Nereden...Nereye!...

Et fiyatlarının artması karşısında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı vatandaşlara ucuz et satabilmek için et ithalatına başladı.

Geçen haftalarda SADECE EKMEK başlıklı yazımla sadece ekmek israfına dikkat çekmek istemedim aynı zamanda  Ekmeğin ucuz fiyatla temin edilebilmesi devletin en önemli politikası olmasını vurgulamak istemiştim.

Bugünkü yazımda tarih boyunca hayvancılıkla uğraşmış, göçebe yaşantıdan yerleşik hayata geçtiği halde ete ayrı bir önem vermiş, bu konuda etkin tedbirler almış olan atalarımızdan Osmanlının bu konuya bakışını hatırlamak ve saygıdeğer okurlarıma da hatırlatmak istedim,

Osmanlı Devletinde halkın mağdur olmaması için yiyecek maddelerini pazara gelene ,kadar bütün aşamalarda denetim altında tutardı. Hiç kimse malını devletin belirlediği fiyatın üzerinde satamazdı.

Piyasada satılan malların denetlenmesi padişahın vekili olan veziriazamların en önemli görevlerinden birisiydi. Bu yüzden veziriazamlar çarşamba günleri konaklarındaki divan toplantısının ardından, yanlarına İstanbul kadısı ile muhtesibi (zabıta müdürü) alarak esnafı denetler,kalitesiz mal üreten pahalı mal satan, ve karaborsacılık yapan esnafı cezalandırırdı.

Esnaf denetimini zaman zaman bizzat padişahların yaptığı da olurdu. Padişahlar tebdil-i kıyafetle esnafı teftiş ederler tespit ettikleri eksiklikleri en kısa sürede düzeltilmesi talimatını verirdi. verilecek cezalar farklı farklı olurdu, ilk ceza uyarı cezası olurken, suçu tekrarlayanlara cezanın şiddeti artırılırdı

Osmanlı İmparatorluğu'nda en fazla kontrolü yapılan iki ürün ekmek ve et idi. Nitekim Sultan Birinci Abdülhamid (1774-1789), devlet adamlarına hitaben kendi eliyle kaleme aldığı bir emirde, "Her şeyden önemli olan et ve ekmektir" demekteydi.

Türk tarihinde ve Türkiye tarihinde tabi ki Osmanlı Devletinde de en revaçta olan et, koyun etiydi. Tavuk eti de sofraların bir başka çeşidiyken, dana eti hiç kullanılmazdı.

Osmanlıda et fiyatları mevsimlere göre belirlenirdi et kışın pahalı yaz aylarında ucuz olurdu. Mayıs-Haziran ile Eylül-Ekim ve Kasım'da 1 kilosu bir akçe, Temmuz-Ağustos aylarında 1 kilo 200 gramı 1 akçe, Aralık'tan Mayıs ayının sonuna kadar ise 850 gramı 1 akçeye satılırdı.

Keçi eti koyun etinden ucuz olurken, en pahalısı kuzu etiydi. Keçi ve koyun etleri ayrı ayrı satılır, karıştıran olursa kadı tarafından cezalandırılırdı.

Devletin tayin ettiği fiyattan yüksek satanlar ile eksik tartanlar sattıkları etin her 5 gramına 1 akçe ceza verirlerdi.( Akçe, ham maddesi gümüş olan Osmanlı Devleti temel para birimi.)

Osmanlı döneminde uygulanan kanunlarda et ile ilgili kısımda şunlar yer alırdı:
"Kasaplar koyun ve keçi etini ayırt etmeli ve birbirine karıştırılmamalıdır.

Narh üzerinden (Narh Yiyecek ve diğer tüketim mallarına konulan fiyat sınırı,) muamele yapmalı ve et fiyatlarını fazla veya eksik göstermemelidirler. Keza koyun ve diğer hayvanların kesiminde besiliyi ayırıp, zayıf ve işe yaramayanı kesmemelidirler.

Halka et yetiştirmekte nazlanan ve bahaneler bulan kasabın tutuklanması lazım gelir.

Kasabın müşteriye iyi davranması ve hayvanın neresinden et istiyorsa o kısmından vermesi, türlü bahaneler bulmaması lazımdır. "Şayet konulan narhtan fazla fiyat üzerine etini satarsa mahkeme kendisine ceza verdikten gayri ayrıca her yarım kilo et karşılığı bir akçe ceza alınır".

Peki Osmanlıda et ithalatı yapıldı mı derseniz? Osmanlı Devleti'nin kuruluş yükselme ve çöküş dönemlerinde kesinlikle et ithalatı yoktur. "Fatih Sultan Mehmet zamanında balkanlarda Müslüman Bir köy halkının Gayrimüslim bir köyden aldıkları canlı hayvana bile hayvanların yetişirken yediklerini bilinmediği için kadının alınabilir fetvası olmamıştır. bu fetva üzerine canlı hayvanlar geri gönderilmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.