Liselerde Aşk Dersi

Zamanın değişmesiyle hayat anlayışları da değişmektedir. Yıllar pek çok anlayışı pasifize etmekte ve yerine yenilerini getirmektedir. Eskilere göre bunun sebebi feleğin insanlığa attığı kazıklardır. Tüm faturalar feleğe kesildiğinden olsa gerek Doğu edebiyatlarında feleğe düşmanlık modası yayılmıştır. Zamanla “zalim felek”, toplumun zihin mayasında belirleyici ana motif olmuştur. Tarih bu minvalde giderken olay, olgu ve durumları algılayış tarzları da şartların etkisinde değişmeye başlamıştır. Sosyal algı değişimlerini Müslüman toplumlar bazında özele indirgersek mesele daha da netleşir. İslam’ın Hristiyanlaştırılması olarak nitelendirebileceğimiz evliya kültürü, manevi makam sahiplerinin eleştirilememesi, sevgide ulaşılmazlar icat edilmesi ve tarihte selefin yüceltilmesi gibi kabuller zihniyet değişiminin zamansal tezahürleridir. Müslümanların Yahudileşmesi daha tehlikeli olmuştur. Sosyal ilişkilerde paranın kutsal değer yapılması, peygamberin bir postacı gibi algılanması, değerlerin en ucuz fiyata makam, kadın ve zenginlik için derhal satılması ve dünyevi çıkarlar için değersizleştirilmesi en açık Yahudileşme görüntüleridir. Pek çok kavram da anlam dejenerasyonuna maruz kalmıştır. Bunların başında aşk gelir desek yanılmayız. Herkes aşktan bahseder, “aşksız hayat çok bayat” ifadeleri kullanılır; ancak gerçek mahiyeti asla bilinmez. Şehvet, şefkat, fedakârlık gibi duyguların aşkla karşılaştırılması hiç yapılmaz. Günümüz ahlak piyasasında artık sanal mallar değerlidir; gerçek olan her şeyin sahtesi mutlaka vardır ve gerçeğinden daha değerlidir.

Büyük Üstad Fuzuli “Aşk imiş her ne var ise alemde” mısrasını söyleyerek alemin merkezine aşkı yerleştirir. Mevlana, aşkın etrafında pervane olmayı kuldan alıp Hakk’a vermede ana tema olarak yorumlar. Bilhassa eski edebiyatımızda aşkın vesileleri sayılan ceylan, kadın, tabiat gibi varlıklar aşkı yaratanın yansımaları olarak görülmüştür. Erzurumlu Emrah, aşkı sarp kale diye niteler ve bu kaleyi fethetmenin varlıkla yokluk arasındaki zorluk kadar zor olduğunu vurgular. Aşk, bir şeye karşı duyulan şiddetli sevgidir. Sevilen şeyi bütün gerçekliğiyle isteyip sevebilmek sevgide samimiyet ölçüsüdür. Sevilen varlığa karşı kendi isteklerimizden taviz verebiliyorsak, onu kendimize tercih edebiliyorsak sevgi gerçektir. Sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişi hastalandığında yahut bedensel bir arızaya muhatap olduğunda onu aldatma yoluna gidiyorsak sevgimiz sahtedir. Yani sevdiğimiz esasında benliğimizdir.

Batı’da estetik ve aşk anlayışını belirleyen temel kabullerden biri “einfuhlung” teorisidir. Bu teori bencilleşmiş Batı toplumunun hayata bakışını, siyasetini, sevgisini, ekonomik ilişkilerini belirler. Öyle ki Batı demek insan beninin/egosunun tanrılaştırılması demek olmuştur. Bu teoriye göre “sevgili veya sevilen kelimeleri asla gerçeği yansıtmaz ve aşk kavramı koca bir yalandır. Kişi daima kendini sever, insan kendisi dışında bir varlığa asla ilgi duyamaz. Kişi seviyorum dediği varlıkta kendi beğendiği özellikleri bulduğu için karşısındakini sever. Yani sevdiği şeyler, içinde arzuladığı bazı özelliklerdir ve bunu kimde görmüşse ona ilgi göstermiştir. İlgisi sürerken istediği özelliklerin olmadığını fark eden kişi bir başkasına yönelecektir. Bu da aldatma olaylarını doğallaştıracaktır” anlayışı egemendir.  Bu anlayışın temelinde Narsizm denilen kişinin kendine tapması yatar. Einfuhlung teorisi sabır, fedakârlık, vefa gibi erdemlere savaş naraları yükseltir. Çünkü bu erdemler dünyayı mutlak hayat diye algılayan bakışın en temel düşmanlarıdır. Sabredince, fedakârlık yapınca, vefa gösterince ahirette mükafatın artacağını; Allah’ın bu tür erdem sahiplerine çok değer verdiğini, insanı kadavralıktan melek-üstülüğe çıkaranın bunlar olduğunu düşünmek maddeleşmiş ve dünyevileşmiş (seküler) aklın alamayacağı kadar üstün bir meziyettir. Liseli gençlerimize ne bu halin dediğimde “Aşığım Hocam!” diyenler oluyor. Ancak bunlardan yüzde doksan dokuzunun bir ay sonra başkasıyla gezdiğini görüyorum. “Bu ne iş!” dediğimde ayrıldık edebiyatı yapıyorlar. Bu gençler, aşık olmuyorlar. Aşık olsalardı vefa, sadakat ve fedakarlık tavırlarıyla dolu olurlardı. Einfühlung, Batı’nın toplumumuza fırlattığı fırlama anlayışlardan olup aşkın cinselliğe indirgenmesi de tam bir Yahudileşme’dir. Cinsellik, varlık türünün devamı için verilmiş bir özelliktir. Görevi neslin devamına hizmet etmektir. Einfühlung anlayışında aşk yoktur, cinsellik vardır. Beden zevkleri tapınma derecesinde sevilir. Haz almak hayatın amacıdır. Çiçekten çiçeğe konmak züppeliğinin masumlaştırılması hedeflenir.

Lise öğretmenlerine düşen görev bu konuyu öncelikle iyi öğrenmek ve öğrencilerine sağlıklı biçimde aktarmak olmalıdır.  Aşk konusunda şu kitaplar mutlaka okunmalıdır: Huzur (A. H. Tanpınar), Jurnal-II (Cemil Meriç), Güvercin Gerdanlığı (İbn Hazm), İlahi Aşk (İbn Arabi), Cavidname (Muhammed İkbal), Sanat (Ali Şeriati), Aşk Estetiği (B. Ayvazoğlu), Yusuf Suresi (Kur’an). Bu eserlerin tamamı okunmalıdır; bunlardan sadece birini okumak bütünlüğü bozar ve algı zaafı oluşturur. Özellikle Müslüman bilinci taşıyan aydın kimseler mutlaka okumak zorundadır.                      

            

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.