Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Dünyevileşme hastalığı (4)

(Dünden devam)

“Dünyevileşme dediğimiz şey ne diyaneti, ne müftüyü, ne imamı dinliyor, o kadar hızlı işliyor ki bir çığ gibi üzerimize geliyor. Bunun karşısında yapabildiğimiz bir şey yok. Ankara müftülüğüm sırasında vaiz arkadaşlar gelerek “dünyevileşmeyi en çok diyanette görüyoruz” diyorlardı.

Faiz konusu dünyevileşmenin örneklerinden biridir. Din görevlilerinin faiz konusundaki duruşu önemlidir. Bana söylenen faizli kredi alan din görevlilerinin sayısı üçte biri geçmiş durumda. İlahiyat Fakültesindeki öğrencilerimizde dünyevileşme hat safhada. Dünyevileşme tsunami gibi bütün toplumumuzu sarıyor. Buna karşı yeterli miktarda hazırlığımız yok.

Dünyevileşme ile uhrevileşme arasında gidip geliyoruz ama kendimizle yüzleşemiyoruz. İnsanlara dinin samimiyet olduğunu söylerken, bu samimiyete en çok dikkat etmesi gereken diyanettir.

İlahiyatlarda, şimdi kaldırılsa bile yıllarca FETÖ’nün ortaya attığı Dinler arası diyalogla ilgili dersler okutuldu ama dünyevileşme ile ilgili dersler okutulmadı okutulmuyor.

Dünyevileşme dini hafifletiyor.  Hafifletilmiş bir din ortaya çıkarıyor. Karanlık ışık hızıyla geliyor. Bunun karşısındaki tek din İslâm’dır. Ama buna hazırlıklı mıyız?” (Prof. Dr. Mefail Hızlı)

“Dünyevileşme, iyilerle kötülerin savaşında kötülerin en büyük silahıdır. ABD de 200 kişiyi öldüren adam mahkemede “ben sizin ürününüzüm” diyor. Batı, insanı önce hasta ediyor sonra tedavi etmek için uğraşıyor.

Karanlığın 5 atlısı; kin, öfke, nefret, kıskançlık ve düşmanlıktır. Modernizm bunları teşvik ediyor, arttırıyor. Batı, modernizm adı altında bize bunları veriyor.

18. Yüzyılda medreselerden mantık, matematik, astronomi, felsefe dersleri kaldırıldı. İbni Sina, İbni Rüşt, ikinci Aristo denilen Farabi eğitimden çıkarıldı. İlmiye sınıfı Mısır kaynaklı selefi ulema ve süper güç olmanın verdiği narsistik körlükle, medrese eğitiminden eleştirisel düşünceden vazgeçilmesi düşüncenin ilerlemesini durdurdu. Bütün bu sebepler İslâm dünyasının sekülerleşmesinin kapısını araladı.

Eğitimde dini ve pozitif dersler beraber verilmediği için gençler dünyevi ve uhrevi yaşantının dengesini kuramıyorlar. Pozitif ilim ve dini ilimler beraber verilirse dünyevileşmeye giden yollar kapatılabilir.

İnsana yaratılıştan özgür irade verilmiş, iyi ve kötüyü seçebiliyor. Sekülerizm ne diyor? Allah’ı yok sayarak, ölümü yok sayarak yaşa diyor. Problem burada.

Çocuklarımız popüler kültürün etkisine açık yetişiyor. Türkiye’de milli eğitim yok. Milli ve dini bir eğitim verilerek çocuklarımıza hedef gösterilmiyor. Çocukları yetiştirirken şekli kavramlar ile değil, ahlâk kavramları ile yetiştirmek gerekir. Aksi halde ortalık çocuğu oluyor. Yani her türlü olumsuz akımlara kapılabiliyor.

İslâm’da dünya ve ahiret dengesi var. Bu sağlanamazsa ya dünyevileşme hastalığına ya da dünyayı terk etme hastalığına yakalanıyorlar.

İyilerin aktif olması gerekir. İyilerin pasif olması kötülüktür. İyi olmak yetmez. İyiliği yaymak için çabalamak gerekir. En güzel nasihat rol model olmaktır. Yaşamazsak, söylediklerimizin tesiri olmaz. Çocuklarımız bizi dinlemez ama bizi izler.

Bir sistem ölümden sonraya çözüm getiriyorsa tamam ama ölümden sonraya çözüm getirmeyen sistemlerde hayır yoktur.” (Prof. Dr. Nevzat Tarhan)

15. Ufuk Turu Toplantısında oturumlar tamamlandıktan sonra sonuç bildirgesi açıklandı. Sonuç bildirgesinin tamamı basında yayımlandı ama önemli yerlerini sizlere sunmakta yarar var.

* Dünyevileşme hastalığı insanımızda ebediliği bu dünyada arama ve geçici dünyayı amaç olarak görerek, kalbine yerleştirmek suretiyle dünya-ahiret dengesini yanlış bir düzlemde ele alma sonucunu doğurmaktadır.

* Modernleşme ve dünyevileşme ile anlam kodlarımızdan uzaklaşma; toplumsal suçların artmasına, şiddetin kurumsallaşmasına, yaratanına ve topluma karşı nankörlüğün yaygınlaşmasına sebebiyet vermektedir. Böylece ihlasın kaybolduğu, gösterişin yaygınlaştığı ve ilahi emre muhatap bireyin silikleştiği bir vasat doğmaktadır.

* Kendisini dünyanın merkezinde gören birey dünyevileşmenin sorumlusudur. Ancak bu sorumluluk münferit değil, çok aktörlü bir olaydır. Kendini beğenen, her yaptığının doğru olduğunu düşünen fert, değerleri ve geleneği bozmaktadır.

* Temel ve değişmez metinlerimiz olan Kuran ve Sünnet bizlere hayatımızda ölçülü olmayı, aşırılığa kaçmadan iki dünyaya ait sorumluluklarımızı yerine getirmeyi emretmektedir.

* Değerlerimizin ve geleneklerimizin, toplum nezdinde erozyona uğraması toplum bileşenlerimizi bozmuş, dengelerimiz tersyüz olmuştur. Böylece helal-haram duyarlılığı kaybolmakta, aile içi ilişkiler bozulmakta, fertler ailenin önüne geçmekte, ortak fayda ve payda değersizleştirilmektedir.

* Öte yandan; gelenek ve toplumsal tecrübemizde geniş yer tutan iyi uygulamalarımız bizlere umut ışığı vermekte, özellikle 15 Temmuz şanlı direnişini de doğuran toplumsal ruh hali yeniden gün yüzüne çıkmaktadır. Değişimi ve gelişimi sağlayacak nüve milletimizin derin vicdanında mevcuttur.

* Dünyevileşmenin ilacı, içe kapanma değil, doğru alanlara yönelmedir. Bu durumda münzevileşme gibi bir alternatifimiz de bulunmamaktadır.

* Sivil Toplum kuruluşlarımız, toplumsal sorumluluk bilinci içinde, çalışmalarını sürdürdüğü durumlarda dünyevileşmeye karşı panzehir oluşturabilirler.

* Dünyevileşmenin bertaraf edilmesinde dini hizmet veren resmi ve özel kuruluşlara büyük sorumluluklar düşmektedir.

* Yasal mevzuatımızda mevcut bulunan dünyevileşme pratiklerinin acilen ve kökten gözden geçirilmesi elzemdir. Aile, kadın, genç ve çocuk asli fonksiyonlarına döndürülmeli, bu aktörlerin ‘birlik ve beraberlik içinde uyumu’ acilen sağlanmalıdır.

* İlk ve orta öğretim müfredatı uzun yıllar boyunca değer odaklı bir yaklaşımla tespit edilmemiş, toplumumuza ve değerlerimize aykırı uygulamalar, dünyevileşen ve bağlamından uzaklaşan toplum kesimlerinin doğmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Son dönemlerde Milli Eğitim sistemimizde yürütülen öze dönüş kabilinden yararlı çalışmaların artarak devam etmesi bir zorunluluktur.

Daha sonra son gün, Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa’mızın tarihi yerlerine ve manevi mekânlarına bir gezimiz oldu.

Rehberler eşliğinde ziyaret ederek geniş bilgiler aldığımız, Tophane ile Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleri, Emir Sultan türbe ve camii, Çelebi Mehmet’in yattığı yeşil türbe ve son olarak Ulu Camii, Bursa’nın bağrında ne denli bir tarih ve kültür barındırdığını göstermektedir.

15. Ufuk Turu Toplantılarını düzenleyen Konya STK Platformu yetkililerine ve özellikle başkan Muhsin Görgülügil ağabeyime şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca bu toplantılara katkı ve destek veren İçişleri Bakanlığı, Konya Büyükşehir Belediyesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Selçuklu Belediyesine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar