O sözler ne anlama geliyor? Yanıtı Mehmet Acet verdi

O sözler ne anlama geliyor? Yanıtı Mehmet Acet verdi

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Sinan Erdem Spor Salonu'nda AK Parti İstanbul Olağan 6. İl Kongresi'ne katıldı.

Erdoğan burada, partisinin "24 Haziran Seçimleri Manifestosu"nu açıkladı.

Cumhurbaşkanı'nın tarihi toplantıda verdiği mesajları masaya yatıran Yeni Şafak gazetesi yazarı Mehmet Acet, "Son 5 yıl, özgürlükler, demokratikleşme ve reformların güvenlik politikaları lehine mevzi kaybettiği bir dönem oldu." diye yazdı.

Ancak bu durumun "yönetim zafiyetinden" değil, bölgede yaşanan gelişmeler nedeniyle gerçekleştiğine vurgu yapan Acet, Erdoğan'ın demokrasi, adalet ve özgürlük mesajlarının önemine değindi.

İşte o yazı;

- Bir seçim nasıl kazanılır?

Erdem, irade, cesaret…

Konuşmanın bir yarısında 2001’de yola çıkarken topluma ilan edilen, devamında zafer üstüne zafer getiren ‘duruşun’ izleri vardı.

İkinci yarısında ise, 24 Haziran sonrası 16 yıllık birikim ve kazanımların üstüne neler konulacağını özgüven içerisinde ilan eden, bir deklarasyon, bir duruş beyanı...

Dün, AK Parti İstanbul kongresinde ‘seçim manifestosunu’ açıklayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını dinledikten sonra, zihnimde böyle bir çağrışım oluştu.

16 yılın son 5 yılı bir hayli sıkıntılı geçti.

Son 5 yıl, özgürlükler, demokratikleşme ve reformların güvenlik politikaları lehine mevzi kaybettiği bir dönem oldu.

Burada karşımıza temel bir soru çıkıyor:

Güvenlik politikalarına yönelim, yönetim zafiyetinden kaynaklanan sorunlardan mı kaynaklandı?

Yoksa 100 yıl önce olduğu gibi, haritaların karanlık odaların loş ışıklarında operasyon masasına yatırıldığı, iç savaşların alıp başını gittiği bir bölgede, Tayyip Erdoğan’sız bir Türkiye projesiyle daha fazlasını bu ülkeye yaşatmak isteyen kirli planların devreye girmesinin ürettiği sonuçlarla mı karşı karşıya kaldık?

Benim görüşüm ikincisinden yana.

Küçük bir soru ile bunu test edip, yanıtını takdirlerinize bırakayım:

Son 5 yıldır Türkiye’yi hedef alan ‘yıkım projeleri’ devreye girmemiş olsaydı, güvenlik politikaları, özgürlük politikalarının önüne geçebilir miydi?

Dünkü manifestoda yeni olan, Erdoğan’ın 2001’deki duruşu koruduğunu cümle âleme ilan etmesi, bu sürecin geçici olduğunu güçlü şekilde vurgulaması oldu. Demokratikleşme, reform, özgürlükler ve adalet konusunda herkesin bildiği AK Parti vizyonunun sürdüğünü, bu alanlardaki perspektiften vaz geçilmediğini ilan etmesi oldu.

Mesela, adalet konusunda sarf ettiği şu sözlerinin altını kalın bir şekilde çizebiliriz:

“Bir kez daha haykırıyoruz. Davamızın özünde adalet vardır. Zalime duyduğumuz öfke de, mazluma duyduğumuz şefkat de adalete olan bağlılığımızdandır. 24 Haziran’dan sonra da adaletin kurumsal yapısının, bu yapıyı güçlendirmek suretiyle özellikle sosyal adaletin tam anlamıyla her alanda tesisi önceliğimiz olacaktır.

Onun için helalleşme, balkon konuşması, empati, beyaz sayfa açmak gibi kavramları Türk siyasetinde biz işler hale getirdik. Onun için gel ne olursan ol yine gel dedik”.

Erdoğan’ın özgürlükler konusundaki yaklaşımı da, kullandığı sözcüklere aynı şekilde güçlü bir şekilde yansıdı:

“Birimiz özgür olmadan, diğerimiz özgür olamayız. Birimiz geleceğini güvende görmedikçe, diğerlerimiz de göremez.”

Erdoğan konuşmasının sonunda kendisinden daha önce hiç duymadığımız bir yöntemle, “Yemin olsun!” diye başlayan, “Yolumuzdan dönmeyiz”, “Hedeflerimizden vaz geçmeyiz”, “Kardeşliğimize halel getirmeyiz” ifadeleriyle devam eden cümleler kurdu.

Yemin etmenin inançlarımızdan gelen sorumluluğunu dikkate aldığımızda, toplamda bu duruşun 25 Haziran sabahı için ne denli güçlü bir kararlılık tablosunu ortaya koyduğu anlaşılabiliyor.

Benim 24 Haziran için de geçerli olmak üzere şöyle bir tezim var:

Bütün seçimlerde, seçim sonuçlarını, “Bu ülkeyi en iyi kim yönetebilir” sorusunu sorup, parti aidiyetini de değiştirebilen geniş kitleler belirliyor.

Bu anlamda, uzun analitik yorumlara zihnimi açık tutmakla birlikte, erken seçim kararı alındığını iki gün sonra benden teyit eden annemin, “Oğlum, bu ülkeyi Tayyip Erdoğan’dan başkası yönetemez” sözlerini, bu işi anlamlandırma anlamında daha bir kıymetli buluyorum.

Kalan 48 gün içerisinde yeni, büyük kırılmalar yaşanmaması halinde, annemin bu duygusunun yine geçerli olacağını düşünüyorum.

Benim sözünü ettiğim bu seçmen türü, henüz Muharrem İnce’nin, Meral Akşener’in hangi yöntemle bu ülkeyi daha iyi yönetebileceğini görebilmiş değil.

Muharrem İnce’nin her haliyle çok sırıtan, “Benim derdim Tayyip Erdoğan değil bu ülke” sözleri mi, Akşener’in Cem Uzan tarzı öfkeli ve erkeksi çıkışları mı?

İnsanların siyasetten beklentisi, geçmişe değil, geleceğe dönüktür.

İlk mitingini memleketi Yalova’da yapan İnce’nin “Kur’ân-ı Kerim’in Türkçeleştirilme çalışması burada yapıldı” sözleriyle ezanın Türkçe okunduğu dönemleri hatırlatması mı gelecek adına ümit veriyor?

En nihayetinde, CHP’den de, Muharrem İnce’den de, Meral Akşener’den de Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı türden bir manifesto bekliyoruz.

Bu ülkenin geleceği için sizin nasıl bir tasavvurunuz var?

Ekonomiyi AK Parti’den daha iyi nasıl yöneteceksiniz?

Doları düşürmek için nasıl bir formül öneriyorsunuz?

Dış politikayı 16 yıl öncesine kadar olduğu gibi, dış politikasızlık olarak görmeye devam mı ediyorsunuz?

Kürtler, Araplar, Arakan, Somali, Filistin, gönül coğrafyası AK Parti’nin bir şeyi oluyor da, sizin neyiniz oluyor?

ABD istemediği için nasılsa bu iş olmaz diye düşünüp S400 füzelerini hangarlarda çürümeye mahkûm olarak görmeye devam ediyor musunuz?

ABD’nin güney sınırlarımızda kurmaya çalıştığı PKK devletine hangi esaslı duruşla karşı koyacaksınız?

Bir uzun menzilli balistik füze projeniz var mı?

Bunları bir anlatın, millet de duysun.

Önceki ve Sonraki Haberler