İslam Âlemi Neden Savunmada!

İslam âlemi ve  fert fert Müslümanların genel  durumuna kabaca bir baktığımızda, gerçekten çok sıkıntılı, zor bir süreç ve günlerde  yaşıyoruz!  Acaba neden?  İslam âlemi neden çok sıkıntılı, bir o kadar da mağdur  ve mazlum bir konumda bulunuyor? Bu sorularımızın bir karşılığı ve cevaplarının da  tabii ki olması gerekiyor. Hiçbir sorunun  askıda ve havada kalmaması  için neler yapmalıyız?  Her bir Müslüman  bu sorularımıza muhatap mıdır, yoksa kendimizi bu soruların muhatabı olmaktan uzak mı tutacağız?  İmanın gerekleri ve karşılığı  olarak tabii ki muhatabız! İman yoksa istediğini yap! Sana zaten bu konuda karışan da olamaz ki! Dünyanın keyfini sür! Ye, İç, Eğlen, Oynaş,  Gezmene ve Keyfine Bak! Bu dünya senin! Ahiret, diğer âlem veya sonsuz dünya mı dediniz? Tercih bizim! Bu dünya mı, ahiret - sonsuz dünya mı? Hangisi?

Son günlerde, Dünya Müslümanları ve bölgemizin de kaos ve barut fıçısına dönmesine vesile olacak,  ABD başkanı Trump tarafından yapılan  Kudüs açıklamaları, Hz. Peygamber  efendimiz dönemindeki, Hayber vakası, savaşı veya dersi  aklıma geldi. Hayber'de neler olmuştu,  dönemin dindar ve zengin Yahudileri neler yapmışlardı, bugüne yönelik Müslümanım diyen bizlere de neler ifade etmektedir! Hayber; Şam ve Medine yolu üzerinde, Medine’nin 151 km kuzeyinde, Yahudilerin yaşadığı şehir ve İbranice de  'kale' anlamına gelen bir kelimedir.  Hz. Peygamber efendimiz  döneminde,  fitnenin merkezi olan Hayber, Yahudilerin en güçlü karargâhlarından biri konumunda bulunuyordu. Müslümanlara savaş açan Mekkeli müşrikleri sürekli olarak  destekleyen Hayberli  zengin Yahudilerdi. Bu sebeple, Hz. Peygamber, 628 yılında fethi imkânsız denilen,  Hayber Kalesi’ni kuşatmak üzere,  1600 kişilik ordusuyla Medine’den yola çıktı. Sabah uyandıklarında İslam ordusunu karşısında gören Hayberli  zengin Yahudiler hemen Kaleye saklandı.  Kalelerine sığınan Yahudiler,  yiyecek ve içecek stokları ile Peygamber efendimizin gitmesini bekliyordu. Hayber ismi gibi  kaleleri sağlam, yüksek bir yerde bulunduğu için,  ok atsan geri dönüyor, taş atsan yetişmiyor,   Hayber yıkılmıyor ve  fethedilemiyordu.  Günlerce bekledi,  İslam ordusu ve Hz. Peygamber efendimiz,  fakat  Yahudiler kalelerinden çıkmıyordu.  Müslümanların  yiyecek ve içecek stoku tükenmek üzere, moralleri de bitmek üzereydi, ama nafile! Bu uzun bekleyişten sonra  Hz. Peygamber efendimiz, bir strateji geliştirdi ve zengin  Hayberli Yahudilere ait olan  Hurma ağaçları  kesilecek ve  ekonomisi, servetleri devrilecek ve gelecekleri, dünyalıkları köklerinden kazınacaktı.  Çünkü Yahudiler  için para, servet, makam, mevki,  zenginlik her şey demekti! Hurma ağaçları kesildikçe Yahudiler kahroluyor ve  hurma ağaçları  kesildikten sonra Hayber’de kalmanın da bir anlamı olmayacaktı. Hayberli Yahudiler, Hz. Peygamber efendimiz ile anlaşma yoluna gittiler ve taşıyabilecekleri kadar yükle  başkentleri olan Hayber’i terk edeceklerdi. 

Kudüs’ün zaptı veya  fethi ile ilgili olarak,   Haçlı seferleri  veya başka isimler adı  altında birçok defalar saldırı ve kuşatma girişimleri olmuştur.  1192 tarihindeki Kudüs fatihi  Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü fethetmek için ordusunun hazır  olmasına rağmen neden yedi yıl beklediniz, şeklindeki bir soruya vermiş olduğu cevap,  bugün bizler için ve özellikle de Müslümanım diyen her bir  İman ehli bireyler  için ibretler, mesajlar ve dersler yüklüdür. Ne diyor Kudüs fatihi;  Ordularımızın  savaşmak için hazır olması yeterli değildir, tüm vatandaşlarımızın da, ''aklen,  fikren, ruhen ve fiil'' olarak da  bu fetih için hazır olduğunu görmek istedim! Tabii ki bu sesi duymak ve  almak isteyene! Hayatın her bir anı mesajlarla doludur;  İman ehli  tüm ''Görmek, Duymak ve Fehim etmek'' isteyenlere! 9 Aralık 1917 tarihinde, Kudüs tekrardan bir Haçlı zihniyeti  ile  zapt eden İngiliz General Allenby, Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi’nin kabrinin başına varır ve  neler zırvalamıştır; Kalk Selahaddin! Biz yine geldik! şeklinde olmuştur. Tarih sadece hikâyelerle dolu değildir. Tarih milletler için ibretler ve derslerle de doludur!  Müslümanlar tarihlerinden  100 yıllardır ders ve ibret almayı unuttukları için bugün, zor ve sıkıntılı günler yaşamaktadır!

9 Aralık 1917 tarihinde Kudüs’ü zapt eden ve 1946 yılında  İsrail işgal devletini kuran güçler, bugün de başka bir hesap  ve plan çerçevesinde,   başkent  olması için karanlık bir adım atmışlardır. Bu adımı atanlar bu bölgede ve dünyada,  kaos ve silahların patlayacağını hesap etmedi veya düşünmediler mi? Tabii ki hesap ettiler! Peki, neye ve nasıl güvendiler, bu girişimde bulunurken! Müslümanların dünyaya ve dünyalıklara olan bağlılık ve bağımlığına! Hz. Peygamber efendimiz  döneminde, Hayber’i fethedemeyen Müslümanlar, Yahudilerin dünya ve dünya malı olan zenginliklerinin kaynağı hurma ağaçlarının kesileceğini işitmeleri karşılığında, savaşmaktan vazgeçmeleri ve Hayber’i de terk etmek zorunda kalmışlardı. Bugünün Müslümanları da ''dünya  zevkleri, evleri, köşkleri, makamları, mevkileri ve dünyalık rahatları'' karşılığında! Savaşmayı, dik durmayı, imanın gereği olan duruşumuzu kaybettiğimiz! Strateji, aksiyon ve pro-aktif bir konumda da olamadığımız! Sürekli olarak karşıt güçlerin saldırılarına da  reaksiyon konumunda bulunduğumuz ve  mazlum, ezilen, kaybedenler saflarında yer almak ve savunmada kalmak durumunda bulunuyoruz! Neler mi yapmalıyız? Öncelikle tefekkür, tezekkür, taakkul  ve fiiliyata geçebilmek!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.