Merhamet Aşınması

 

Toplum olarak tezatları yaşamayı severiz. Aynı anda hem ağlar, hem de katılasıya güleriz. Uzaktan bakanlar bile anlamaz hangi duygu selinin anaforu içinde sürüklendiğimizi. Biz aynı günde birbirine zıt iki haberi seyrederiz.

Önce ciğerlerimizi yakan bir haber kulakları değil kalpleri tırmaladı. İzmit’te dokuz yaşında bir erkek çocuğu var(dı). Sınıfında, okulunda, mahallesinde, belki de yaşadığı tüm bu ülke sınırları içinde asla dahli olmadığı bir savaşın faturasını sırtında buldu. Zalimlerden birisi, kocaman bir halka kan kusturur. Milyonlarcası ölür, milyonlarcası da canını zor kurtarıp kaçar. Ölmek mi zor, hayatta mı kalmak mı? İki zordan birisi düşer kaderlerine.

Ölümün acısı gidenlerden daha çok kalanların sinesine çökermiş. Yurdunu yuvasını terk edip bilmediği bir toplumun arasında kendisine hayat imkânı aramayı kolay mı sanırız? Ailede kimler var? Onlar neler yaşıyor? Her birinin içinde hangi fırtına dinmeksizin esiyor?

Bir iş bulup çalışmasa adı aylakçı ve tembele çıkar… Bir iş bulup çalışsa, ücretini zorla ve yarım alır. “Onların yüzünden biz çalışacak iş bulamadık!” diye de suçlanır. Çocuklar okula gitmese, “Cahil işte! Mektep medrese görmeden büyüyecek…” diye itham edilir. Okula gitse dışlanır. Türkçeyi öğrenemeyenler geri zekâlı(!) öğrenenler suçlu olur.

Haberler doğruysa arkadaşları dışlamış, aşağılamış… Şimdi o çocuklar ve onların dimağlarına bu duyguyu aşılayanlar çok mutlu mudurlar? Bir öğrencinin eksilmesi hem de acıyı onlara miras bırakarak intihar etmesi, içlerinde bir pişmanlık seline vesile olmamış mıdır? Akşam evde anne babaları evladına sarılırken kendileri yüzünden canına kıyan bir evladın annesi yerine empati yapmış mıdır?

Kimse bu sınıfın içindeki 8-9 yaşındaki diğer çocukları suçlamasın. Onların kalbi bu kadar katı olamaz. Bu dikenleri onların gönlüne büyükler ekti. Anne- babası, akrabaları, komşuları veya öğretmenleri… Biz merhamet ekmedik ki… Ayrılık ve kin ekince ürünü de böyle çıkıyor işte… Acaba hangi ebeveyn, çocuklarının elinden tutup bir Suriyeli ailenin halini gösterdi? Onların arkasından bu kadar konuşunca çocuklar da doğal olarak yakınlaşmadılar.

Öğretmen kızar… Bizim Türk çocuklarının psikoloji çabuk bozulur. Biz öğretmen camiası bu konuda mustarip durumdayız. Kimsenin çocuğunun psikolojisi bozulmasın diye neler yutarız bir bilseniz. Ama galiba söz konusu Suriyeli bir çocuk olunca kızıvermek daha mı kolay oluyor? Belki de o yavrucak da yanlış bir davranış yapmış ve kızdırmıştır. O zaman da onun ruh dünyasını anlamaya kim yanaşacak?

Sonunda dokuz yaşında bir Suriyeli çocuk, çektiklerine inat ve acılarını bize miras bırakarak intihar edip gider bu dünyadan. Bizse ne çabuk unuturuz kendi halimizi… Dedesi Bulgaristan yıllar önce göç edip buraya yerleşmiş bir öğrencimin Suriyeliler konusundaki kin ve kızgınlığını hatırlıyorum da… Onlar gelince iyi, bunlar gelince kötü olmuştu… Ona halini ve bunların acılarını anlatmakta çok zorlanmıştım.

Aynı günlerde falanca şehirde bir güvercinin ayakları ağaç dallarına sıkışmış ve uçamamıştır. İtfaiye ekiplerine haber verilir. Özel ekip gelir ve olaya müdahale eder. Alkışlar arasında kuşu kurtarır. Ne güzel değil mi? Allah’ın kulları kadar kuşlarına da merhamet edilmeli. Ama kuşlara gösterdiğimiz özeni yanı başımızdaki insandan esirgemek büyük bir gafletin eseri olmalı…

Sonra da sokak kavgasında sadece başka bir ülkenin pasaportunu taşıma suçunu işlediği için tokatla yere savrulur bir yavru. Kadın hakları savunucuları burada azarlanan ve tartaklanan bir kadın için yürüyüş de yapmazlar. Gidip buna ciddi anlamda müdahale eden de olmaz. O nasıl olsa bizden (!) değil ya…

Büyük bir merhamet aşınması yaşıyoruz. Bu savrulmada çok farklı kesimler zulme uğrayacak gibi görülüyor. Merhametini kaybeden, çok şeyini hatta her şeyini kaybeder. Gökte uçan kuşa imrenmek, suda yüzen balığa bir ekmek kırıntısı atmak, bir ağaca su vermek asıl merhamet değildir. Zira bunlar bize zarar vermeyen ve soframızı paylaşmayan mahlûkat.

Bugün Suriyeli veya başka bir coğrafyadan gelmiş kardeşlerimiz var. Gazap ateşi hepimizi yakar… Aman dikkat.

Asıl merhamet; Güle su vermek değil, dikeni sulamamaktır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.