Viyana'da yaşadıklarım

Brüksel, Budapeşte ve Viyana Gezi Notları -6-

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Brüksel ve Budapeşte gezimiz beşinci günün sonunda bitti. Budapeşte’den İstanbul’a uçaklar dolu olduğu için sabah erkenden karayolu ile Viyana’ya doğru yola çıkıyoruz. Ekip ben hariç Viyana’dan uçağa binip Türkiye’ye gidecek. Bense, Konya’dan ilk uçağı kaçırmamın cezası olarak ancak akşam uçağına yer bulabildim. Böyle olacağını bilseydim, bilerek kaçırırdım uçağı ve üzülmezdim. Çünkü hiç hesapta yokken Viyana’yı gezme fırsatı çıktı…

Ekipteki gazeteci arkadaşlarla vedalaştıktan sonra valizimi havaalanı emanetine bırakıp hızlı trenle Viyana merkezine gittim. Ancak bir sorun vardı, yalnız başımaydım ve kimseyi tanımıyordum. Bunu dert etmeden rast gele yürümeye başladım. Bir süre sonra Gimpaş levhasını okudum caddenin karşısında. Hemen daldım içeriye ve biraz gezdim bu Türk marketini. Satılan malların kahir ekserisinin Türkiye’den gelmiş olmasına da ayrıca sevindim. Kasap reyonunda et kesmeyle meşgul arkadaşa halimi arz ettim. Tanıştık Yozgatlı bir gurbetçiymiş Ümmet Karaer. Bana yemek teklif etti, teşekkür edip çay ikramını kabul ettim. Sağ olsun, Ümmet’ten kısa Viyana bilgileri aldıktan sonra, ‘Viyana’da Türk gazeteci var mı tanıdığın’ dedim. Yetkin Bülbül ismini verdi, önce aradı sonra da adresini tarif etti. Adresi bulabilmem için de bana bir pusula yazdı. Aynı markette kasiyer olarak çalışan Nesrin Aban ismindeki genç bayan ise havaalanından 10 euro’ya geldiğimi söyleyince bana ‘pahalı olana binmişsin, ben sana 24 saat boyunca istediğin kadar binebileceğin bilet alıvereyim’ dedi. Onunla birlikte metroya gittik ve 5.70 Euro’ya bahsettiği bileti aldık. Hem Ümmet’e hem de Nesrin’e çok çok teşekkür ettikten sonra gazetede kendilerinden bahsedeceğimi söyledim…

adsiz.jpg

Elimdeki pusulayla metroda epeyce ilerledim, ama Ümmet ‘Josef’ yazacağına ‘John’ yazdığı için ineceğim yeri bulamadım. Fazla önemsemedim, çünkü her taraf Türk kaynıyordu, inip birine sordum yeniden geriye doğru beş durak geldim. Bu arada Ağrılı bir aile ile tanıştım. Hacı amca emekli olmuş, ama eşinin emekliliğini bekliyorlarmış. Epeyce dert yandılar bana. Türkiye’nin çok ilerlediğini, artık Avrupa’dan daha iyi olduğunu söylediler. Bu arada Seçimi kimin kazanacağını sordu amca. Ben de aynen devam gibi görünüyor dedim. Yüzü güldü, gözleri doldu ve ‘Tayyip yüzde elliyle kazanmalı’ deyiverdi…

16. Viyana da denilen durağa geldiğimizde birlikte indik ve vedalaştık. Köşe başındaki büfeye yanaşıp adresi sordum, (Büfeci de Türk bu arada) karşı tarafa gitmemi söylediler. 200 metre kadar yürüdükten sonra şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Türkler pazar kurmuşlar, her taraf Türklerle dolu. Satıcılar da alıcılar da bizim insanımız…

Biraz gezinip, alışverişleri seyrettikten sonra Yeni Hareket gazetesinin kapısını çaldım. İçeriden bir delikanlı çıktı, buyur etti. Hamza ismindeki Denizlili genç imam hatip mezunuymuş, üniversite okumak için gelmiş Viyana’ya. Harçlığını çıkarmak için de bu gazetede çalışıyormuş. Derken gazetenin Yazıişleri sorumlusu İsmail Yıldız ve bir diğer çalışan Salih Kırış geldiler. Onlar da imam hatipliymiş Hamza gibi hem çalışıp hem de okuyorlarmış. Gazetenin sahibi Yetkin Bülbül’ün henüz gelmediğini öğrendim ve selam bırakarak çıktım. Hemen yakınlardaki Ekol ismindeki Restona girdim. Neredeyse tüm Türk yemeklerini yaptıklarını öğrendim. Bir haftadır gurbette olmanın duygusallığıyla melemen ve künefe siparişi verdim. Yemeği yerken Yetkin Bey telefonla aradı ve karnımı doyurduktan sonra tekrar gazeteye döndüm. Çok samimi bir sohbet gerçekleştirdik. 1985’ten beri Viyana’da olduğunu uzun zamandır da gazete çıkardığını anlattı. Viyana’da 15 tane gazete varmış Türkler tarafından yayımlanan. Bunların 8 tanesi periyodik olarak her ay çıkıyormuş. Avusturya genelinde 250 bin kadar Türk olduğunu söyleyen Yetkin Bey, bunlardan 100 bininin Viyana’da yaşadığını söyledi. Bulunduğumuz bölge başta olmak üzere bazı mahalleler tamamen Türklerden oluşuyormuş. Viyana’nın 23 merkez ilçesi varmış, ama ilçe adları pek bilinmezmiş. Çünkü her ilçenin aynı zamanda bir de numarası varmış. İşte bu numaralar kullanılıyor günlük hayatta. Örneğin bulunduğumuz ilçe 16. Viyana imiş. Viyana’nın en merkezi yeri 1. Viyana, sonra 2. Viyana, 3. Viyana diye sıralanıyormuş. Yetkin Bey’e Konyalılar’ın nerede oturduğunu sordum, 20. Viyana’da dedi. Gidip gelmek zaman alır, diye o tarafa geçemedim, ama bulunduğum bölgede Milli Görüş’ün camisi varmış. Gidip orada öğlen namazımı kıldım. Camide imamın önüne dizili genç, yaşlı Türklerin Kur’an-ı Kerim okumaya çalışmalarını görünce çok memnun oldum. Türkiye’de olsalardı kim bilir nelerle uğraşacaklardı, gurbette dinle alaka daha sıcak kuruluyor diye düşündüm. Gazeteci Yetkin Bülbül, ayrılırken Konya’dan Ali Küçük hocaya hassaten selam gönderdi, onu da ileteyim…

Viyana’nın merkezinde gezilecek bölgeleri gezdim, hatıra fotoğrafları çektirdikten sonra yeniden metroya binerek havaalanına doğru yola çıktım. Metroda yine bir Yozgatlı ile karşılaştım. Emekli İhsan Aksu ile yol boyu sohbet ettik. Çocuklarını vaktiyle Türkiye’ye götürmediğine bin pişman olan İhsan amca, Türkiye hasretiyle yandığını söyledi. Dediğine göre 6-7 yıl olmuş memleketine gelmeyeli. ‘Nasıl gideyim söyle bana, şu kadar parayla ancak geçiniyoruz’ dedi. Türkiye’yi bizden iyi takip ettiği her halinden belli olan İhsan amca, ‘aman Tayyip’e iyi sahip çıkın’ diye de beni tembihledi. 

Avusturya

Avusturya çok eski tarihlerden beri Germen İmparatorluğunun bir parçasıydı. 15. yüzyılda Avrupa'nın ve Hıristiyanların en güçlü devleti haline gelen Avusturya, Osmanlılara karşı arkası kesilmeyen saldırılara liderlik etmiştir. 16. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti çeşitli seferler ile 1529'da Macaristan'ı daha sonra 1540'ta Avusturya'yı yendi. İmparator I. Ferdinand, Macaristan'ın Osmanlı Devletine bırakılması ve senede 30.000 duka altını vergi vermek şartları ile Osmanlı’yla anlaşmıştı.

Yaklaşık 150 yıl sonra Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları sonucunda Osmanlı Devletinden ayrılan Macaristan ile birleşerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu kurdular. I. Dünya Savaşında parçalanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'ndan Avusturya harp sonunda Almanya ile birleşmek istemesine rağmen, galip devletler buna müsaade etmediler. Bağımsız bir devlet olarak kurulan Avusturya Cumhuriyeti, II. Dünya Savaşında Hitler tarafından 1938'de yeniden Almanya'ya katıldı. Savaş sonunda Almanya'nın yenilmesi ile Avusturya; ABD, SSCB, İngiltere ve Fransa tarafından işgal edildi ve 1955'te bu devletlerle bir antlaşma yaparak bağımsızlığını ilan etti.

Orta Avrupa'nın en fazla ormana sahip ülkesi olan Avusturya’nın yüzde 47'si ormanlarla kaplıdır. Madenler bakımından oldukça zengin sayılan Avusturya'da demir, magnezyum, grafit ve kömür elde edilir. Dünyada en çok grafit üreten ülkedir. Petrol ve doğal gaz üretiminde Avrupa'da dördüncü sıradadır. Bunlardan başka bakır, çinko, kurşun, antimon, boksit ve tungsten madenleri de kafi miktarlarda üretilmektedir.

Resmî dilin Almanca olduğu ülkede Slovence ve Macarca da resmi olarak tanınmaktadır.

Nüfusun yüzde 1,6’sının Türklerden oluştuğu Avusturya’da toplam nüfus 8 milyon 316 bin.

27 Temmuz 1955’de kurulan Avusturya Parlamenter Demokrasi ile yönetilmekte ve kişi başına milli gelir ise yaklaşık 35 bin dolar.

Viyana Eyaleti'nin resmi dili Almanca'dır. Bununla birlikte yoğun olarak bulunan azınlıkların dilleri de kullanılmaktadır. Kimi park tabelaları Almanca, Boşnakça/Hırvatça/Sırpça ve Türkçe olmak üzere üç dilde düzenlenmektedir. Yine Viyana Eyaleti'nin hazırladığı bilgilendirme ve tanıtım broşürleri de bu üç dilde yayınlanmaktadır. Halk arasında kullanılan başlıca dil Güney Almancası'nın Viyana şivesidir.

 adsiz.20110424231445.jpg

adsiz.20110424231552.jpg

adsiz.20110424231653.jpg

adsiz.20110424231815.jpg

adsiz.20110424231911.jpg

adsiz.20110424232000.jpg

adsiz.20110424232052.jpg

adsiz.20110424232137.jpg

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum