Nerede o kokulu söğüt elması

Nerede o kokulu söğüt elması

1960’lar öncesinde May’da yetişen söğüt elması(yaz elması) Akören Pazarı’nı süsleyen en önemli meyve idi. Katır ve merkeplerle sabahın erken saatlerinde Akören Pazarı’na köfelerle getirilen bu elmalar, Akörenliler tarafından kapışı

Muzaffer TULUKCU


Onun çürükleri bile kıymetli idi. Ekine giderken azığın en güzel köşesinde yerini alan söğüt elmasını yufka ekmeğe sıkıp yemenin ayrı bir tadı vardı.


Meyve insanoğlunun varoluşundan beri onun ilgisini çekmiş ve insanoğlunun güncel olarak sofralarını süslemiştir.


İnsanlar tabii olarak genelde dağlarda ve çoğu zamanda sulak olan yerlerde kendi kendine doğal olarak yetişen değişik meyvelerden yararlanmışlardır. Zamanla onları aşı ile geliştirmiş, tür ve kalitesini çoğaltmış, çok daha sonraları ise değişik kıta ve ülkelerde yetişen ve görmediği, tadını bilmediği değişik meyve türlerini kendi topraklarında yetiştirmenin yolunu bulmuştur.


İlk zamanlarda kendi ihtiyacını karşılayıp ufak tefek sattığı veya diğer tarım ürünleri ile değiştiği meyve sonraki yüzyıllarda tek türü bile insanların geçim kaynağı olmuştur. 1960’lı yılların başına kadar dağ armudu, dağ eriği dışında Akören’de, başkaca meyvenin tadını ancak kervanlarla Antalya yöresinden getirilen ve çeyiz sandıklarında saklanan yalnızca ilaç niyetine hastalara ikram edilen portakal, keçi boynuzu ve kuru incir dışında meyvenin tadını  bırakın ismi bile hayaldi.


Deve kervanlarının çokça konakladığı, hatta Manavgat, Serik ve Gazipaşa tarafından Akören’e yerleşen birkaç aile olması bile Akören’in dışarıdan gelen meyveleri tatma şansını artırmıştı.1960 öncesinde yalnızca meyve türü değil diğer yiyecek türü bile az idi. Özellikle Orta Anadolu’da standart olarak bolca ekmek, pilav, pekmezin dışında yemek türleri bile nadirdi. Bu temel gıdalara ilave et ve yumurta dahi özel zamanların yiyeceği idi. 1950’lerle beraber makinalaşma ve  ulaşımda at, at arabası, öküz arabası ve merkep dışında otobüs, kamyon türü vasıtalarında Akören’de kullanılmaya başlaması meyvecilikte gelişmelere artılar getirdi.


Uzaklarda yetişen meyvelerin tadılması, ulaşımın gelişmesi ile tanıdığı meyvenin ne şekilde yetiştirildiğinin görülmesi olayın seyrini değiştirmeye başladı. 1960’lar öncesinde hemen yanı başımızda May’da (Kayasu) yetişen söğüt elması diye tabir ettiğimiz yaz elması Akören Pazarı’nı süsleyen en önemli meyve idi. Katır ve merkeplerle sabahın erken saatlerinde Akören Pazarı’na köfelerle getirilen bu elmalar, Akörenliler tarafından kapışılırdı. Onun çürükleri bile kıymetli idi. Ekine giderken azığın en güzel köşesinde yerini alan söğüt elmasını yufka ekmeğe sıkıp yemenin ayrı bir tadı vardı. Hele hele Ağustos ayında ekin işlerken merkebine elmasını yükleyip, Orhaniye ve Süleymaniye tarafına giderken Maylı ile tarlada karşılaşıp o gün söğüt elmasına tadmak sürprizi zihinlerden hiç silinmeyen hatıralardı.


Hemen yakınındaki topraklarda yetişdiği halde Akören’de de elma yetiştirilmemesi çok garip olduğu geç anlaşıldı.


Akörenli’yi May’ın söğüt elmasından kurtulmaya ilk bayrağı diken, halen Akören’de yaşayan Demirci Duran lakaplı Duran Gündüz’dür. Oysa ilk elma mücadelesini 1945’li yıllarda hacı Mustafa gilin rahmetli Mehmet Cengiz vermiş, fakat başarılı olamamıştı.


1950’li yılların sonunda Mehmet Cengiz’in çocukları Muharrem, Mustafa, Abdülhalim Cengiz babalarının kaldığı yerden işe koyuldular, önce Rahim Cengiz ve Kelhasan’ın yerini de birleştirerek tarlayı 18 dönüme çıkardılar. Daha sonrada bankadan 900 Türk Lirası kredi ile fidanları ektiler. Kuyudan sulamaya başladılar. Kuyunun su gözünü kaybedince de bir hayli sıkıntı çektiler, ama neticede bir gün olup 50’lerin sonunda alınlarının terini yemeye başladılar.


Elmalar herkesin dikkatini çekmeye başlar. Zamanın belediye başkanı Hüseyin Özkanoğlu, Demirci Duran’a, yetişen elmalarını pazara getirip Akörenli’nin görmesini ister ama ticari düşünmediği için elmalar evdedir. Nitekim hemşerimiz Abdurrahman Karakoca Avrenli dostlar adlı şiirinin 4.beyitinde şöyle demişti:


 


Kağnılar saman yüklü rota May’a


Alınır karşılığı pateler çuvala


Demirci Duran takmış elmaya


Dolukuyu’da da yetişirmiş dostlar.


 


Yakın bir tarihe gelinceye kadar Akörenli’nin bu ahlakı, alışkanlığı değişmemiştir.


Bin bir emekle yetiştirdiklerini pazara çıkarıp satması onun için zordur. Konu komşu, hısım akrabaya dağıtır ama onu kolay kolay satamazdı.


Demirci Duran, Cengiz’in Mehmet ve çocukları, öğretmen Bekir Özuysal, Hikmet Hoca derken Dolukuyu, Daşlan, Hamamyıkığı, Ulupara, Avdan yolu, Çağaşar, Alaşana..... Dağ taş elma ağacı doldu.


O dönemin Belediye Başkanı Hüseyin Özkanoğlu, yeni çeşme yöresindeki belediyeye ait araziyi elma bahçesine çevirdiği gibi, Yüğ arkasındaki hazineye ait araziyi elma ekmek isteyenlere tahsis ederek, Akören’de elma ekimini teşvik etti. Bu teşviki Sait Aydemir başkan, belediyeye ait Dolukuyu’ya elma  bahçesi yaparak devam ettirdi.


Yıllar sonra bağ bozumu kayboldu onun yerini elma bozumu aldı. Ekim ayı başından,ekim ayı sonuna kadar artık Akörenli çor çocuk elma bahçelerine elma bozumunu gerçekleştirmeye her yıl devam ediyor. Çeşit ve kaliteler zenginleşirken, iyi elmalar kasalara, biraz ufakları torba ve keselerle evlere gelirken,  çok küçük ve çürüklü olanlar artık hayvanların batmalarını süslüyor.


Bağ bozumu geleneğindeki Bağ Pilavı’nı artık elma bozumlarında görür olduk. Her ne kadar bazı Akörenliler mangal yaksa da bazıları da bağ pilavı ile eski günleri hatırlıyorlar.


Bizde Çağaşar’da elma bahçemizi bozmak için 2 Ekim 2005 pazar günü Akören’deydik. Bu yıl mübarek Ramazan ayı nedeniyle mevsim itibarı ile biraz erken davrandık. Eski tecrübelerimizden yararlanıp bu yılda elmanın bereketli olduğunu düşünerek bir dostumuzdan aldığımız minibüs ile işimizi halledebildik. Daha önceleri acemilik taksi ile geldiğimiz için topladıklarımızı nakletmede sıkıntılar çekiyorduk. Çorçocuk kalabalık olunca ikindi ye yakın işimiz bitmek üzere iken arabayla Dolukuyu tarafını şöyle bir dolaştık.


Manzara hep aynı, elmalıklar kadın, erkek, büyük küçük insan dolu. İlk önce emekli öğretmen S.Ahmet Sezgin ve ailesi ile karşılaşıyoruz. Çocukları, damatları ve torunları hepsi oradalar. Yoğun bir çalışma devam ediyor. Birkaç görüntü,ayak üstü sohbet,ikram edilen elmadan da ısırıp müsaade istiyoruz. İç kısımlarda olanları atlayıp yol kıyısında bir bakıyoruz ki emirlerden rahmetli Zali Demirgan ailesi ile karşılaşıyoruz. Hemen zihnimiz Sakin Efendi belediye otobüsünün direksiyonundaki rahmetli Zali Amca’ya gidiyor. O da nesi bir tarafta tarlanın ortasına yığılmış elma çeci, iyileri kasalanıyor, diğer tarafta ise isli tencerede bağ pilavının altı dumanlanıyor başında ise gözleri yorgun, uzun yılların sıkıntısını çektiği her halinden belli, ama torunları yanında olduğu için hafifçe gülümsemeyle bizi karşılayan Havva teyzemiz. Selam veriyoruz, emekli Vakıflar Bankası Md.Yardımcısı A.Osman Demirgan, Yard. Doç. Selçuk Darıcı, benim tertip Tahsin Demirgan ve hanımları, çocukları hepsini topluyoruz. Kısa sohbet ve birkaç poz aldıktan sonra, oda nesi şalvarı ve kasketi ile Adana tarafından Ökkeş Ağası hemen yanı başımızda. Düşünüyoruz Anadolu’dan portakal almaya giden Konyalılar gibi, yoksa Ökkeş Ağa Akören’e dalında elma satın almaya mı geldi acaba diyoruz. Tanışıyoruz. Meğer bizim Ökkeş Ağa emekli polis Muzaffer Uysal’ın misafiri olarak gelmiş, Mustafa Yalçın’ın dünürü imiş. Müsaade isteyip biraz daha ilerliyoruz aynı işi yapanlar eksik değil, ama Ortasivri’nin karardığını görünce oyalanmadan kendi bahçeme geliyorum. Elmaları doldurup toparlanıyoruz, hafiften yağmur başlıyor, ama yollar çamurlanmadan yola koyuluyoruz.


Son yıllarda Akörenli, yiyecek kadarda olsa diğer meyvelerden de ekmeye başladı. Oysa bizim arazimiz badem ekmeye elverişli, daha ticari düşünülebilir. Birkaç yıl içinde Seyit Uğuz, S.Ali Bakan gibi fiyat yönü ile daha değerli türleri ekenleri görmek bizi umutlandırıyor. Akörenli’nin meyvecilikte biraz daha ticari düşünüp bu işten rızkını çıkarması dileğimiz ile.


Akören’in kıraç elması ne kadar lezzetli olsada, yaşı 50’nin üzerinde olan çocukluğu doğduğu yerde geçenler Konya’da olsalar, İstanbul’da, Ankara’da, Köln’de... olsalar da dağ armudu; dağ eriği ve keçi bayamının tadını mutlaka arıyorlar. Elma dikiminin öncülüğünü yapanlardan biride 1952-53 lü yıllarda Çumra Okçu da o yörede ilk elma ağacı diken Ali Rıza Ercan’dır. 1929 Bornova Ziraat Okulu mezunu olan A.Rıza Ercan, eğitim sayesinde bilgi ve görgüsü ile Çumra’nın Okçu Köyü’ne diktiği 60 dönüm elma ağacının birkaç yıl içinde meyve vermeye başlaması ile 1950’li yıllar sonrasında kamyon kamyon hediye olarak Akören’e gönderilen elma çeşitleri ile Akörenli May’ın söğüt elması dışında farklı elmaları tatma imkânına sahip olmuştu.


 


NOT: Bu yazı, gazetemiz yazarı Muzaffer Tulukcu tarafından hazırlanan ve Konya Akören Dergisi’nin 21. sayısında çıkan kapak dosyasından alıntı yapılmıştır.