Şiiriyet Ve İman

Şiir ve şair ölmeyecektir. Çünkü: insan ölmeyecektir. Çükü: hakikat ölmeyecektir. Çünkü: şiir, hakikatin yüzülebilecek bir derisi değil, çıkarıldığında insan hakikatinin hayattan yoksun kalacağı kalbidir. Şiir, hakikatin, doğa ve tarih içinde atan nabzı, çarpan yüreğidir. 

 

Sezai Karakoç 

 

“Nasıl vakit geçiriyorsun, nelerle meşgulsün?”  diye soruyorlar. “Şairim, şiir yazıyorum, kitap okuyorum.” diyorum. “Güzel de...” diyorlar, “artık bu zamanda kimse şiiri falan düşünecek durumda değil, para kazanacak işlerle uğraşmak lazım.” Oysa bilmiyorlar ki ne zamanın ne de paranın böyle bir zorlaması var, sadece insanlar hakikatten ve kendi özlerinden uzaklaştı. Şiirin, her insan yüreğinde var olduğunu, yaşadığını düşünüyorum. Ama insanlar orayı öyle bir örtmüşler ki bu güzelim duygu çağın dışına düşürülmüş. Dün değerli olan ne varsa, bugün de onlar değerlidir, ama artık madenin kıymetini ölçecek kuyumcular yok. 

 

Şiir, gönül uçlarının yanıklarından tutuşur ve kelimelerle hayata uçuşan kelebekler haline gelir. Gönlünde aşk olan insan, şiirden nasibini alır. Bugün aşkın yerini tuhaf bir şeyler almış sanki, aşığım diyenler maşuktan çok kendi hislerini büyütüyor içlerinde. Oysa aşk, ancak canda değil, cananda olanların harcıdır. Şiire ölü muamelesi yapanlar, bu devirde aşk mı kaldı diyenler, aslında kendilerini inkâr ediyorlar ve hilkate ihanette bulunuyorlar. Şiirin çağ ile, kitap okumanın zaman ile bir alakası yok. Şiir, her dem taze ve mevcuttur. Kitap okumak bir istek işidir.  

 

Elbette herkes şiirle hemhal olacak, herkes kitap okuyacak diye bir kaide yok. Sadece toplumu toplum yapan değerlerin ayakta durması için, yaygınlaşması ve ortalamanın üzerine çıkması gereken kültürel, edebi ve sanatsal faaliyetlerin artması gerekliliği açısından bunu önemsiyorum.  

 

Şiir, yalnız kendi sınırları içinde yaşamaz, doğada, resimde, insanda ve daha birçok figürde şiiri bulabilirsiniz. Güzelliğin mayasında şiir vardır. Sevinçte, kederde ve hüzünde şiire rastlanabilir. Şiir, hayatın gözleridir. Eğer bu gözlerle bakıla bilinirse, dünya aydınlık bir yer olur, aksi halde insan güneşi bile gerçek ışığıyla tanımlayamaz ve loş bir dünyaya razı olur. Bunu gerçek manada anlayabilmek için de şiirle tanışmak şarttır. Hayatın şiiriyetini içinde hissetmeyen insanlar için dünyanın şiirsel yaratılışını görmeleri mümkün olabilir mi? 

 

Bilginler, seyyahlar ve de yazarlar kâinat hakkında malumat verirler, nesneleri anlatırlar, işlevleri hakkında bilgi verirler. Şairler ise eşyanın hakikatini ve dünyanın gizemini mısralarına alarak beynimizin algısını zorlar ve hayal dünyamızı genişleterek hem üretkenliğimizi artırırlar hem de alimlikten arifliğe kapı açarlar. Alim bilir, arif ise bilmesinin yanında hisseder de. İnanmak kuru bilgiyle tamam olmaz olmaz aynı zamanda yüreğimizde de duymamız ve onu sevmemiz ve kalbimizle de onaylamamız lazımdır. Örnek olarak Allah’ın varlığını bilmemiz O’na inanmamız için yeterli değildir, aynı zamanda kalbimizle onaylamamız ve O’nu sevmemiz de gerekir. İrfana erişmemiz için şiirin dilini edinmemiz şarttır. 

 

Tabiidir ki herkes şair olmak zorunda değil, ancak şiiri ve şiirsel olanı gönlünde keşfetmeli, hayatının anlamını bu dilde bulmalıdır. Zanaat insanın nafakası için nasıl kaçınılmazsa, sanat da ruhunun beslenmesi, teskin olması ve sükunete erişmesi için kaçınılmazdır. Yüce Allah Ra’d suresinde: “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” diye buyuruyor. İşte bu anmak da bir tür şiiriyetle, yani kuru bir zikirle değil ta yürekten dökülen bir duyguyla mümkün olabilir. Kelime bir araçtır ama o kelimenin kalpte uyandırdığı hisler kelimeye can verir, mana verir.  

 

Yazımızın başında Sezai Karakoç’tan yaptığımız alıntıya tekrar dönecek olursak, evet şiir ölmeyecektir, öyleyse halen yaşıyordur, vardır. Çağın insanları ne kadar bu devirde şiir mi kaldı deseler de bu böyledir. Çünkü şiiri inkâr etmek insanı yadsımaktır. İnsan Allah’ın hizmetine alemler yarattığı bir varlıktır. Kendimizi çağın çarkında ezmemiz ve insani değerlerden uzaklaştırmamız, en hafifinden insanlığımıza bir ihanettir. Bunu huzura bir bahane olarak götüremeyiz. Allah bize verdiği her şeyi bir emanet olarak verdi ve o emanetin hesabını da soracak bizden. Bu çağ böyle, ben ne yapayım diyerek işin içinden çıkamayız. Akışta bir terslik terslik varsa bu Müslümanın karşısına dikilip düzeltmesi gereken bir şeydir. Bu çağı bu hale getirmiş olabilirler ama ben bu halde kalmasına en azından buğz ederim. 

 

Sevgiyle kalın.      

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum