"Türkiye'ye müdahalenin önünün tıkanması olarak görüyorlar"

"Türkiye'ye müdahalenin önünün tıkanması olarak görüyorlar"

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şahin:- "Avrupa'daki tepkinin nedenlerinden bir tanesi de şu, Türkiye'de halkın çıkarlarını daha çok ön planda tutan bir yürütmenin oluşması onlar açısından doğru görünmüyor. Halkın desteğiyle hareket edecek bir yü

ANKARA (AA) - AYNUR EKİZ - ZEHRA AYDIN - Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Şahin, anayasa değişikliği ile getirilmek istenen sistemin Avrupa'yı rahatsız ettiğini belirterek, "Türkiye'de halkın çıkarlarını daha çok ön planda tutan bir yürütmenin oluşması onlar açısından doğru görünmüyor. Halkın desteğiyle hareket edecek bir yürütme daha bağımsız politikalar takip edeceği için bunu kendilerinden bir uzaklaşma, Türkiye'nin iç ve dış politikasına müdahalenin tıkanması olarak görüyorlar." dedi.

Anayasa değişikliği için halk oylamasının yapılacağı 16 Nisan tarihi yaklaşırken bazı Avrupa ülkelerinde Türkiye karşıtı tutumların artarak devam ettiği gözleniyor. Anayasa değişikliğinin kabulü yönündeki kampanya çalışmalarını engelleyen bu ülkeler, halk oylaması konusunda "Taraf" olduklarını ortaya koyan çıkışlarıyla dikkati çekiyor. Akademisyenler, bu tavrın başlıca nedeninin, Avrupalı siyasetçilerin iç politikaya yönelik kaygıları ve Türkiye'nin güçlenmesinden duyulan rahatsızlık olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şahin, AA muhabirine yaptığı açıklamada Avrupa'nın tutumunun birkaç nedeni olduğunu söyledi. Şahin, bunlardan ilkinin kendi içinde artan yabancı düşmanlığı, ikincisinin Avrupa'nın önemli ülkelerindeki seçimler, üçüncüsünün Türkiye ile Avrupa Birliği'nin (AB) Suriye başta olmak üzere Ortadoğu politikasında farklı yaklaşımlara sahip olması, dördüncüsünün ise Türkiye'deki siyasi yapıdan rahatsızlık duymaları olduğunu vurguladı.

AB'nin önceki anayasa değişikliklerinde Türkiye'yi desteklediğini hatırlatan Şahin, "Bu anayasa 1982 model bir askeri araç. 1982 model askeri aracın kaportası değişirken seslerini çıkarmadılar fakat 16 Nisan'da halk oyuna sunulacak bu anayasa değişikliği 1982 model bir aracın motorunu değiştirmek gibi bir şey çünkü hükümet sistemini değiştiriyorsunuz." ifadelerini kullandı.

Hükümet sistemini değiştirmeye yönelik bu düzenleme ile yürütmenin başına gelecek kişinin de yüzde 50 artı bir oy alması gerektiğini kaydeden Şahin, bunun, "Milli iradenin derinleşmesi" anlamına geleceğini söyledi. Şahin, milli iradenin derinleşmesini ise şöyle açıkladı:

"Bugüne kadar Ankara'dakiler idare ediyordu, Avrupa bir anlamda yönetiyordu. Bu değişiklik, Türkiye'nin hem iç hem dış politikada daha bağımsız politika takip etmesinin önünü açar. Yürütmenin başına gelen kişi, başka başkentlere bakarak değil kendi halkının istekleri doğrultusunda politika takip eder. O açıdan Avrupa'daki tepkinin nedenlerinden bir tanesi de şu, Türkiye'de halkın çıkarlarını daha çok ön planda tutan bir yürütmenin oluşması onlar açısından doğru görünmüyor. Halkın desteğiyle hareket edecek bir yürütme daha bağımsız politikalar takip edeceği için bunu kendilerinden bir uzaklaşma, Türkiye'nin iç ve dış politikasına müdahalenin tıkanması olarak görüyorlar. Bugüne kadar beraber çalıştıkları vesayet odaklarının etkisi azalacağı için Türkiye'deki iç siyasete dahil olarak, taraf tutarak hareket ettiklerini görüyoruz."

Avrupa'nın 16 Nisan'da "Evet" kararı çıkması halinde tansiyonu düşüreceğini belirten Şahin, "Bu tamamen Türkiye'yi hoş karşılayacakları anlamına gelmez. Özellikle Suriye ve Ortadoğu'da yaşananlardan rahatsız oldukları için çalışmak isteseler de zaman zaman Türkiye'yi engelleyici politika takip edecekler." değerlendirmesini yaptı.

Şahin, halk oylamasında "Hayır" kararı çıkması durumunda ise Türkiye'nin kargaşa içine girmesi, siyasi iktidarın ve Cumhurbaşkanı'nın gücünü kaybetmesi için Avrupa'nın daha yoğun bir şekilde müdahil politika izleyeceğini söyledi.

- "Türkiye'yi yolundan alıkoymak istiyorlar"

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, son 10 yılda sistematik bir şekilde hem siyasi anlamda hem de Avrupa'nın kanaat önderi sayılabilecek insanlar üzerinden Türkiye aleyhtarlığının artmaya başladığına dikkat çekti.

Bunun 3 sebebi olduğunu dile getiren Erhan şunları kaydetti:

"Birincisi, Avrupa Birliği içerisinde yer alan ülkelerde giderek aşırı sağın oy ve destek kazanmaya başlaması. Aşırı sağın söylemlerinde yabancı, Müslüman ve Türk düşmanlığı yer alıyor. Aşırı sağın yükselişini gören merkez sağ ve sol partiler de onların tabanından oy devşirmek için Türk düşmanlığını kendi siyasal söylemleri içine aldılar.

İkinci neden, Türkiye'nin son dönemde Avrupa Birliği'nin önde gelen ülkelerine bazı alanlarda, ekonomik, ticari anlamda rakip olması. Bunların önde gelen şirketleriyle Türkiye'nin önde gelen şirketleri arasındaki rekabet, ister istemez bu ülkelerde, Türkiye'yi yolundan alıkoyacak birtakım söylemlerin öne çıkmasına sebep oldu.

Üçüncü neden ise, AB kendi içinde İngiltere'nin çıkışıyla beraber ciddi bir kriz yaşıyor. AB'nin son genişleme dalgasından sonra yeni aldığı üyelerin getirdiği ekonomik yükle beraber Türkiye'nin güçlü ve nüfusu kalabalık bir ülke olarak AB'ye girmesi, önde gelen ülkelerde istenmeyen bir durum olarak ortaya çıkıyor. Bunu engellemenin yolu da Türkiye'yi sürekli eleştirmek, ötekileştirmek, yabancılaştırmak, Türkiye'yi ötekileştirerek onun üzerinden birliği devam ettirebilmek."

- "Ötekiye, Türkiye'yi ve Müslümanları koyuyorlar"

AB'nin "Biz" duygusu oluşturmakta zorluk çektiği için "Öteki" üzerinden bunu tarif etmeye çalıştığını kaydeden Erhan, "Öteki"ye de Türkiye'yi ve Müslümanları koyduklarını ifade etti.

Bu üç neden bir araya geldiğinde, Almanya ve Fransa'da, Türkiye'deki her türlü olumlu gelişmeyi engelleyecek, eleştirecek bir tutum içerisine girildiğini belirten Erhan, bunun için de arka arkaya çeşitli adımlar atıldığını söyledi.

Türkiye'de seçimlerin şeffaf ve yabancı gözlemcilerin gözleri önünde gerçekleştiğine dikkati çeken Erhan, son 15-20 yılda en ufak bir hileye ilişkin bir ifadenin yer almadığını hatırlattı.

İlk defa bu referandumda, davetsiz misafirlerin ülkedeki varlığına işaret eden Erhan, "Türkiye'ye doğrudan doğruya dışarıdan müdahale ederek referandum sonuçlarını etkilemeye çalışan birtakım dış güçler olduğunu görüyoruz." diye konuştu.

- "Vatikan, feodal dönemde olduğu gibi Avrupayı yönlendiriyor"

Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın ise Avrupa'da siyasi partilerin anti İslam ve yabancı düşmanlığına odaklandığını belirterek, bunun sebeplerinden ilkinin işsizlik rakamlarındaki artış, ikincisinin ise 11 Eylül'den sonra din faktörünün ön plana çıkması ve muhafazakar eğilimlerin güç kazanması olduğunu söyledi.

Caşın, AB'nin 60'ıncı yıl kutlamaları mesajlarının Vatikan'dan verildiğini hatırlatarak, "Vatikan, feodal dönemde olduğu gibi Avrupa toplumlarını yönlendiriyor. AB'nin de Hristiyan dünyanın da kendi içinde bölündüğünü görüyoruz. Avrupa'da siyasal rüzgarlar değişiyor. Geleneksel demokrasi, insan hakları değerlerinin popülist milliyetçiliğe doğru kaydığını görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Avrupa'da bu sene yapılacak seçimlere işaret eden Caşın, Avrupalı siyasetçilerin oylarını yükseltmek için Türkiye'yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef aldıklarını söyledi.

Avrupa'nın uluslararası hukukun, demokrasinin öngördüğü gösteri ve yürüyüş özgürlüğünde iki yüzlü bir yaklaşım sergilediğini kaydeden Caşın, Türk grupların gösterisine karşı aşırı şiddet uygulanırken PKK ve diğer terör örgütlerine karşı müsamahalı davranıldığını dile getirdi.

- "Hollanda'da aşırı şiddete maruz kalanlar AİHM'e başvurmalı"

Bir devlet başkanını ölümle tehdit etmek gibi uluslararası hukukun suç saydığı pankartlara gösterilerde izin verildiğini hatırlatan Caşın, "Bu pankartların ilgili ülkenin içişleri bakanlığından, polis kuvvetlerinden izin alınmadan açılabileceğini zannetmiyorum. Nitekim Türkiye'nin sert tepkisi üzerine ilgili ülkenin makamları adli işlem başlattılar ama bu, olayı yumuşatmıyor." dedi.

Caşın şöyle devam etti:

"Avrupa'da yaşayan Türk vatandaşlarına ekonomik ve siyasal baskının artacağını düşünüyorum. Özellikle Almanya tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında, oturma izni olmayanların sınır dışı edileceği kararları alınıyor. Bu baskının daha da artacağını düşünüyorum. Bu nasıl değişir, Türkiye'nin 16 Nisan'dan sonra alacağı tavra bağlı. Türkiye de bu seçimde 'evet' ya da 'hayır' çıksın, Avrupa ile ilişkilerini yeniden gözden geçirecektir. Önümüzdeki yaz, Türkiye-AB ilişkilerinde farklı gelişmeleri bekleyebiliriz."

Caşın, Hollanda'daki olaylarda şiddete maruz kalan Türklerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurarak haklarını araması gerektiği üzerinde durarak hem devlet hem bireyler bazında haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle tazminat davalarının açılabileceğini kaydetti.

- "Avrupa kendi değerlerinin ve geleceğinin altını oyuyor"

Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, uzun bir süre "Türkiyeli bir Avrupa nasıl olur?" sorusu üzerinden konuşmaların ve tartışmaların yapıldığını aktardı.

Demokrasiyi ve diğer birçok ilkeyi savunan Avrupalıların, Türkiye söz konusu olduğunda çifte standartlara dayalı uygulamaları sürdürdüğünü belirten Okur, "İçinde bulunduğumuz süreçte bunun en ciddi örneklerini yeniden görüyoruz. Avrupa, içinden yükselen, kabaran ırkçı ve yabancı düşmanı dalgaya karşı Türkiye ile ilişkilerini geliştirerek bir demokratik açılım sağlamaktansa tam tersine o dalganın Avrupa'ya dayatmış olduğu siyasi değerleri içselleştirip Türkiye karşıtlığı üzerinden kullanarak aslında kendi değerlerinin ve geleceğinin altını oyuyor." şeklinde konuştu.

Türkiye'de yapılacak halk oylaması sürecinin Avrupa'ya uzanan bir ayağı olduğunu dile getiren Okur, şu ifadeleri kullandı:

"Çünkü çok sayıda Türk vatandaşı Avrupa'da yaşıyor. Onun için Türkiye'nin önüne her meselede demokrasiyle ilgili birtakım şikayetleri koyan Avrupa'dan beklenen şey, Türkiye'deki bu halk oylaması süreciyle ilgili kampanyalarda tam tersine kucak açıcı bir tavır sergilemesiydi çünkü bu demokratik kültürün gelişiminin en güzel örneklerinden birini oluşturuyor. Hangi ülkede yaşıyorsa yaşasın Türkiye, vatandaşlarını kendi iç süreçlerinin bir parçası olarak görüyor ve kampanyalarına dahil ediyor ancak bugün yaşananlara baktığımızda maalesef hep şikayet etmiş olduğumuz çifte standartlı tutumu, kabaran ırkçılığı arkasına alarak, Türkiye'nin karşısına çıktığını görüyoruz."

"Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı tutumu çok uzun zamandır AB'nin bir parçası olmaması yönünde şekillendi." diyen Okur, bu durumun farklı biçimlerde Türkiye'ye ifade edildiğini söyledi.

Avrupa'nın, çift taraflı konuşmalarla Türkiye'yi ne içinde ne de dışında isteyen bir siyasi tavır ve tutum takındığına dikkati çeken Okur, şunları kaydetti:

"Kabaran ırkçı dalga, Avrupa'da ürettiği siyasi enerjiyi de arkasına alarak Türkiye'siz Avrupa için siyasi tutumunu daha da netleştirecekmiş gibi görünüyor fakat bu Avrupa için pek çok riskler barındırıyor çünkü coğrafya kaderdir. Avrupa'nın yüz yüze olduğu güvenlik ve jeopolitik sorunları da Türkiye'siz çözülemez. O yüzden bugün takınılan tutumun, jeopolitiğin gerçekleri ve diğer gerçeklerle yüzleşilmeye başlandığında yeni bir pazarlığa kapı açması da muhtemel. Bunun tam şeklini önümüzdeki dönemde daha net bir şekilde göreceğiz. Şu anda Avrupalı siyasetçiler, daha çok yüz yüze oldukları seçim rüzgarının motivasyonuyla hareket ediyorlar. Geleceğin dünyasında ufka doğru bakıldığında Avrupa'nın ancak Türkiye ile göğüsleyebileceği büyük jeopolitik meydan okumalar, Avrupa'nın önünde duruyor. O yüzden bu tavrın nasıl bir yere doğru evrileceği bugünkü Türkiye'yi hedef alan siyasi çıkışlardan bütünüyle öngöremeyiz. Önümüzdeki dönemin gelişmelerini dikkatle incelememiz lazım."



AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :