Doç. Dr. Murat Kayacan

Doç. Dr. Murat Kayacan

Kur’an’da “Rabbinin/Allah’ın emri geldi.” ifadesi

 

“Rabbinin/Allah’ın emri geldi. (câe emru rabbike/câe emrullahi)” ifadesi, iki Mekki surenin üç ayetinde biri de Medeni bir surede olmak üzere toplam dört ayette geçmektedir. Bunlardan ele alacağımız ikinci ve üçüncü ayetin çevirisinde bağlam gereği “emri geldiğinde” şeklindeki çeviri tercih edilmiştir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

Hz. İbrahim, şefkatli bir kimsedir. Melekler ona Lut toplumunun yok edileceğini bildirdiğinde bu şefkati kendisini gösterir: “Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri geldi. Onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!” (Hud 11/76). Allah’ın toplumların cezalandırılması konusunda verdiği hüküm üzerine artık başka söz söylenemez. Melekler onun emrini aynen yerine getirirler. Ayetteki ifadeye göre Hz. İbrahim’in günahta haddi aşmış kavme, dünyada şefaat etme talebi reddedilmiştir. Daha önce de Hz. Nuh’un kâfir oğluna şefaati reddedilmişti (Hud 11/46).

Kur’an, geçmiş toplumların peygamberlerine karşı çıkışlarını ve ardından cezalandırılmalarını anlattıktan sonra şöyle demektedir: “Onlara biz zulmetmedik; fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ı bırakıp da taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.” (Hud 11/101). Allah’a karşı gelen toplumların cezalandırılmaları, yaptıklarından dolayıdır. Onların sığındıkları putların, gelen azabı uzaklaştırmada bir rolü olmamıştır, ahirette de durum değişmeyecektir. Müşriklerin tuttukları yol, onlara zarardan başkasını getirmeyecektir.

Peygamberler tarihi kitabı değil, hidayet kitabı olan Kur’an, son vahye arka plan oluşturan peygamberlerin hayat hikâyelerini anlatır:  “Ant olsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri geldiğinde de hak yerine getirilir ve o zaman batılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır.” (Mümin 40/78). Peygamberlerden mucize istenildiğinde bu talebe yanıt verilmesi Allah’ın elindedir. Yani peygamberler, diledikleri zaman mucize gösteremezler; çünkü onlar bu açıdan diğer insanlardan farksızdır. Ayrıca müşriklerin mucize taleplerine hemen cevap verilmemesi, onların gönderilen mucizeyi inkârlarının ardından azaba uğramalarının ertelenmesi anlamına gelir. Azap geldikten sonra ise bir olan Allah’a inanmak, güzel işler yapmak için artık vakit kalmamış demektir. Hak yolu benimsemeyenler kaybedenlerden olacaktır.

Münafıklar, dünyevi çıkar peşinde olan insanlardır. Çıkarlarına uygun gördüklerinde Müslümanlarla birlikte görünürler. Bu açıdan onlar, bir tehlike olduğunu düşündüklerinde ise Müslümanlardan uzaklaşırlar. Münafıklar için asıl olan inanç değil, çıkarlarıdır: “Münafıklar onlara, ‘Biz sizinle beraber değil miydik?’ diye seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri geldi!” (el-Hadid 57/14). Münafıklar, muhtemelen “Allah’ın rahmeti geniştir.” dediler; ancak O’nun rahmetini elde etmek için din yolunda çalışacaklarına Allah’ın gazabını onlara unutturmaya çalışan şeytana uydular. Ayette, “şüpheye düştünüz” denilmesi, onların “İslam’ın iman ve pratik esasları” konusunda kuşkulu olduklarını göstermektedir. Ölüm anına gelene kadar böyle hareket ettiler. Müminlerle görüntüde birlikte olmak, kalben ise kâfir olmak kişiyi kurtuluşa götürmez. Özde mümin olmak gerekir.

Görüldüğü gibi “Rabbinin/Allah’ın emri geldi.” ifadesinin yer aldığı ayetlerde inkârları nedeniyle kâfirlerin azaba uğramasına hükmedildikten sonra peygamberin bile o azaba engel olamayacağından, Allah’a ortak koşulan varlıkların onlara tapanlara zarar vermekten başka bir şey yapamayacağından, hiçbir peygamberin kendi çabasıyla mucize ortaya koyamayacağından, kâfirlerin isteği üzerine mucize geldiğinde ve inkâr edildiğinde ise o kâfirlerin azaba uğrayacağından, vahye değil şeytanın vesveselerine tabi olan münafıkların kaybedeceklerinden söz edilmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.