Ümit Savaş Taşkesen

Ümit Savaş Taşkesen

Bilişsel Esneklik

İnsan düşüncesinde, yaptığımız iş her ne olursa olsun, iki boyut ön plana çıkar: işlevsellik ve özgünlük. Teknik bilimlerle ilgili bir iş yapıyorsak, iş sahamız bununla ilişkilendirilebilir bir alanda ise yaptığımız işin, ürettiğimiz ürünün işlevsel olma boyutu ön plana çıkar. Kullanışlılık da diyebiliriz. Sanatsal yönden ön plana çıkan bir iş alanında ise özgünlük, benzerlerinin arasından farklı ve sıradışı olanı, yeni ve gelişmiş olanı üretmeye, bulmaya çalışırız. Alışılmış formları zorlarız, yeni bir ses, biçim, özgün bir yoruma ulaşmaya çalışırız. Bu, bütün insanların beyninde işleyen ortak temel yazılımların bir sonucudur. 

Zihin, hayattan edindiğimiz tecrübeyi, öğrendiğimiz bilgiyi, okuduğumuz kitapları, izlediğimiz filmleri bir kayıt cihazı gibi kaydetmez. Edilgen değildir. Öğrenilen her yeni bilgi, duyusal girdi, edilgen bir şekilde kayıt altına alınmaz. Önceki bilgi ve tecrübelerimizle sürekli işlenir, bir senteze ulaşırız. Duygu ve düşünce dünyamızdaki değişim ve gelişmelerin temelinde bu vardır. “Dünyanın yeni versiyonu” bu zihinsel çabanın ürünüdür.

Peki hızla değişen bu sistem içerisinde dayanak noktalarımızı ne oluşturacak? Nasıl sağlıklı bir zihin yapısına sahip olacağız? Herşey hızla değişiyorsa Düşünce dünyamız, kişiliğimiz, kimliğimiz de bu değişime uyum sağlama adına sürekli değişiyorsa değişmeden kalması gereken öz nerede?

Bilişsel esneklik dediğimiz, dünyanın yeni formlarına uyum sağlama mekanizması canlı ve diri olan bireyler bu süreci başarıyla geçirir. Durağan bir zihin dünyasına sahip olan bireyler ise dünya algısını belirli bir zaman ve mekan içerisinde durdurur, dondurur. Yeni gelişen durumlara karşı kendi zihin dünyasını oluşturduğu ya da oluşturduktan sonra dondurduğu dönemden bakarak zamanı tersine çevirmeye çalışır.

Kendini güncelleme, yenileme ya da bilişsel esnekliğe sahip olmayanlar, hızla değişen ve yeni yetişen kuşağın düşünce ve duygu algoritmasını daha hızlı etkileyen bu döngüyü anlamlandırmakta zorlanır.

Gördüğü her ışığı yangın zannederek söndürmeye koşan insanlarım diyordu Cemil Meriç. İşte böyle, farklı düşünme teşvik edilirken sözde, fiiliyatta onu boğmaya çalışır, bizim gibi düşünmeyen herkese düşman oluruz. Neden sorusunu hiç sormadan, üzerinde düşünmeden, kötülük ve yolunda gitmeyen bir şey var ise, bu benim gibi düşünmeyen ötekinin yüzündendir diye inanırız.

Çocukları, öğrencileri, yaşayacakları yüzyılın becerileriyle donatmak, ona uygun yetiştirmek gerektiği üzerinde herkes hemfikir ama bu nasıl olacak bu konuda fazla fikrimiz yok gibi.

Düşünce tarihine, siyaset tarihine, şöyle bir göz attığımız zaman aslında değişmeyen sorunlardan müteşekkil olduğunu görebiliriz. Geçmiş yıl ya da yüzyıllarda bugün dünyanın en zor ve girift meselesi gibi görülen düşünülen meselelerin daha derin ve çetrefilli şekilde tartışıldığını, savaşıldığını, yine de mutlak bir çözüme kavuşturulamadığını görebiliriz.

Gelenek, insanlık, imtihan, bu; insan olma halinden kaynaklanan sorunları, yeni formlar halinde karşımıza çıkartıyor ya da biz bir şekilde bu sorun formlarını üretiyoruz. Burada aslolan şey ise, yeni düşünce ve cevap biçimleri üretebilecek işlevsellikte bir düşünce yapısına sahip olamamak. Bu yolu tıkamak… fikir, düşünce dünyasını ayıklanmış, seçilmiş, test edilmiş onaylanmış, standart, klişeler ile biçimlendirmek, dondurmaya çalışmak başarısızlıkla, verimsizlikle sonuçlanıyor.

Hayat, insan zihninin dinamik, akışkan, sorgulayan ve bir kalıba sığmayan sorgulayan algoritması kendi doğal mecrası içerisinde etrafına çizilen kalıpları sarsıyor, zorluyor, hükümsüzleştiriyor. Çocukların, gençliğin bu akışkan dinamiğini biçimlendirecek ustalıkta zihinlere ihtiyaç var. Siz görebiliyor musunuz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.