Nurgül Yeşilçay:  Kendimi Madonna gibi hissediyorum

Nurgül Yeşilçay: Kendimi Madonna gibi hissediyorum

Paramparça dizisiyle milyonları ekranlara kilitleyen Nurgül Yeşilçay, "6. hissi sıfır bir insanım" diyor...

Paramparça dizisi son bölümde yine çok konuşulacak bir bölümle ekrana geldi. Bu hafta hem Dilara, hem Cihan hemde kızlarla Gülseren'i zor anlar bekledi. Diziyi bir kenara bırakıp Nurgül Yeşilçay'ın takıntılarını ve diğer şeyleri onunla yapılan bir söyleşiden öğreniyoruz. işte sorular ve dobra cevaplarla Nurgül Yeşilçay....

-Zaten öbür türlüsü biraz takıntılı bir durum değil mi?

Öyle ama takıntılar iyidir. Severim. Takıntısız insan bana robot gibi geliyor.

Sizin var mı?

Kesin vardır. Mesela kafama bir şeyi koyduysam muhakkak yaparım.

-Takıntı değil ki bu, kişilik özelliği...

Belki de. Yani ne istiyorsam onu yaparım. "Başkası ne der" diye düşünmem.

-Muhtemelen ilk ünlü olduğunuzda sizin için de "Elalem ne der" önemliydi ama...

Tabii ki. Bir panik havası oluyor. Hayatımda ilk kez terapiste Asmalı Konak döneminde gittim mesela. Çünkü 50 otobüs geliyordu. Elimizi uzatıyorduk; çığlık, kıyamet... Sanki Madonna gibi hissediyorsun kendini. O zaman gerçekten bir afallıyorsun. "Bunu nasıl yenerim" diye bir görüneyim dedim. Bir daha da gitmedim zaten. Kendi kendime baş ettim.

-Nasıl?

Çok zor değil. Belli bir zamandan sonra alışıyorsunuz zaten. Başkaları için yaşamak yerine nasıl istiyorsam öyle devam ettim.

-Starlarda alışık olduğumuz politik, tribüne oynayan cevaplar sizde yok.

Bak bu öz, biçim ilişkisi. Biçimin özü de yansıtması lazım. Eğer özünle yaptıkların uyuşuyorsa ve seyirci de bu ikilemi seviyorsa tamamdır. Başkasına yakıştırmadığımız bir sürü şeyi bazılarına yakıştırabiliyoruz mesela. Biri küfrediyor, ona yakışıyor. Ya da biri 7 koca boşuyor, garipsenmiyor. Ama bir tanesi eşinden ayrılıyor, "Aaa, nasıl olur" diyoruz. Bu tamamen yakıştırmakla ilgili... O da samimi olup olmamakla ilgili bir durum herhalde.

-Kendimden ne kadar uzaklaşırsam o kadar iyi ama "Neysem oyum" diye ortaya çıkmak da cesaret ister yahu?

Olabilir. Öyle çok da bilinçli yaptığım bir şey değil bu. Kasmıyorum, içimden böyle davranmak geliyor. Bir de bence insanlar hakkımda şunu biliyor; Nurgül bir işte varsa, kesin elinden geleni yapmıştır. En azından ben olsam, benim gibi biri için böyle düşünürdüm. Çünkü gerçekten çok inanarak yapıyorum. Çok seviyorum oyunculuğu.

-En çok nesini seviyorsunuz? Herkesin sizi izlemesinden gelen o haz mı yoksa başka bir karaktere bürünmenin rahatlığı mı?

Hmmm güzel. Evet. Kesinlikle o galiba. Ben hep, "Başka bir karaktere bürünmek çok hoşuma gidiyor" diye düşünürdüm ama nedenini ilk defa senden duyuyorum. Doğru. Pavyon kadınını oynadığımda da, 7 Kocalı Hürmüz'ken de bambaşka biri oluyorum. Bir de farklı bir karaktere büründüğün zaman istediğini yapabiliyorsun ya. Ve buna kimse şaşırmıyor. Galiba o rahatlık hakikaten hoşuma gidiyor. Hatta kendimden ne kadar uzaklaşırsam o kadar iyi. İzlerken farkına varıyorum; bir bakıyorum yorganı bile hiç alışık olmadığım şekilde örtmüşüm mesela.

-Ne demek o?
Su bardağını normalde ortasından tutup içerim. Bakıyorum dizide altından tutmuşum. Bu o karaktere girdiğim anlamına geliyor. Seyircinin fark etmediği nüanslar. Ama ben daha çok buralara takılıyorum.

-Etrafınızda koca bir ekip var. Menajer, basın danışmanı, saç - makyajı da katalım hatta... Herkesin ne yapmanız gerektiğini söylemesi sizi yormuyor mu?

Alışıyorsun. Çok büyük bir karmaşa da yok. Toplantı yapıyoruz, ortak bir kararla hareket ediliyor. Sokakta farklı tabii; biri geliyor yanına "Dizinize bayılıyorum" diyor, teşekkür ediyorsun. Diğeri "Keşke öteki diziniz gibi olsaydı" diyor. "Sağolun, dikkate alacağım" diye cevap veriyorsun ona da. Dışarıdan nasıl algılanıyor bilmiyorum ama bir işe kalkışmadan önce zaten bin kere oturup düşünmüş oluyoruz. Bir de zaten başıma gelecekleri önceden bilen bir insan olarak...

-Nasıl oluyor o?
Ben hep biliyorum, sen bilmez misin?

-Yoo.
Bir işe başladığınızda neler olacağını, biriyle ilişkinin nasıl gideceğini, ileride başına neler geleceğini....

-Nasıl bilebilirim? Çok zor.
Sana bir şey söyleyeyim mi; yemin ederim ben başıma gelen her şeyi önceden biliyorum.

-İçinize mi doğmuyor?
Hayır. Zaten 6. hissi sıfır bir insanım. "Fal bak" de, hiç yapamam. Ama biliyorum işte. Verileri hesaplıyorum belki. Kendini iyi tanımakla da alakalı olabilir.

-5 sene sonrasını da biliyor musunuz?
Biliyorum tabii. Ama söylemem. Hatta belki de o yüzden hiçbir şeyi kafama takmıyorum. Olacağı belli çünkü.

-Peki kötü bir şeyse neden değiştirmeye kalkmıyorsunuz?
"Daha çok iyi şeyleri biliyorum" diyeyim. Aslında kötüyü de biliyorsun ya! Hem de o kadar iyi biliyorsun ki. Ama şartlar farklı davranmana izin vermiyor. O anda sana iyi gelen neyse onu yapıyorsun. Birinin iyi bir arkadaş olamayacağını bile bile onunla görüşmeye devam edersin mesela. Çünkü öbür türlü yalnız kalacaksın, istemezsin. Ama bir gün elbet biteceğinin farkındasındır. Mühim olan kendine dürüst olmak. "Ben bunu niye yapıyorum"un cevabını açık açık itiraf edebildikten sonra bir sorun yok bence.

-Evet de sizdeki hakikaten ilginç bir durum. "Çocuğumu şu yaşta doğuracağım" da demiş miydiniz?
Vallahi demiştim. Biliyor musun; bana da herkes aslında biliyor ama bilmeze yatıyor gibi gelir.

Kaynak:HT Röportaj: Pınar Erbaş