Yirmici yüzyıl başlarında Konya - FOTO

Yirmici yüzyıl başlarında Konya - FOTO

Yirminci yüzyıl başlarında Konya 120 mahalle, 8937 hane ve 54.630 nüfustan oluşan kocaman bir köy gibiydi.

M. SABRİ DOĞAN

Yirminci yüzyıl başlarında Konya 120 mahalle, 8937 hane ve 54.630 nüfustan oluşan kış mevsimlerinde çamur, yaz mevsimlerinde toz deryası kocaman bir köy gibiydi. Rumların mübadeleye tabi tutulmasından sonra bu tarihi şehrin nüfusu 35.000'e kadar düşmüştür.


YOLLAR
Ulu Irmak'tan başlayan şose eski Saman Pazarı'na kadar gelir, buradan başlayan Arnavut kaldırımı Kayıklı Kahve, İstanbul Caddesi'ni izleyerek Numune Fırını önünde biterdi. Buradan tekrar başlayan şose Hacı Hasan başından kıvrılarak Musalla Bağları'nda tamamlanır ve şehri ortadan ikiye bölerdi. Hükümet Meydanı'ndan başlayan dar bir sokak eski Belediye Sarayı'nın önünden Arapoğlu Makası'na kıvrılır, şimdiki Zafer Alanı'ndan geçerek Atatürk Müzesi ve Atatürk Anıtı'ndan İstasyona kıvrılır, iki tarafı ulu çınar ağaçlarıyla süslü düzgün bir şoseden İstasyona ulaşırdı. Köprübaşı'ndan Sedirler'e ve Sokak Başı'na giden cadde ile yine aynı başlangıçtan Şeyhaleman Yöresi'ne, Mevlana Müzesi'nden başlayan Selimiye, Larende Caddeleri İstasyona oradan da Meram'a uzanan cadde ve yollar bakımsız, tozlu, şoselerden oluşurdu. Türbe önü ve Kadılar Sokağı ve Meram aristokrat ailelerin topluca bulundukları semtlerdi. Bir adam övüneceği zaman "Türbe önünde evi, Meram'da bağı var" diye övünürdü. Sırçalı Medrese Caddesi'nin sağ ve solunu teşkil eden mahallelerde Rumlar, Kız Öğretmen Okulu'nun da bulunduğu vali İzzet Bey Caddesi'nin sağında ve solundaki mahallerde Ermeniler otururdu.



MAHALLELER

O sıralarda Konya'da 120 mahalle vardır. Bunlardan bazılarının isimleri şöyledir; Şerafettin, Gökbaş, Aymanas, Şemsi Tebrizi, Kubbeli Mescid, Yermeni, Hacı Eymur, Kösekadı, İçkale, Kalaicelp, Zeyle, Aksinne, Esenli, Lorgoğlu, Abdülaziz, Altınçeşme, Yeni Kapı, Koca, Karayük, İbni Şahin, Akıncık, Asapsinan, Cirkapire, Muhtar, Seyhamet, Henigah, Kemalgarip, Cılakestan, Kocahasan, İhtiyerrettin, Kerpbaşı, Dikendik, Sırçalı, Şeyhsadrettin, Öyle benladı, Tolcu katip, Debbağhane, Ferkuniye, Hacı emir, İç Kale, Şeker Furuş, Şükran, Kürkçü, Hocabey, Topraklık, Hocacihan, Yeni mahalle, Sakahane, Sakip, Sedirler, Kapı Çeşmeci, Persunpaşa, Hanferruhaksinne, Denkes, Heryele, Kamlı, Abdülvehap, Koyunpazarı, Anberreis, Güleşçiler Tekkesi, Medrese, Larende Kapıiçi Aksaray, Ahmet Falik, Mahmutdede, Yediler, Tekkeci Emir, Karagül, Dursunoğlu, Çifte Merdiven, Haydari Hamza, Turşucu, Hoca Habib, Durak Fakih, Atarlar, Affenbeyi, Muhtar, Çeşme Kapısı, Karabaş, Mallamup, Pürçüklü, Şehaleman, Molla Arap, Kalucik, Aymuncuoğlu, Karaaslan, Şemsettin, Sarıyakup, Bezihan, Pir Ahmetoğlu, ibnrişah, Türbe, Alemdar. Bugün bu mahallelerin büyük bir bölümü eski adlarını korumakta bazıları da değişmiş bulunmaktadır.

KENAR MAHALLELER
İnce Minare'den itibaren fuarın sağ ve soluna düşen Yıkık Mahalle ile Nalçacı Caddesi'nin arkasında kalan Persana, Araplar, Sedirler Mahallesi, Tekkeli sokak eski adı carcaran olan şimdiki Doğanlar mahallesi şehirden adeta tecrid edilmişti. Bu mahalle sakinleri de her nedense kendilerinin ayrı bir kentin insanları gibi görürlerdi. Şehir halkıyla içli dışlı bir birleşimleri yoktu. Göçmenlerle mesken olan İhsaniye, Garipler, Muhacir pazarı halkları da şehir halkıyla birleşimi olmayan mahallelerdi.

ALAADDİN BULVARI

Şimdi Alaaddin Bulvarı olan cadde bundan 100 yıl önce Arnavut kaldırımlı daracık bir sokaktı. Hükümet konağından itibaren batıya doğru yüründüğünde Kayalı Park'ın bulunduğu yer İplikçi Camii'ne kadar medreselerle dolu idi. İplikçi Camii'nin bitişiğinde iki katlı ahşap bir bina vardı. Alt bölümü Merkez Kıraathanesi üst bölümü Merkez oteli idi. Buradan itibaren Belediye Sarayı'na kadar olan bölümünde de yine medreseler vardı. Yine Hükümet Konağı'ndan itibaren Şerafettin Camii'nin kıblesi önü mezarlık, mezarlığın bitişiğinden sonra yine medreseler ve eski sanat mektebi, yine bir medrese, Hayat Apartmanı'nın bulunduğu yerde yine bir medrese, bundan sonra eski Marif Evleri gelirdi. Gazi Mustafa Paşa İlk Okulu'nun bulunduğu yerlerde bir medrese vardı. Bu cadde, Belediye Sarayı'nın bulunduğu noktaya geldiği zaman yol ikiye ayrılır; biri sağa eski Kız öğretmen Lisesi şimdiki rektörlük binası yanından uzar, diğer yol Arapoğlu Makası'na giderdi. Alaaddin etekleri saray kalıntısının bulunduğu yerden itibaren eski Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu ile Belediye Sarayı'nın önlerine kadar yayılırdı. Eski II. Ordu Komutanlığı'nın önünden gelen cadde Zafer Alanı'na kadar yine Alaaddin Tepesi'nin eteklerini oluştururdu. Buraları bir takım ahşap evler ile dolu idi. Şimdiki Ordu Evi'nin bulunduğu yerde de bir kilise vardı. O evlerle birlikte bu kilise de yıktırılmıştır. Bu caddenin açılıp düzenlenmesi çok uzun yıllar almıştır.

ALAADDİN TEPESİ

1925'lerde Alaaddin tepesi yer, yer çukurlarla dolu toz toprak içinde kupkuru bir tepeydi. Evlendirme ve düğün salonunun bulunduğu alan Ordu Evi'ne kadar dümdüz bir alandı ve zamanın gençleri burada futbol oynardı. Alaaddin Cami de bakımsız kendi haline terkedilmiş bir durumdaydı. Yakılıp yıkılan Belediye Sineması şimdi büyük değişikliklere uğramış olan Ordu Evi binaları sonradan yapılmış ve bundan sonra ağaçlandırılmıştır. Alaaddin Tepesi 30 yıl içinde pek çok değişikliklere uğramış, eski belediye reislerinden rahmetli Muhlis Korner Hoca'nın bu tepeye çok emeği geçmiştir. Her belediye başkanlığına getirilişinde tepeye yeni bir şeyler eklemiş ve burasını imar etmeye gayret sarf etmiştir ki, tepesinin çevre duvarları da onun zamanında yapılmıştır. Yine eski belediye başkanlarından Rüştü Özal zamanında ağaçlandırmış yukarıdaki havuzda onun zamanında yapılmıştır. Alaaddin Tepesi layık olduğu ilgiyi Yılmaz Kulluk'tan görmüştür.

ZAFER MEYDANI

Kazım Karabekir Caddesi, eski Doğum Evi'nden itibaren sağlı sollu harabeydi. Beyhekim Mahallesi'nin bulunduğu yere "Zindan Kale" derlerdi ki derin, derin çukurlarla doluydu ve köpeklerin uluduğu bir yerdi. Devrim İlkokulu ile şimdiki Mareşal Mustafa Kemal İlk Öğretim Okulu'nun bulundukları yerlerse bu Zindan Kale'nin en ıssız yerleriydi. Şato Form'un bulunduğu üçgende kireç ocağı vardı. Şato Form'un karşısındaki karayollarına ait bahçenin bitişiğindeki sokağın sol köşesinde bir çeşme vardı. Anıta doğru giden geniş cadde, Gazi Lisesi'nin Bahçesi'nden daha çukurdu. Karayolları Bahçesi'nin bulunduğu yerle Şeyh Sadrettin Konevi'nin Camii ve Türbesi'nin arkası Askeri Hava Hastanesi'nin bulunduğu yere kadar mezarlıktı. Konevi Camii ve Türbesi'nin karşısındaki sokak sağlı sollu bir mahalle teşkil eder bu mahalleye "Şeyh Evi" derlerdi. Issız, kervan geçmez, konak konmaz yerleri buralar.

ESKİ FUAR ALANI

Şimdiki Fuar'ın bulunduğu yerde Konya'nın ünlü bahçesi Dede Bahçesi vardı. Yaz mevsimlerinde bu şehrin tek yeşil gezinti yeriydi. Özellikle hafta tatili günlerinde burası çok kalabalık olurdu. Genci, yaşlısı buraya gelir ve tatilini burada geçirirdi. Pek alımlı bir görünüşü yoktu. Dede Bahçesi'ne gidiş şöyle olurdu; İnce Minare'nin sağındaki sokaktan doğruca yürür, sağa sola kıvrılarak daracık başka sokaklardan geçilerek, bir çıkmaz sokağın tam ortasına kurulmuş olan iki kanatlı büyük bir kapıdan yüz metrelik bir soşeye girilirdi. İşte Dede Bahçesi burası idi. Dede Bahçesi'nde yerini hala koruyan havuzun etrafı sonradan düzenlenerek pist haline getirilmiş ve burası zaman, zaman sünnet ve evlenme düğünlerinin şahitliğini yapmıştır. Eski giriş kapısından havuza kadar uzayan şosenin bitimde kayalı bir fıskiye ile bu fıskiyeye bitişik yapılan yüksek bir kameriye vardı ki yapılışları daha da önceleridir. Daha sonraları bu kameriye yıkılmıştır.

ANIT ALANI VE İSTASYON

Zafer Alanı'nda başlayan yol Atatürk Müzesi eski Gazi Lisesi'ni izleyerek Anıt'a kıvrılır ve İstasyona ulaşırdı. Yine eski İl Kitaplık Binası'nın önündeki park geniş yeşil idi. Kameriyeli güzel bir bahçe idi. Adına Millet Bahçesi denilirdi ki burası hep kapalıydı. Bayramlarda seyranlarda halka açık bulundurulurdu. Muhteşem bir kapısı da vardı. Sonraları bu bahçe bozulup küçültülmüş şimdiki haline getirilmiştir. Kapısı da İmam Hatip Okulu'na monte edilmiştir. Anıt'tan itibaren başlayan İstasyon Caddesi ise adı bir şose almasına rağmen bir başka havası bir başka güzelliği vardı. Sağlı sollu ikişer sıra yetiştirilmiş ulu, ulu çınar ağaçları caddenin ortasına güneş düşürmez rahmetli belediye başkanlarından Dr. Muhsin Faik Dündar'ın Belediye başkanlığı sıralarında düzenlenip çiçeklenen kaldırımlarda dolaşmak, o ulu çınarların kokusunu duymak insana büyük bir huzur verirdi. Bu güzelim ulu çınarlar 1956 yılında dipten budanıp güya cadde genişletilmiştir. Halbuki o yıllarda caddeye çınarlara dokunmadan ikinci bir cadde eklemek ve caddeyi güzel ve geniş bir bulvar haline getirmek pekte mümkün idi. 1935'lere kadar Konya Tren İstasyonu şehrin "teferrüş" yani gezinti yeri idi. Özellikle tatil günlerinde posta treninin geldiği saatlerde, garda iç bölümü genç kızlar ve erkeklerle yolcu karşılayan ve yolcu uğurlayanlarla dolar taşardı.

ÇARŞI
Şehrin çarşısı Kayıklı kahve'den başlar-şimdiki yeni pazarın kuzeyindeki üçgen boşlukta altları dükkan üstleri kahve olan bir bina vardı, bu binaya Kayıklı Kahve denirdi.-Numune fırını'nın önünde tamamlanırdı. Attarlar Çarşısı Tevfikiye Caddesi'nin sağ ve solu, eski Odun Pazarı civarı kunduracılar sitesi, dülgerler sitesi ve Türbe Caddesi Konya Çarşısı'nın tümünü teşkil ederdi. Türbe Caddesi Konya'nın Beyoğlu idi. Dükkanları çoğu boş idi. Aziziye Camisi'nin doğusundaki yerde belediyenin "ihtisap "denilen bir pazarı vardı. Burada köylüsü ve yerli üreticinin ürettiği her türlü yiyecek maddesi satılırdı.

MEZARLIKLAR
Öğretmen Evleri'nden başlayarak Söylemez Konağı'na kadar olan Eski Sanat Enstitüsü, Meram Anadolu Lisesi, eski Ticaret lisesi ve Pazar yerini de içine alan geniş saha "Yüksek Mezarlıktı". Sahip Ata Camii ile Söylemez Konağı civarında bulunan alan iri bir çukurdu. Güney bölümünde belediyenin mezbahası vardı. Hayvan kanları yağmur sularıyla kesişerek bu çukurda toplandığı için de adına "Kanlı Göl" denilirdi. Necati Bey İlkokulu'nun bulunduğu yerle, eski Ticaret Borsası'nın bulunduğu ada, Eski Buğday Pazarı'nın batısına düşen ve hale kadar olan adalar, Büyük Eczane'den Boncuk Camii'ne kadar olan bölüm Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun bulunduğu yerle, okulun kuzeyine düşen eski belediye dükkanlarının bulunduğu yer, eski garaj, Pazar yeri, Şeraffettin Camii'nin batısındaki parkla güneyindeki yeşil alan ve Şems Parkı tamamen mezarlıktı. Şimdiki Üçler, Şeyhaleman, Yediler, Araplar, Musalla, Hacı Fettah, Uluırmak Mezarlıkları ise o zamanlarda da vardı. Bu mezarlıklar hep Müslüman mezarlıkları idi.

BELEDİYE

100 yıl önceki Belediyenin gözle görülebilen iki hizmeti vardır. Birisi Tanzifat yani temizlik işleri, diğeri Belediye zabıtası idi. Zabıtanın 10 kişilik bir kadrosu vardı. Ancak bu 10 kişilik kadro ile belediye üzerine düşen işi görevi yapardı. Halkın memurlara büyük bir saygısı vardı. O günkü zabıta kadrosundaki memurlardan bazıları şunlar idi: Kavaklı Ahmet Ağa, Alişan Ağa, Abdurrahman Efendi daha sonraları bu kadroya geçmiş olan deli Refik ile Parmaksız Şükrü Efendi. Tanzifat yani temizlik işleri pek ilkeldi. İki tekerlekli üstleri sözde kapalı at arabalarıyla şehrin çöpleri toplanırdı. Yaz mevsimlerinde ortasına bir varil oturtulmuş yine iki tekerlekli at arabalarıyla çarşılar sulanırdı. Bir işçi arabanın atını çeker, başka bir işçide arkaya doğru meyillice oturtulmuş bulunan varile bağlı bir süzgeci olanca hızıyla sağa sola sallar süzgeçten akan sular sokakları caddeleri sulardı. O yıllarda kışlar kışlığın gereğini, yazlarda yazlıkların gereğini yerine getirirlerdi. Başka bir deyimle kışlar bol yağışlı ve soğuk, yazlarda çok sıcak geçerdi. Havalar ayakları çıplak kolları sıvalı tanzifat işçisinin arabalı varilinde su tükendiği zaman sulamaya başladığı nokta çoktan kurumuş olurdu. Ama yinede bir serinlik sezilirdi. İlk arasöz gelip de o arnavut kaldırımdaki hayvan gübreleriyle tozu toprağı o zamanın kaldırım kenarlarına iterek uzun mesafeleri sulaması önceleri şehir halkının şaşkınlığına sebep olmuştu. Şerafettin Camii'nin kuzeyindeki Darulhuffaz yapısının arkasına düşen yer Tanzifat Müdürlüğü idi. İtfaiye burada bulunurdu. İtfaiye ve temizlik işçileri ve hayvanları burada barınırdı. Ahır kokusu ta gerilerden insanın burun direğini kırardı. Yangınlar eski usul tulumbalarla söndürülmeye çalışılırdı. Yangın söndürme cihazları ilk arasöz 1928'lerden sonra Konya'ya geldi.

İHTİSAP ÖNÜ

Birde İhtisab vardı ki bu pazarı Belediye gözetlerdi. İhtisab'a çokça köylü vatandaşların getirdikleri tulum peynirler; teneke, teneke pekmezler; kazan, kazan sade yağlar; çuval, çuval kuru üzümler, nohutlar, kuru fasulyeler; çuval, çuval dolusu bulgurlar ve diğer gıda maddelerinin satışları yapılırdı. Alıcılar alacakları maddenin sıkı bir pazarlığına girişler; in aşağı, çık yukarı ortalama bir fiyat üzerinde anlaşırlardı. Bundan sonra hemen aralarda dolaşmakta olan belediye kantarcısına "baş" vererek satışı yapılan malın tartısını isterlerdi. Bir elinde kantarı, bir elinde sırığı alan belediye kantarcısı kantar sırığını alım satım yapanların eline tutuşturur, onlarda sırığı iki uçlarından omuzlarına alır; kantar çengeli bu sırığın ortasına getirilir, yine kantarın diğer iki sivri çengeli de tartılacak olan çuvalın yanlarına saplanarak kantarla birlikte kaldırılır ve böylece satılan mal tartılırdı. Tartı işi bittikten sonra kantarcı malın cinsini fiyatını, ağırlığını ve para tutarını matbu bir pusulaya yazar belediye resmini de keserek tutarı tahsil ederdi.

ŞEHİR İMAR PLANLARI
Mehmet Muhlis Korner 1919-1923 yıllarında Belediye başkanı olduğu sıralarda Iskarta adlı bir İtalyan mimar mühendise bir şehir imar planı yaptırmış ve bu plan 53 pafta halinde aydınger kağıt üzerine çini mürekkebi ile çizilmiştir. Eski Millet Bahçesi ile eski İstasyon Caddesi ve Karaman Caddesi bu plana göre düzenlenmiştir. 1945 yılında Mehmet Muhlis Korner tekrar belediye başkanı seçildiği zaman bir şehir imar planı yaptırılması söz konusu olmuş ve bu planı hatırlayarak onu buldurmuştur. Başkanlık ve o zaman ileri gelen belediyecileri tarafından incelenen bu plan saklanmak üzere özel olarak yaptırılan bir dolapta saklanmıştır. Belediye başkanı sayın Yılmaz Kulluk zamanında bu plan bir çok kere aranmışsa da maalesef bulunamamıştır. İkinci imar planı 816 hektarlık bir alanı kapsayan 17 paftadan oluşmuştur. 1946 yılında yürürlüğe giren bu plan yüksek mühendis Asım Kömürcü tarafından yapılmış ve 1954 yılına kadar uygulanmıştır. 3. plan 912 hektarlık bir alanı kapsamış ve 19 paftadan oluşmuştur. 1954 de yürürlüğe girmiş ve 1960 yılına kadar uygulanmıştır ki müellifleri yüksek mimar Ferzan ve Leyla Baydar'lardır. 4. Plan ise Baydar'ların planının İmar ve İskan Bakanlığı tarafından bir revizyona tabi tutulmasından ibarettir ki bu planda 1966 yılına kadar uygulanmıştır. 5. imar planı olarak İller Bankası aracılığıyla ve müsabaka sonucu yüksek mimar Yavuz Taşçı ve Haluk Berksan tarafından yapılmış ve 1966 yılında uygulamaya geçmiştir. Daha sonra uygulanman plan ise 9.500 hektarlık bir alanı kapsamakta bu alan bitişik alan ile 20.000 hektarı bulmaktadır.

FAYTONLAR

Eski dönemin tek binek arabası olan fayton arabası bakımlı ve görkemli vasıtalardı. Bir çift süslü kuşamlı küheylan gibi atların çektikleri bu gıcır, gıcır arabalara binmek bir zevkti. Faytonlar iki çeşit olurlardı. Birisi körük arabaları diğeri kupa arabalarıydı ki bunlar kapalı olurlardı. İçleri kadife döşemeli kapılarıyla birlikte, basamakları da açılıp kapanan kupalar zamanın en lüks ve en pahalı vasıtalarıydı. Genellikle baba evinden koca evine giden gelinler bu kupa arabalarına bindirilirdi. Yabancı gözlerden uzak tutulurdu. Gençliğin tatil günlerinde en belli başlı eğlencesini sinemaya gitmek veya özellikle yaz mevsimlerinde bir arabaya binip şehir etrafında tur atmak teşkil ederdi. Bir kaç arkadaş bir körük arabası kiralar, hükümet alanından İstasyon, İsmail Paşa Değirmeni'ni takiben İhsaniye, Devlet Hastanesi önünden yine Hükümet Alanı'na dönerdi ki bu geziler içinde sadece 25 kuruş ödenirdi.

NAKLİYAT
Eskiden nakliyat develerle yapılırdı. Bir adamın zenginliği Konya söyleyişiyle "Gater, gater develeri var" diye anlatılırdı. Bu nedenle şehrin iç bölümlerinde bile bu işle uğraşanların geniş develikleri vardı. Deve sahipleri develerinin burada barındırır; burada yedirir, içirirdi. Yabancı yerlerden gelen deve kervanları ise Eski Saman Pazarı'ndaki geniş alanda konaklardı.

EĞLENCE YERLERİ

Yirminci yüzyılın başlarında Konya'nın eğlence yerleri pek sınırlı idi. İlk sinema Sanat Mektebi'nin bahçesindeki bir salonda açılmıştı ki burası şimdi Karatay Lisesi ile Merkez Bankası'nın arasında kalan yerdir. Bu sinemayı Sanat Mektebi yönetiyordu. Bundan sonra belediye Alaaddin Tepesi'nin kuzey eteklerinde çok güzel bir sinema binası yaptırmıştı. Bu sinema sesli ve sessiz filim dönemlerinde uzun yıllar Konyalının eğlenme ve öğrenme ihtiyacını karşılamıştır. Sinema binası geniş bir salon, 2 katlı 24 loca içeriyordu. Sinemanın seçkin bir seyircisi vardı. O dönemin film konuları pek seçmeydi. Bu sinema daha sonra yakılarak yıkılmıştır. Belediye sinemasından sonra bir aralar Ordu Evi Sineması da çalışmış ise de ordunun ticaret yapamayacağı gerekçesiyle bu sinema halka kapanmıştı. Bundan sonra da Yeni Sinema faaliyete geçmiştir. Yeni Sinemadan sonra da Şahin, Ferah, Saray, Zafer, Rüya, Park, Büyük sinemaları faaliyete geçmiştir. Ayrıca bir hayli de yazlık sinema vardı. Konya'nın ilk sinemaları bunlardır.

İLK ELEKTRİK
Elektrik Konya'ya ilk defa 1927 yılında gelmiştir. Daha önceleri geceleri gaz lambalarının soluk ışıkları altında geçiren Konyalılar, uygarlığın ana direklerinden biri olan elektriğe kavuştukları zaman bunu büyük bir lüks sanmışlar, birbirinden göre, göre ve birer, birer evlerine alınarak sadece aydınlatma işinde yararlanmışlardır. Sonraları elektrik sanayide de kullanılmaya başlanmış ve 2. dünya savaşı yıllarında ve büyük ölçüde elektrik sıkıntısı çekilmiştir. Dere'deki elektrik santrali belediyenin de hissedarı olduğu bir şirket tarafından kurulmuş ve bir Macar şirketine ihale olmuştur. Yaşlı Konyalıların anlattığına göre Dere Hidroelektrik Santralının yapımı sırasında genç bir Macar mühendis arnavud kaldırımlı yada toprak sokaklara ağaç elektrik direkleri dikmek üzere görevlendirilmişti. Bu mühendis Türkçe bilmiyordu. Direk dikme işlerinde çalışan amelelere bağırıp, çağırır ve müstehzi bakışı fırlatır, küçük görürdü. Bu anektod da şu anlama gelmektedir ki o zamanlarda belirli aralıklarla elektrik direği dikecek adamımız bile yoktu. Dere Santralı kurulup işletmeye açıldıktan çok kısa bir süre sonra okuma yazma bile bilmeyen elektrik uzman veya teknisyenleri yetişmiş ve santral Konya'nın yerli teknisyenleri eliyle işletmiştir. Bilindiği gibi Dere Santrali zamanla yetersiz kalmış, Eski Meram Yolu üzerinde bulunan motorla çalışan bir fabrika daha kurulmuştur. Zamanla bu da yetersiz kalmış Göksu Elektrik Santrali kurulmuştur. Konya'nın elektriği T.E.K. kuruluşuna bağlanıncaya kadar sıkıntılı günler geçirmiştir.

memleket.com.tr