Sevgi Bizden Neşet Etmeli

Fani bir dünyada yaşadığımızı unutup, ölümsüz krallıklar kurma peşinde koşuyoruz.  Hayatı daha konforlu yaşamak için, daha çok yoruluyoruz. Ömrümüzden zarar ediyor, günümüzü aslında birkaç gün sonra modası geçecek şeyleri elde etmek için heba ediyoruz. Bir de bakıyoruz ki yıllar geçmiş. Elimizde sarı yapraklarla, giden kuşların ardından baka kalmışız. Ertelediğimiz güzelliklerin pişmanlığı içimizde koca bir ağaç olmuş, ne meyve vermiş ne gölge düşürmüş. Umut ise kullanılmayan dişler gibi, artık kullanılamaz bir hale gelmiş. Şunu sevinerek söyleyebilirim ki, sevgi her zaman kendini taze tutar. Yeter ki biz kalbimize dönelim ve sevgiye yönelelim.

Hayat, yaratılışı itibariyle güzeldir. Velev ki ömrümüzün sonbaharını yaşıyor olalım. Zararın neresinden dönersen kardır demiş atalarımız. Henüz can bedendeyken sevgiye dümen kıralım. Hayata sevgiyle bakmanın iki artı tarafı var, bunun ilki insanın kendini iyi hissetmesini, rahatlamasını sağlar. İkincisi ise dünyayı güzelleştirir. Böyle bir dünya, kem kendini cennet eyler, hem de buradan gideni cennetlik eyler. Güler yüz sadakadır, diyen bir dinin mensupları olarak bunu hayatımıza almamız boynumuzun borcudur. 

Pek çok erdemli şeyde olduğu gibi, sevgide de ahlak şarttır. Ahlakın olmadığı bir dünya, bir din, bir muhabbet asla asli varlığını yerine getiremez. Din öğretilebilir ama ahlak hayatın içinde, çayda eriyen şeker gibi görünmeden varlığını temin etmelidir. Yani ahlak öğrenilen veya öğretilen bir şey değil, hayatın içine inşa edilmesi gereken bir kavramdır. Ahlaklı bir sevgi, dürüst bir dünyanın kapılarını açar. Bu da bizi mutluluğa götürür.

Günümüzde eğlencenin bin bir çeşidini bulup yaşıyoruz. Ancak neşemizi kaybettik. Bu ikisi aynı gibi dursa da aslında çok farklı şeylerdir. İnsan bir bara gidip sonuna kadar eğlenebilir, ama neşelenmesi için bu eylemi yüreğinin derinliklerinde gizlenen duygusuna ulaşması lazım gelir. Neşe, bir çocuğun gülen yüzünden derilebilir. Eşinizin sıcak bir bakışından toplanabilir. Bir kuşun kanat çırpışından doğabilir. Ve bu insanı derin bir huzura erdirir. Ama barda geçen bir gecenin sabahında çoğu kez  baş ağrısı olarak  döner bize.  Özetle eğlence geçtikten sonra sızı verirken, neşe mutluluk verir. Ve neşenin mayası da sevgidir. 

Sevgi insanı, ahlaklı kılar. Ahlaklı insan mahcubiyet sahibi olur. Günümüzde etrafıma bakıyorum da genel bir tavır var, "Yaptıysam ben yaptım" "Hayat benim hayatım" "Hatalarımı seviyorum" gibi tuhaf bir hayat tarzı gelişmiş. Kimse özür dilemiyor, kimse hatasının karşılığında mahcup olmuyor. Bir, ne olmuş yani ? Anlayışı gelişmiş toplumda. İşte bütün bu mantık, sevgisiz gönüllerden doğuyor ve ahlak hayata yansımıyor.

Öncelikleri hep kendi menfaatinden, kendi canının istemesinden geçiyor modern insanın. Eskilerin deyimiyle, hatır gönül kalktı artık. Arkadaşlık erozyona uğramış, dostluk kurmak diye bir uğraş kalmamış. Bu kavramlar günlük çıkarlarımız, işimiz yada uğraşımız neyi gerektiriyorsa, bunlarla ilgili insanlarla görüşüyor, bunlarla, deyim yerindeyse sezonluk alakalar kuruyoruz. Söylediklerimi abartılı buluyorsanız, kendi hayatınıza ve çevrenizdeki insanların hayatını şöyle bir göz altından inceleyin. Eminim aynı şeyleri siz de göreceksiniz. Üç yıllık, beş yıllık arkadaşlıklar kuruluyor ve bir de bakıyorsunuz ki, bu insanlar bu sürenin sonunda sokakta karşılaşmaktan bile rahatsız oluyor, görünmeden geçmek için türlü hallere baş vuruyorlar.

Yaptığımız her işi, ahlaklı, merhametli ve mahcubiyetini yitirmemiş bir sevgiyle yapsak, insan değerini yeniden keşfedeceğiz ve bugün televizyon ekranlarında, gazetelerin üçüncü sayfalarında gördüğümüz, tacizleri, tecavüzleri, cinayetleri bu kadar  sıklıkta görmeyeceğiz. Kanunlar, suçu bir yere kadar önleyebilir, örfü, adeti ve toplumsal ahlakı olan milletlerde bu gibi olumsuzluklar çok nadir meydana gelir. Bunu görmek için, bir dün bugün muhasebesi yapmak yeterlidir aslında.

"Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim" diyen bir Peygamber'in ümmeti olarak yaşadıklarımız ve geldiğimiz nokta bize hiç mi hiç yakışmıyor. Tarifini yapmaya çalıştığım sevgiye bir an önce ulaşmalı ve içimizdeki safralardan kurtulmalıyız, Yunus'umuz ne güzel söylüyor:

 

Mal sahibi, mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan, mülk de yalan,

Var biraz da sen oyalan!..

 

Zamanın dayattıklarının dışına çıkmak, kendi değerlerimizin içini doldurmanın vakti geldi de geçiyor bile. Artık bunu görüp buna göre bir hayat geliştirmek, hem kendimize, hem gelecek neslimize hem de bütün dünya insanlarına bir borcumuz diye düşünüyorum. Çünkü biz hakikatin mirasçılarıyız.  Biz biliyoruz. Ve işte bunun için mesulüz. Sevgi bütün dünyaya bizden neşet etmeli.

 

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.