Argun, hakkındaki dedikoduların doğrusunu kamuoyuyla paylaştı

Argun, hakkındaki dedikoduların doğrusunu kamuoyuyla paylaştı

Argun: Yıllarca usulsüz, kanunsuz dinlemeler yaptıkları halde, dosyaya rutin iş ve özel hayatımı ilgilendiren konuşmalar dışında suç sayılabilecek hukuken delil değeri olabilecek bir tek tape vs. koyamadılar.

Okyanus Şirkerler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Argun 2008'de kendisine yapılan operasyonlarla ilgili önemli ayrıntıları paylaştı. Argun, "Onlara itaat etseydim" diyerek başladığı açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

Okyanus Operasyonu hukuki gerekçelerle değil, bu yapı tarafından kendilerine boyun eğmediğimiz için yapıldı. Taleplerini yerine getirseydim, onlara itaat etseydim, istediklerini cevaplasaydım,  Konya ’da bu gün konuşmaktan çekinen yüzlerce işadamı gibi ben de işimde gücümde olurdum. Bana bulaşmazlardı. Benden neler talep ettikleri ve benim hangi cevapları verdiğim mahkeme ifadelerimde vardır.

Bakın bu gün itibariyle yapılan operasyonda birçok Konyalı işadamının bu yapı tarafından usulsüz ve hukuksuz bir şekilde himmet adı altında haraca bağlandığı iddia ediliyor.  Bu sadece Konya’nın sorunu değil, tüm Türkiye’nin sorunu.  Biz, bize operasyon yapıldığında bunu mahkeme salonunda tek tek anlattık. Ama anlaşılamadık aslında dinlenmedik bile. Çünkü o günlerde bu yapının bir ahtapot gibi tüm Türkiye’yi bu denli kuşattığını maalesef birçok kimse bilmiyordu. Fakat benim gibi taleplere hayır dediği için operasyon yapılan birçok işadamı bu durumun sessiz tanığıdır.

Aylarca ve hatta yıllarca usulsüz, kanunsuz dinlemeler yaptıkları halde, dosyaya rutin iş ve özel hayatımı ilgilendiren konuşmalar dışında suç sayılabilecek hukuken delil değeri olabilecek bir tek tape vs. koyamadılar.

İşim gereği kurumlarına hizmet verdiğim yüzlerce insana ki bunların içinde rektörden, başhekime ve belediye başkanına sayısız bürokrat ve kamu kurumlarının memuru ile firma sahibi insan var.  Tehdit, şantaj ve baskıyla ben cezaevindeyken aleyhime ifade vermeleri konusunda baskı yaptıkları halde tek biri bile onların istediği ifadeleri vermedi. Buna rağmen o dönem kendilerine hizmet eden tüm yazılı ve görsel basını kendi elleriyle hazırladıkları haber metinleriyle yönlendirdiler, ben ve ailemle birlikte özel ya da kamuda çalışan yüzlerce kişinin mağduriyetine sebep oldular. Hukuk üzerinde baskı kurdular. Herkes dosyadan korkar oldu.

Dönemin Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan’ı operasyon öncesi ve sonrası yazılı ve görsel basında yüzlerce yıl içeride kalacak yayınları yaparak korkuttular. Özel hayatına dönük operasyonlar yaptılar. Kayıtlar tuttular. Tutukluluğunun üzerinden 5,5 ay geçtikten sonra yani tutukluluk sebebiyle rektörlükten azline 10 gün kala serbest bıraktırılarak rektörlük makamına geri dönmesini sağladılar.

Bu vesileyle Mevlana Üniversitesi’ne arsa devrini imzalaması sağlanıp, kendi istedikleri adayın rektör olması için de Süleyman Okudan’a Selçuk Üniversitesindeki akademik personelin nerdeyse tamamını tek tek arattırarak ve görüştürerek oy istetmişlerdir. Bu durum şu anda Selçuk Üniversitesindeki yüzlerce akademik personelin bildiği, konuştuğu ve yaşadığı olaylar olarak kayıtlara girmiştir.

Bu hizmetleri karşılığı olsa gerek ki operasyon anında, öncesinde ve cezaevi aşamasında yüzlerce yıl yatacaksın, cezaevinden çıkamazsın diye korkuttukları Rektör Süleyman Okudan’ı isnat ettikleri birkaç suçtan toplam 5 yıl ceza almasını sağlamışlardır.

Bu durum bile bu operasyonun bu örgütün hangi cenahı tarafından kolluk ve adli mekanizmalar kullanılarak, hangi gerekçelerle yapıldığını göstermektedir.

Benim tüm dosyam onların elindedir. Dosyada neler var, neler yok en iyi onlar bilirler. Dönemin emniyet müdürü ve şube müdürleri o televizyon benim, bu gazete senin gezerek 350 milyon TL haksız kazanç yapıldığını iddia etmekte ve toplumu aldatmaktadır. Gerçekten bu iddialar doğru mu? Buna karar verecek merci operasyonu yapan kolluk amirleri değildir. Bu kararı verecek merci, dosyayı ben cezaevindeyken inceleyen SAYIŞTAY ile Maliye Bakanlığının, ilgili bakanlıkların ve kurumların müfettişleri ile onların verdikleri raporlar ve bu raporlara göre karar verecek TC mahkemeleridir. Nitekim mahkeme kamu zararı konusunda hükmünü vermiş ve tek kuruşluk kamu zararı iddiasını kabul etmemiştir. Tüm malvarlığım üzerinde yıllarca haksız devam eden tedbirler kaldırılmıştır. Buna rağmen aykırı açıklamaları yapmak, yalandan ve iftiradan ibarettir. Bu raporların tamamı da ben cezaevindeyken hazırlanmış ve raporlarda ne yazdığı da dosyadadır.

Ben, 35 yıldır Konya ’da ticaretle uğraşıyorum. Binlerce tedarikçi firmam, on binlerce de işçim oldu. Tutuklandığım 2008 Eylül ayından bu yana herkesi tek tek gezip yönlendirdikleri halde, dosyaya ne işçilerimden ne de inşaat ve hizmet sektöründe trilyonlarca alım yaptığım tedarikçi firmalarımdan bir tek müşteki dilekçesi koyamadılar. Çünkü ben kimseyi mağdur etmedim. 

Ben bu 35 yıllık ticari hayatım boyunca on binlerce işçime yüz binlerce kez maaş dağıttım. Firmam, inşaat sektörü başta olmak üzere, doğalgaz, temizlik, güvenlik ve yemek hizmetleri konusunda yıllarca kamu kurum ve kuruluşlarına hizmet verdi. Yıllarca dünyanın en büyük medikal firması SIEMENS’in çözüm ortağı olarak çalıştı. Firmam, İngiltere ve Almanya’da faaliyet gösteren iki dev alışveriş firmasının Türkiye karşılığı olarak çalıştı ve onlara birçok ilde yüz binlerce metrekare alışveriş ve sosyal alan inşaatı üretti. Bunları yaparken Türkiye’de iş yapan sayısız firma ile tedarikçi olarak çalıştık ve ürün ya da hizmet aldık. Dosyada bunların mağduriyetine ya da haklarının zayii edildiğine dönük bir tek bilgi ya da belge var mı? Olamaz. Çünkü ben kimseyi mağdur etmemek üzere çabaladım ve çabalamaya da devam edeceğim.

Hamdolsun firmam, 2008 yılı operasyon dönemine denk gelen ve ben cezaevinde olduğum dönemde, satışı yapılmış ama henüz teslim edilmemiş 325 lüks sınıf dairenin hepsini eksiksiz tamamlayarak teslim etmiştir. Bu operasyonu yapanların ve o gün şirketlerimin bankalardaki para ve tüm gayrimenkullerine el koyanların tek derdi; kendilerine itaat etmediğim için beni ticari olarak batırmak, itibar olarak da yok etmekti. Ama şükürler olsun Allah onlara bu fırsatı vermedi. Ne bir işçimin maaşı ne de bir tedarikçi firmamın alacağı kaldı. O zor şartlara rağmen tüm işçilerimin tazminatlarına kadar ödeyerek mağdur olmalarına Allah’ın izniyle izin vermedik.

Doğalgaz, bizim üzerinde hassasiyetle çalıştığımız ve gelecek perspektifimizi belirlediğimiz bir alandı. İlgili bakanlık tarafından canlı yayınlar önünde ve Türkiye’nin dev firmalarının da iştirak ettiği bir ortamda biz bileşenlerimizle birlikte 11 ilin doğalgaz dağıtım işini aldık. Operasyon sonrası cezaevine girdiğimde şahsi araçlarımız ve bankadaki kişisel hesaplarımız dâhil sahip olduğumuz her şeyin ama her şeyimizin üzerine tedbir konulurken doğalgaz şirketleri tedbir kararı dışında tutulmuş ve tedbir konmamıştı. Bu durumun gerekçesini ben cezaevindeyken şirket yöneticilerim ve ailem tehdit edilerek doğalgaz firmamızın elden çıkarılması sağlanınca anladık. O sebepledir ki; bana yapılan operasyon, bir gerçeğin arayışı değil, kendilerine itaat etmemenin cezasıdır.

Tüm şu zikredilenler bile bu operasyonu yapan amir ve müdürlerin hukuku ve kolluk gücünü nasıl başkaları hesabına çalıştırdığını ispat etmektedir.

Şirket olarak gerek o günlerde gerekse bu günlerde adil ve hakka inanan kişiler ve kurumlar tarafından tetkik edilmekten korkumuz olmadı ve olmayacaktır. Tüm belge ve

bilgilerimiz ortadadır. Kaldı ki; hem operasyon öncesinde operasyonu yapanların yönlendirmesiyle hem de ben cezaevindeyken şirketim sayısız kez mali ve hukuki denetimlerden geçmiştir. Tüm bu denetimlerde kanunsuz hiçbir şey bulamamışlardır. 

Buna rağmen hem o günlerde hem de bu günlerde operasyon sırasında elde ettikleri aile fotoğraflarımı da kullanarak kendi düşüncelerindeki gazete ve televizyonları da gezerek ben ve ailem hakkında haksız ve asılsız ithamlarda bulunmaktadırlar ve iftiralar atmaktadırlar. O gün operasyonu yapan kolluk amirleri, kendilerini, bir taraftan gözaltına alan polis, öbür taraftan iddianame ve mütalaa hazırlayan savcı, bir diğer taraftan ise karar veren hâkim olarak kabul ediyorlardı. Şimdilerde ise Okyanus operasyonu dışında da işledikleri sayısız cürümlerinin hesabını vermek üzere gözaltına alınınca olayı manipüle ederek ve yalan söyleyerek tüm belgeler “kamu zararı yoktur” derken nereden ürettiklerini bilmediğim 350 milyon TL kamu zararı var yalanıyla yeniden algı operasyonu oluşturmaya çalışmaktadırlar.

Süreç ilerledikçe Konya’mızda şu an sessiz ama bu yapıdan mağdur olmuş nice işadamlarımızın olduğu ortaya çıkacak ve bu işadamlarımız da konuşacaktır.  Onların eliyle hangi iş adamları ve kimler nasıl mağdur edilmiş inşallah göreceğiz.

Bugün geldiğimiz noktadan baktığımızda şahsıma ve şirketimize yapılan operasyonun en önemli amaçlarının:

Birinci olarak; benim üzerimden tüm Konyalı işadamlarını bu yapının taleplerine amade kılarak onları hizaya getirmek,

İkinci olarak; Selçuk Üniversitesi seçimlerinde ve Mevlana Üniversitesi ’ne arsa tahsisinde bu yapı lehine sonuç almak,

Üçüncü olarak ise; doğalgaz şirketimin üzerine tedbir koymayarak benim cezaevine alınmam sonrası ailem ve şirket çalışanlarım tehdit edilerek doğalgaz piyasasındaki paylarımın kelepir fiyata el değiştirmesini sağlamak, olduğunu görürüz.

 

Etiketler :