Asırlık kitaplar "doktoru"nun elinden yeniden hayat buluyor

Asırlık kitaplar "doktoru"nun elinden yeniden hayat buluyor

Yarım asırlık mücellit ustası 70 yaşındaki Rafet Güngör, Vefa'daki atölyesinde çeşitli nedenlerle zarar görmüş el yazması eserleri itinayla onarıyor- Unutulmaya yüz tutmuş mücellitlik sanatını yaşatmaya çalışan Güngör'ün elinden geçen eserler arasında Abd

İSTANBUL (AA) - LALE BİLDİRİCİ - Çeşitli nedenlerle zarar görmüş el yazması eserler, yarım asırlık mücellit ustası 70 yaşındaki Rafet Güngör'un elinden yeniden hayat buluyor.

Unutulmaya yüz tutmuş mücellitlik sanatını yaşatmaya çalışan Güngör, Fatih Vefa'daki Süleymaniye Cilt Evi'nde farklı sebeplerle hasar görmüş değerli el yazması eserleri itinayla onarıyor.

Atölyesinde cilt kalıpları, fırçalar, ciltler ve 250 yıllık aletlerin de bulunduğu Güngör'ün elinden geçen binlerce eser arasında Abdülhamid Han adına yazılmış eser ile dünyanın "en büyük" Kur'an-ı Kerim'i de yer alıyor.

- "Cilt sanatı dipsiz bir kuyudur"

Mücellit Rafet Güngör, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 50 yıldır elinden binlerce el yazması eser geçtiğini söyledi.

Güngör, mücellitlik hakkında bilgi vererek, "Cilt sanatının tarihi çok gerilere dayanıyor. İnsanoğlu kağıt ve kalemle tanıştığı günden beri cilt sanatı var olan ve köklü bir meslektir. Ben cilt sanatıyla 50 küsur senedir iştirak ediyorum. Süleymaniye Kütüphanesi'nde 25 sene çalıştım, daha sonra Osmanlı arşivlerinde 10 yıl çalıştım, sonra emekli oldum. Şimdi de mesleğimi atölyemde icra ediyorum.

İslamiyet ile cilt sanatı da gelişti. Hazreti Muhammed döneminde kullanılan kufi yazı daha sonra nesih, sülüs, reyhani, divani ekollere ayrılmıştır. Osmanlı'da kullanılan ekollerden biri de nesih ve sülüstür." diye konuştu.

Eskiden matbaalar olmadığı için kitapların genelde elle yazıldığına işaret eden Güngör, bu kitapların kaynak eser niteliğinde olduğunu belirtti.

Cilt sanatını dipsiz bir kuyu olarak gördüğünü dile getiren Güngör, "Cildi onarırken mücellit önce kitabın yazılış tarihine bakar. Sonrasında yazının ekolüne bakılır. Bundan sonra da eserin Selçuklular'a, Memluklar'a, Safeviler'e ya da Osmanlı'ya mı ait olduğu belirlenir. Her devletin kendine has bir cilt tarzı var." ifadelerini kullandı.

Güngör, eskiden çeşitli dönemlerde kullanılan cilt örneklerinden de bahsetti.

- "İyi bir mücellidin dil bilmesi gerekiyor"

İyi bir mücellidin dil bilmesi gerektiğini vurgulayan Güngör, Osmanlıca, Arapça ve Farsça bildiğini söyledi.

Güngör, eleman yetiştirdiklerini ancak günümüzde mücellitlerin sayısının maalesef azaldığını anlatarak, şunları kaydetti:

"Süleymaniye Kütüphanesi'nde de bir kitap hastanesi açıldı ve arkadaşlarımız devam ediyorlar. İnşallah yetişmeleri için biz de elimizden geldiğince yardım edeceğiz. Ama beni üzen bir nokta var; İtalya'da Venedik'te 100 sene önce bu hastane kurulmuş. Bulgaristan'da Sofya'da kitap hastaneleri var. Biz de yeni açıldı. Yine de biz buna şükrediyoruz ama unutmayalım ki biz bir Osmanlı hazinesinin üzerindeyiz ve biz bunun mirasçılarıyız."

Suriye'ye 1983 yılında davet edildiğini aktaran Güngör, "Orada Abdülhamid Han adına yazılan muazzam bir eser alınmış bir iş adamı tarafından. Kültür Bakanlığı nezdinde bizi oraya davet ettiler. Gittik o eserin restorasyonunu yaptık, tabii bu büyük bir eserdi. Bir kısmını, kapak kısımlarını aldık getirdik, İstanbul'da kapak kısımlarını onardık. Diğer kısımlarını yerinde, yani Şam'a giderek tamamladık ve geldik. Daha sonra bizim orada bu çalışmamız büyük takdir gördü. 1989 senesinde tekrar Şam'a gönderildim."

Afganistan'da 2011-2012 yıllarında yazılan, dünyanın "en büyük" Kur'an-ı Kerim'in cildini yapmanın da kendilerine nasip olduğunu belirten Güngör, şöyle devam etti:

"Bu, 2,5 metre boyunda 1,5 metre eninde, yarım ton ağırlığında bir Kur'an-ı Kerim. Davet üzerine Afganistan'a gittik. Ne yapacağımızın plan, projesini istediler. Biz de onlara gereken işlemleri yaptık. Gördük ki Afgan milletinin mazisi, sanatları, kitap sanatları, mimarı sanatları Selçuklulara dayanıyor.

4 ay bir çalışma neticesinde kapak kısımlarını İstanbul'da yaptım, diğer kısımlarını da Afganistan'da giderek Kabil’de uzun müddet çalışarak bu eseri kendilerine teslim ettik. Bu da bizim için büyük bir gurur kaynağı oldu. Afgan ve Türk dostluğunu pekiştirdiğimize inanıyoruz. Şu an Afganistan'da sergileniyor."

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :