Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Yönetimi Haketmek

Suçlu insanların temel özelliklerinden biri de, suçu başkalarına atmaktır. Şuçlu olup da suçunu itiraf edenlerin sayısı pek azdır. Suçlular içerisinde suçlu olduğunu kabul etmek bir meziyyet  ve hukukta cezayı hafifletici bir unsur sayılmıştır.

Toplumsal gelişmelerde çoğu zaman da suçlu toplumun dışında aranmıştır. Gerçekte ise asıl suçlu o arızalı yönetim biçimlerini hakeden toplumun kendisidir.

Siyasal gelişmelerde halkın o yönetimi haketmesi, o  idareye müstehak olması önemli rol oynamıştır. Sözgelimi idarecilerinin yolsuzluk, adâletsizlik, adam kayırma, kaypaklık gibi ahlâk dışı kavramlarla tanımlandığı bir toplumun fertlerinin bu erdemsizliklerden uzak olduğu iddia edilemez.

Bu olumsuz yönde böyle olduğu gibi, olumlu yöndeki değişim sürecinde de böyledir. Sözgelimi Altın Çağ diye adlandırılan Peygamberimiz ve Raşid halifeler dönemindeki Asr-ı Saadet yönetimini o toplum haketmişti. Başka bir deyişle o toplum, o yönetime müstehaktı ve o yönetimi o toplumun kendisi, hakettiğini Allah'ın lutfu ile gerçekleştirmişti. Çünkü her toplum kendi idarecilerini kendi içerisinden çıkarır. Kendi yönetim biçimini de şöyle veya böyle kendisi oluşturur.

Tabanın yolsuzluğu yolsuz idarecileri  ön plana çıkarır. Bireyleri birbirlerine zulmeden bir halkın başına âdil idarecilerin gelmeyeceği ortadadır. Kaypak bir toplumun başına, haktan yan çizmeyen bir idarecinin gelmesi muhaldir. Toplumların tarihlerinde hep tekerrür eden bu değişmez kural "Olduğunuz gibi yönetilirsiniz", "Amelleriniz âmillerinizdir / gidişatınız yönetimin aynasıdır" kutlu sözleriyle özetlenmiştir.

Bosna'da işgalci sırp zulmünün ayyuka çıktığı bir dönemde, ağzı şarap koktuğu halde bu değişmez kuralı çok iyi kavramış olan Boşnak bir müslüman şunları itiraf etme erdemini gösteriyordu: "Yaşayışımız, gidişatımız, örf ve âdetimizle biz sırplaştık. Sonunda Allah sırpları bize musallat etti."

İşte toplum gidişatındaki tavan-taban / yöneten-yönetilen  ilişkisi bu itirafta net bir şekilde açığa çıkmaktadır.

Bu yüzden biz özlediğimiz, düşlediğimiz yönetimi önce haketmeliyiz. Hz. Ömer gibi âdil idarecilerin başa gelmesini istemeyen yoktur. Fakat Ömer'lere lâyık olup olmadığımızı hiç gündeme getirmeyiz. Halbuki o toplum Ömer'i ve O'nun şahsında sembolleşen o eşsiz yönetimi önce haketti. Sonra Ömer'i kendi içerisinden yetiştirdi. Sonunda  da Allah Teâla, Hz. Ömer ve idaresini onlara lutfetti. İşte iyi yahut kötü  yönetimi haketmenin espirisi budur.

Yönetenler Yönetilenlerin Aynasıdır 

İki müslüman taraf arasında cereyan edip yetmişbinden fazla müslümanın katledilmesi ile sonuçlanan Sıffin Savaşı öncesi  bir adam Hz. Ali'ye sorar: "Hz. Ebu Bekir ve Ömer dönemlerinde fitne ve fesat yoktu. Hz. Osman ve senin zamanında bunlar ortaya çıktı, bunun sebebi nedir, Ey Ali?" Hz. Ali'yi fitne ve fesadın sebebi imişcesine suçlayan bu soruya o büyük insanın cevabı şöyle olur:

"Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer benim gibilerinin yöneticisi idiler. Bugün bense senin gibilerin yöneticisiyim. Beni suçlamayı bırakın da, siz kendinize bakın."

Putçu Mekke rejimini değiştirmeyi hedefleyen Peygamberimiz de, putlardan, putçulardan ve putları ka'beye dikenlerden  sızlanmakla  vakit kaybetmemiş, önce toplumun tevhidi bir yönetime müstehak olmasını sağlamak için didinmiş, gönüllerdeki ve kafalardaki putları yıkmakla işe başlamıştır. İşte ancak bu köklü değişimi gerçekleştirdikten sonra ka'benin duvarındaki putlar, nübüvvetin tâ 21. yılında gerçekleşen Mekke fethinde bastonunun ucunu dokunur dokunmaz  yıkılıvermiştir.[1] Ama putçuların çoğunun Peygamber komutanına dönüşmesi bu şekli yıkım / değişim öncesi gerçekleşmiştir.

Sapan bir toplumdan ilk sorumlu toplumun kendisi, daha sonra sapıklığa engel olmayan lider, sonra da o toplumu sapıtan kimse veya gruptur. Bu sorumluluk sıralaması sadece olumsuz değişimlerde değil, olumlu değişimlerde de söz konusudur. Bir toplumun sapmasında olduğu gibi salâhın da / düzelmesinde de ilk sorumluluk toplumun kendisindedir. Daha sonra toplumun öne çıkaracağı liderler ve onlara akıl veren fikir babaları sırasıyla sorumluluğu üstlenirler.

Öyleyse sosyal, siyasal ve ekonomik olumsuzluklardan kurtulup adaletli yöneticilerin idaresinde, huzur ve bereketli bir hayatı hak etmek için gayret etmeli, âdalet, huzur  ve bereket gibi erdemleri getiren sebeplere tutunmalıyız.



[1] Bkz. Köksal Asım, İslâm Tarihi, 8, 274-275

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.