Kerbela'dan Gazze'ye, Hür b. Yezid olmak

Asım Köksal’ın “Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası” kitabını okuduğumda çok ama çok şaşırmıştım. Yaşanan o büyük acıyı zihnimde bir yere oturtmayı becerebilmiş, fakat acıyı yaşatanların ve bu acıya kayıtsız kalanların durduğu yeri oturtamamıştım.

Bir tarafta, babasının ince siyaseti ve dağıttığı bağışlarla sultanlık makamını kapmış, sefihliği, sarhoşluğu, serkeşliği ile temayüz etmiş düşük kişilikli Yezid b. Muaviye. Diğer tarafta ilmi, irfanı, ibadeti, edebi ve ahlakıyla zamanının yıldızı olmuş, Muhammed (as)’ın mübarek dudaklarıyla öptüğü, koklamaya kıyamadığı torunu ve ciğerparesi Hüseyin b. Ali.

Bir tarafta kendisine teklif edilen valiliği başkasına kaptırmamak için beş bin kişilik donanımlı ordusuyla Hz. Hüseyin ve 72 kişilik ailesini kuşatan koskoca sahabi oğlu Saad. b. Ömer. Diğer tarafta, İmam Hüseyin ve kendisiyle birlikte, atılan oklarla şehit edilen altı aylık Ali Asker.

Bir tarafta zulmünü, sahip olduğu güç ve imkânlarla zorbalık yaparak meşrulaştırmaya çalışan sefih Yezid ve şürekâsı. Diğer tarafta kendilerine emanet edilen dinin sefihler eliyle bozulmasına mani olmaya çalışan Hz. Hüseyin ve ailesi.

Sahne bu ve her şey apaçık ortadayken çok az insan hariç herkes, bu sürecin ya sefih Yezid ve şürekâsı tarafında saf tutuyor ya da Yezid’in şerrinden emin olmak için susuyor ve konuşamıyordu. Ama saf tutanlarla susanların, yapılan katliamı seyretmekte utanç verici bir ortaklığı vardı. Tarih, bu utanç verici ortaklığı kaydedip kimler olduğunu isim isim bugüne kadar gelmesini sağladı.

HAMAS’ın 7 Ekim izzetli çıkışı da Müslüman coğrafyalarda aynı utanç verici günlerin yaşanmasına sebep oldu. Kimi koşulsuz İsrail tarafını tuttu. Kimi el altından İsrail ile birlikte oldu. Kimi itiraz ediyormuş gibi yaparak, yaşanan katliamın çetelesi üzerinden söylevler geliştirdi. Kimi HAMAS’ın hak ettiğini söyleyerek İsrail’in 75 yıllık işgal ve soykırımını yuttu.

Bugün Gazze’deki çocukların payına da, Kerbela’da altı aylık Ali Asker’in payına düşen düştü. Zulümde müttefik olanların, ürettiği acıda ortaklık. Onlar, oklarla, kılıçlarla ve tek seferde katledilmişti, bunlar fosfor bombalarıyla lahza lahza acı çekerek yok ediliyor. Bugün Gazze’li kadınların payına da aynı acılar ve aynı kavganın yükü düştü. Doğurduklarının kendilerinden önce öldüğünü görmek ve onları gömecek kadar bile bir kudret bulamamak. Yalnız bırakılmak, terk edilmek, sahipsiz olmak her ikisinin de ciğer yakan ortak acısıydı. Ama her ikisi de dik durmanın, boyun eğmemenin, yaşadığı acıyı ağıta dönüştürüp düşmanı sevindirmemenin derdindeydi.

Onlar da biliyor ki bu kavganın yalnızlığı hiç bitemeyecek. Zihni, kemmiyet ve keyfiyet virüsüyle hastalanmış, bedeni uşaklık yapmaya bağışıklık kazanmış sistemlerin ABD-İsrail ikilisine karşı esaslı bir duruş geliştiremeyeceği gerçeği tarihi bir vakıadır. Bu yönüyle sözde İslam ülkesi birçok rejim, bu duruştan varestedir. Hatta yanından bile geçemezler. Çünkü Yezid’in zulüm ordusundan, Hz. Hüseyin’in şehadet saflarına geçmek, Hür b. Yezid kadar hür olmayı gerektirir. Zihni hür, bedeni hür ve kalbi hür olmayı. Hür olmak, mütemadiyen doğru olmak demek değildir. Hür olmak, doğruya açık olmak demektir. Doğruyu fark edince doğruya koşacak kadar iradesi kendinde olmak demektir.

Bugün insanlığını kaybetmiş rejimler, toplumlarına insanlığını unutturacak suç ortaklığı teklif ediyor. Gazze'de yaşanan katliamlara kör olmayı, çığlıklara kulak tıkamayı, Siyonist işgalcinin Gazze halkına yaşattığı vahşeti sessizce seyretmeyi, tüm söyleyeceklerimizi içimize içimize haykırmamızı istiyor. Zulmün, sesimizle bile rahatsız edilmesini istemiyor. Zulmün sahipleri ile yüzleşememe korkaklığına bizi de paydaş etmek istiyor.

Hür. b. Yezid olamazsak, Hüseyin b. Ali'nin katili ya da katillerinin suç ortağı oluruz. Kerbela'da konuşamayanların yaşadıkları pişmanlıktan dolayı Şam mescidinde ayağa kalkmaları hiç bir işe yaramaz. Gazze, bir taraftan yiğitleriyle savaşırken, öte taraftan çocuk ve kadınlarıyla Kerbela'yı yaşıyor. Tarih sadece bu acıyı yaşatan soykırımcı çeteleri değil, bu soykırımı seyreden ve engel olmayan bizleri de kaydediyor.

Fırat'ın suyunu, Yezid'in korkusuyla Hüseyin ve ailesine çok görenlerle, ABD ve İsrail'in korkusuyla Gazze'yi susuz, ekmeksiz ve ışıksız bırakanlar aynı esaretin prangasındadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.