Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Yüksek Yardımlaşma Şuuru

Bundan birkaç sene önceydi. Yücel Çakmaklı anlatmıştı. Türkiye savaş halinde olan ve bünyesinde binlerce mülteciyi barındıran Çad’a birkaç gemi dolusu yiyecek, giyecek ve tıbbi malzemelerden oluşan yardımlar göndermişti. Ben de TRT adına katılmıştım bu programa, diyor. Çakmaklı, gemilerimiz yardımları indirmek için sahile yanaştı.  Türk bayrağı çekilmiş kamyonetlerle mültecilerin yaşadığı çadır kente gitmiştik. Yediden yetmişe ümmetin evlatları aç susuz bırakılmış bu çadır kentte. Genellikle yabancı yardım kuruluşlarının gözetimindeydi bu çadır kent.  Tespitlerimize göre sağlıkçısından psikologuna, öğretmeninden din adamına burada görev alanların % 70’i Hıristiyan misyoneriydi.

Arkamızda büyük bir toz bulutu bırakarak ay-yıldızlı bayrağımızla çadır kente ulaşmıştık. Binlerce Müslüman tek sıraya geçmiş, ellerinde bir tas  çorba almak için kuyrukta bekliyordu. Açlıktan ve yoksulluktan bitap düşmüş olan zavallı Müslümanlar, bir deri, bir kemik kalmıştı.

Bizi görünce büyük bir kaynaşma oldu çadır kentte diyen Çakmaklı, sözlerine şöyle devam ediyordu. Türkiye’den geldiğimizi öğrenince ‘80’ini devirmiş aksakal bir hacı amcamız öne atıldı. Beni tepeden tırnağa şöyle bir süzdü ve konuşmaya başladı.

Evlat, nereden geliyorsunuz?

Türkiye’den amcacığım.

 Müslüman mısınız?

Elhamdülillah Müslümanım.

Bu diyalog devam ederken herkes bize kulak misafiri olmuş, çıt çıkmıyordu, çadır kentte.

 Oku evlat dedi aksakal hacı amcamız: Sübhaneke duasını, Fatiha suresini oku, dedi.

 Ben de okudum. Beni dini konularda imtihana tabi tuttu.

Sonra aksakal amcamız bir taşın üzerine çıktı.  Konuşma yapan bir lider gibiydi.. Yardım görevlilerimiz de dâhil buna, orada bulunan herkes pürdikkat kesilmiş onunla benim aramda geçen konuşmayı dinliyordu.

 Kendi yaşadığı topraklarda dâhil, nice ümmetin sorunlarına muttali olmuş ve geçmiş tarihi canlandıran bu hacı amcamız bana dönerek kısa ve öz şu konuşmayı yapmıştı:

“Evladım, bu perişanlığımızı görüyorsun. Ümmetin çocukları birbir din değiştiriyor. Okul öncesi eğitim ve ilköğretim için kolejlere götürülen bu çocuklar içinden seçmeler yapılarak Avrupa’daki üniversitelerde okutuluyor. Adı Ahmed, Mehmed olan bu çocuklar, zihniyet planında bize Hans olarak geri dönüyor. Bir tas çorba, bir kuru ekmek uğruna bütün bunlar oluyor. Bize sürekli Osmanlı Türklerinin Hıristiyan olduğu, din değiştirdiği anlatılıyor. Görüyorum işte, gerçek hiç de böyle değilmiş.”

“Evladım, bu toprakların hâdimi olan Osmanlılar bundan 60–70 sene önce gemilerine binerek gittiler, biz bu hale geldik. Aç kaldık, açık kaldık, özümüzü, kimliğimizi kaybettik. Fakat şimdi sizleri karşımda görüyorum ya, ah hissiyatımı bir anlasanız. Bundan yıllar önce gemilerine binip giden Osmanlı evlatlarının yeniden gemilerine binerek buraya gelmelerini gördüm ya, vallahi bundan sonra ölsem de gam yemem dedi”, diyor  Yücel Çakmaklı, aksakla amcamız. Bu konuşmanın akabinde sanki yağmur yağmış da toz-toprak gözyaşından çamura dönmüştü. Sanki yıllardır Misyonerlerin çalışmaları bizim gelişimizle birlikte bir anda yıkıma uğramıştı, diye de ekliyor.

Daha anlatılacak nice örnekler var.

Elhamdülillah bu topraklarda yaşayan Osmanlı’nın torunları uyandı. Ekmeğini, aşını paylaşıyor ihtiyaç sahipleriyle. Kimisi gizli, kimisi açık yardımlarda bulunuyor. Kimisi kurumlaşmış, kimileri de bireysel anlamda ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşuyor. Bu seferberlik ve bu yüksek yardımlaşma şuuru Kafkaslardan Balkanlara, Afrika’dan Uzakdoğu’ya giderek artıyor. Artık Türkiye hudutları çoktan aşıldı. İster istemez bu yardımlaşmalar, farklı coğrafyalarda yaşayan, dün Osmanlı toprağı olan ülkelerle de sınırlı kalmıyor bütün bir dünyada diline, dinine, etnik kökenine bakmadan tüm yoksullara yardım eli uzatılıyor. Bütün bu kardeşlerimizden Allah razı olsun. Çok büyük bir hizmet yapıyorlar. Ben inanıyorum ki, çok yakın bir gelecekte Türkiye’nin bu yüksek manevi potansiyeli sayesinde bütün bir dünyada merhametin, şefkatin, adalet ve barışın bu milletin çocuklarının liderliği sayesinde yeniden gerçekleşeceğini göreceğiz. Umarım, midelere yönelik bu çabalar gönülleri doyurmaya da yönelik olur.

Haydi, öyleyse, kimin neyi varsa, Allah için paylaşsın. Paylaşılan meta artar ve rahmete dönüşür; hem maddi ve hem de manevi anlamda.

Haydi, öyleyse, köprüler kuralım, varlıklı ve yoksul insanlar arasında.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.