Ha bizim hırsızlar kazanmış, ha CHP'nin ne fark eder?

31 Mart seçimleri sonrası İstanbul'dan bir arkadaşım geldi. İyi de bir arkadaş. Kurulduğu günden bu yana AK Parti'ye oy veren ve Tayyip Erdoğan'ı gönülden seven birisi. Seçim sonuçlarını konuşurken İstanbul'da bu sonucun alınmasındaki en büyük sebebin "hırsız müteahhitler" olduğunu söyledi. AK Parti’ye oy veren ya da vermeyen geniş kesimlerin de böyle inandığını söyledi. Şahsen ben, sadece hırsız müteahhitlerin suçlu olduğuna inanmıyorum. Bir o kadar da bu hırsız müteahhitlere yol veren, imkân sağlayan başkanından en aşağısına belediye personeli ile bu yapının sürgit devam etmesine izin veren sistemin olduğuna inanıyorum.

Hırsız müteahhitler ve onlara yol veren belediyeler sorunu, sadece o arkadaşımın bahsettiği gibi İstanbul'un sorunu değil. Neredeyse tüm belediyeler için toplumun böylesi şikâyetleri var. Bu şikâyetler birleşince de bu sonuç kaçınılmaz oluyor. Maalesef bu sonuç, genç kuşağın meseleye bakışını "ha bizim hırsızlar kazanmış, ha CHP'nin hırsızları kazanmış ne fark eder" noktasına kadar sığlaştıran bir zemine çekiyor. Bu zemin de, üzerinde konuşmakta zorlandığımız, ideallerin dümdüz edildiği, kazanımların önemsizleştiği bir vasatı doğuruyor.

Bu vasatın oluşmasında Ak Parti'yi sömürenlerin, dibine kadar inenlerin, idealleri yok etme pahasına vicdansızca harcayanların payı büyük. Büyük, büyük olmasına da, bu mesele de "ha bizim hırsızlar kazanmış, ha CHP'nin hırsızları kazanmış ne fark eder" denecek kadar küçük değil.

Sezai Temelli'nin seçim öncesi dediği gibi, HDP, dolayısıyla PKK, İstanbul ve Ankara için CHP'ye hem destek verecek hem yönetecek. Yine Sezai Temelli'nin dediği gibi HDP, dolayısıyla PKK, Güneydoğu'nun vaadedilmiş topraklar olduğuna dolayısıyla da İsrail'in uzantısı olduğuna inanıyor. Hal böyle olunca da Türkiye'nin hikâyesi, "ha bizim hırsızlar kazanmış, ha CHP'nin hırsızları kazanmış ne fark eder" durumunu aşan bir senaryoya sahiptir.

Bu senaryoyu fark edememek bir aymazlık iken, bu senaryonun üzerine yatıp her seçimi bu senaryo üzerinden kazanmak istemek de ayrı bir arsızlıktır. Yeni nesil hem hırsızlığın hem de bu arsızlığın bitmesini istiyor. Özet olarak, bir sistem kurulsun diyor. Bu sistem, başkasının hırsızını cezalandırdığı gibi kendi hırsızına da acımasın diyor. Dahası hırsızlığı ve liyakati yok eden kayırmanın bitirilmesini istiyor.

Tüm bu taleplere eşlik etmemek mümkün değil. Bu talepler, ne kadar doğru ise, FETÖ, HDP/PKK destekli CHP'de İstanbul ve Ankara'yı sadece yönetmek için gelmiyor düşüncesi de bir o kadar doğru. Onları derdi, biz Ak Parti'den daha iyi yönetiriz değil. Biz daha verimli yatırımlar yaparız değil. Bunu 7 Şubat 2012, MİT krizinden başlayıp, 15 Temmuz 2016 darbesine kadar geçen sürede gördük. 17/25 Aralık, nasıl yapıldığı iddia edilen hırsızlığa mani olmak değilse, gezi eylemleri de kesildiği iddia edilen ağaçlara mani olmak değildi.

O sebepledir ki,

Mütemadiyen bu anlayış üzerinden telkin vermek ve halkı ikna etmek mümkün değildir. Zaten son seçimler gösterdi ki, Ak Parti'nin oyları kayda değer bir düşüş yaşamadığı hatta Cumhur İttifakı olarak toplamda oylar arttığı halde birçok belediye başkanlığını da kaybetti. Bu bile halkın seçim sonuçları üzerinden yaptığı ince işçiliği gösteriyor. Bu işçiliği evvela Ak Parti'nin yerel teşkilatlarının anlaması gerekiyor. Geriden milyonlarca "ha bizim hırsızlar kazanmış, ha CHP'nin hırsızları kazanmış ne fark eder" diyen genç bir kitlenin geldiğini unutmasınlar. Bu kitle geçmişe dönük kazanımlar üzerinden değil, geleceğe dönük beklentiler üzerinden tercih yapıyor.

Unutmayın ki, onların bilanço okuması bize göre daha iyi ve bir o kadar da merhametsiz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum