Mezhepsel Kaygılar, Mezhebi Kavgalar

İslami İlimler Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenen “Dünden Bugüne Ehli Sünnet” konulu bir münazara, kitap haline getirilmiş. Kitapta onlarca ilim adamının, Ehlisünnetle ilgili üç günlük oturumda ortaya koyduğu düşünceler makaleler halinde yayınlanmış. Tartışmalar yapılmış, ilim adamları karşıt düşüncelerini meseleyi olgunlaştırmak adına, ama selefin bakışını incitmeden yirminci yüzyılın anlayışıyla değerlendirmişler. Buda “en” ihtiyaç hissettiğimiz şu dönemde, “İslam Kardeşliği”ni pekiştirmeye yönelik katkı sağlamış. Bu konularla ilgili fazlaca detay bilgisi olmayan ben, şahsen bu kitaptan okuduğum bölümlerle ilgili olumlu bir etkilenme yaşadım. Dahası, bir kez daha dinin özünü korumuş mezheplerin, kendi aralarındaki ihtilafların “kavga sebebi” olamayacağı inancımı pekiştirdim. Kitapta konuya katkı sağlamış ilahiyatçıları okuyunca sanki Ali Şeriatı‘yi okuyormuş hissine kapıldım. Çünkü satırlardan onu andıran diri, ama bir o kadarda ufuk açıcı düşünceler fışkırıyordu. Fitneciler tarafından detaylara yerleştirilmiş fitne noktalarını, dinin özüne darbe vurmadan ve meseleyi irrite etmeden tartışabilmeleri şahsen bana keyif verdi. Bu, münazaranın kitaplaşmış halini okumakla elde edilmiş bir keyif. Münazarayı seyredebilseydik kanaatimce daha doyumsuz bir tat alırdık.

Kitapta makalesi münazara edilen bir ilim adamı,  “Kuşkusuz her mezhebin İslam’la örtüşen bir yanı mutlaka vardır. Ancak hiçbir mezhep ya da mezhepler İslam’la asla özdeşleştirilemez” diyordu. Bu bana göre mükemmel, bir o kadarda tarihi bir yanılgıyı tashih eden bir anlayış. Yani şu ya da bu mezhep, bizatihi dinin kendisi değildir. Temelde “selef” diye adlandırdığımız ve hicri birinci yüzyılda yaşayan “ehli hadis” diye adlandırılmış insanlardan sonra, “özün” kenarındaki detaylar ile ilgili farklı anlayışlar gelişmiştir. Bu farklı anlayışların farkı, hiçbir zaman “Allah” (cc)ın varlığı ve birliği ya da “Muhammed”(as)ın risaleti konusunda olmamıştır. Müslüman diye isimlendirdiğimiz bu gurupların kendi aralarındaki temel sorun “Muhammed”(as)ın taşıdığı mesajın algılanmasındaki metodolojiden kaynaklanmaktadır. Bu metodolojilerin hiç biriside müntesiplerine Muhammed (as)’in risaletinin taşıdığının dışında bir anlayış teklif etmemiştir.

Tüm sorunların kendisinde çözüm bulduğu kutlu insan Muhammed (as) ın vefatından bu güne kadar geçen on beş asırda, İslam ümmetinin çatışma noktaları belli olmuştur.  Bu sorun kimin rahminde şekillenirse şekillensin, İslam ümmetinin birliğine darbe vurdukça İslami çözümler üretemeyecektir. İhtilafların savaşa dönüşmesi, ilmi birikimleriyle farklı anlayışlar ortaya koyan peygamber varisi hiçbir âlimin arzu edeceği şey değildir.  Bu noktaların farklı yüzyıllarda farklı cephelerce dillendiriliyor olması soruna haklılık kazandırmıyor.  “Mezhep çatışmaları” adı altında Müslümanların birbirlerini öldürüyor olmalarının kutlu peygamberin dilinden karşılığı bellidir. Bu karşılık, bu çatışmaları başlatan, taraf olan, körükleyen herkesle ilgili bir sonucun mesajlarını da taşımaktadır. Bu mesajı anlamakta gecikmek, anlamazlıktan gelmek, tarafların İslam ümmetine yapacakları en büyük ihanettir.

Dünyanın muhtelif coğrafyalarında, o coğrafyalara uygun ihtilaflar körüklenmektedir. Bunun beklide en büyük sebebi, sorunlara tarihi kökenleri ile birlikte hâkim ilim adamlarını, meselenin çözümünden uzak tutmaktır. Çünkü statükocu ilim adamı tarzının en güçlü olduğu ülkemizde bile çözüme katkı sağlayacak çok güzel anlayışlar mevcuttur. Kavganın sebebi olan “cehalet” ve “basireti bağlanmış siyaset” anlayışı, ilim adamları tarafından aşılabilecek bir sorundur. Sadece sorunun çözümü için ilim ehline yol vermek bu konuda yeterli olacaktır. Oysa mesele ilim adamları ve meseleye vakıf isimler dışında herkes tarafından tartışılıyor. Ve doğru çözüm önerileri bu karanlık tartışmalar arasında kaybolup gidiyor.

Irakta iyice beliren ve dünyanın muhtelif çatışma bölgelerinde boy gösteren “mezhep çatışmaları” İslam ümmetinin boynuna geçirilmiş bir zillettir.  Ehli kıblenin Kâbe düşmanlarının dürtüleri ile birbirlerinin boynunu almaları hesabı verilebilir bir şey değildir. İki kardeş arasında ölümle biten kavgada, hiçbir baba kavganın sebebini ve kimin haklı olduğunu sormaz. Ölenin haksız olması onun acısını dindirmez.  Çünkü onun yanması gereken büyük bir derdi vardır. Ciğerparesi, başka bir ciğerparesi tarafından öldürülmüştür. Rabbimiz (cc) bize, bir Müslüman’ın öldürülmesinin âlemin yok edilmesinden daha şedit olduğunu öğretir. Yine Rabbimiz (cc) bize, fitnenin kıtalden daha beter olduğunu da söyler.  Hem fitnenin hem de kıtalin sebebi olanlar hangi rabbin buyruğuna uyuyorlar onu bilemiyoruz. Ama bildiğimiz şey şu ki, bu durumun müsebbibi olanlar ve bundan nemalananlar sorunun devam etmesini isteyenlerdir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.