Türkiye 2050’lerde Dünyada 12’inci  ekonomi olabilir

Türkiye 2050’lerde Dünyada 12’inci ekonomi olabilir

İpekyolu Sanayici ve İşadamları Derneği’nin Bilgi Aktarım Programına konuk olan ODTÜ İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ramazan Sarı, dernek üyelerine “Ekonomide Görünüm” konulu sunum yaptı.

 Türkiye’nin reel ekonomik büyüme verileri dikkate alındığında 2050’li yıllarda dünyada 12’inci ekonomi olabileceği öngörüsünde bulunan Prof. Dr. Sarı, 1975 yılında 17’inci sırada olan Türkiye’nin, 40 yıl içinde iniş çıkışlarla yine aynı sırada olduğunu belirtti. Ekonomilerin büyüklüğünün değerlendirilmesinde nominal değil reel değerlere bakılması gerektiğini vurgulayan Sarı, “Reel değerlere bakıldığında olağandışı bir başarı gösteremedik” dedi.

Sarı, Türkiye ekonomisinin temel sorunlarını, sosyal kurumlarımızın modern dünya anlayışıyla uyumsuzluğu, dışa bağımlı sanayi yapısı, yatırımların yabancı sermayeye bağımlılığı, gelir dağılımı bozukluğu, eğitim yetersizliği, kadınların ekonomideki yeterince yer almaması ve demokrasi olarak sıraladı. Sarı şöyle konuştu: “Bu sorunlar ekonomimizin orta gelir tuzağına düşmesinin de nedenleri olarak sıralanmaktadır. Bence orta gelir tuzağı bir efsanedir. Yapısal sorunların değil kur hareketlerinin bir illüzyondur. Sayılan sebepler ortadan kalkarsa reel büyümemiz hızlanabilir”. 

PETROL FİYATLARI NEDEN DÜŞÜYOR?

Son dönemde petrol fiyatlarının düşmesinin temel nedenlerinin başında arz fazlağının geldiğini kaydeden Prof. Dr. Sarı, Çin faktörünün talepte azalmaya neden olduğunu söyledi. Sarı, diğer faktörleri ve fiyat düşüşünün etkilerini şöyle değerlendirdi: “Suudi Arabistan’ın piyasa payını kaybetmemekten kaynaklanan inadının yanında ABD’nin büyük petrol üreticisi haline gelmesiyle petrol ithalatını azaltması temel nedenlerin başında yer almaktadır. Diğer taraftan ambargodan yeni kurutulan İran üretimini artırması, teknolojik gelişmeler nedeniyle otomobillerin daha az yakıt tüketmesi, beklentiler ve spekülasyonlar da diğer önemli faktörlerdir. Bu gelişmelerin sonucu petrol üreten ülkelerin ihracat gelirleri azalacak. Bunun Türkiye açısından kısa sürede olumlu olacağını söylemek zor. Ekonomik büyüme kısa dönemde olumsuz, uzun dönemde belirsiz hale gelecek. Dolar kuru yükselebilir çünkü ABD’nin petrol ithalatı azalınca dolar arzı da azalıp talep fazlalığına yol açacak. Bu da doların değer kazanması yönünde baskı oluşturacak”

Petrol fiyatlarının düşmesinin ülke ekonomileri üzerindeki olumsuzlukların dünyada domino etkisiyle petrol sektöründeki yatırımların durması ve firma kapanmalarının kendini göstermeye başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Sarı, “İşsizlik artışı diğer sonuç olarak kaşımıza çıkacak. Hali hazırda 250 bin kişi işini kaybetti. Küresel ısınma tedbirleri düşük petrol fiyatları nedeniyle olumsuz etkilenebilir çünkü büyük olasılıkla yenilenebilir teknolojik ilerleme hız kaybedecek. Ancak Paris Anlaşması bu konuda ki umutlarımızı tekrar yeşertebilir. Yoksulluk etkilenebilir, yani gıda fiyatlarının düşmesi olumlu etki yaparken, yoksullara yardımların azalmaya başlaması olumsuz etkide bulunabilir. En korkutucu etki de göç artışında olabilir.  Hem gelir kaybı hem de küresel ısınmadan kaynaklanan göçler çok önemli bir sorun haline gelecek gibi görünüyor. Demokrasinin zayıf olduğu petrol ihracatçısı ülkelerde yolsuzluklar had safhaya ulaşabilir. Bu konuda duyumlar gelmeye başladı bile” diye konuştu.

KÜRESELEŞME VE YOKSULLUK

Küreselleşmenin yoksulluk üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu vurgulayan Sarı, dünya nüfusunun yüzde 80’ini oluşturan 73 ülkenin sadece 9’unda gelir eşitsizliğinin azaldığını,  80 ülkenin on yıl önceki kişi başına düşen gelirlerinden daha düşük bir gelire sahip olduğunu ve sadece 40 civarında ülkenin yıllık yüzde 3’ten yüksek bir büyüme oranına ulaştığını söyledi. Fakir ülkelerde dışa açılma zenginlerin daha zengin, fakirlerin daha fakir olmasına yol açtığını da ayrıca belirtti.

Prof Dr. Sarı şöyle devam etti: “Günümüzde ekonomik ve siyasi alanda olan biteni anlayabilmek için küreselleşmeyi ve onu ortaya çıkaran tarihsel süreci bilmek ve anlamak gerekiyor. Aksi durumda söylenenlerin çoğu havada kalıyor. Şehir devletçiklerinden imparatorluklara, oradan ulus devletlere geldikten sonra, en nihayetinde ulus devletin de gücünün azaldığı küreselleşme denilen döneme ulaştık. Doğal olarak bu yeni durum siyasetinde gücünü azalttırken bilginin gücünü artırdı. Amerika’da geçen sene üniversitelere yapılan bağış bir çok ülkenin milli gelirinden fazla. Niye bunu yapıyorlar çünkü biliyorlar ki bilgi güç demektir. Bugün uluslara ve onların siyasilerine bırakılan ciddi hiç bir mesele kalmadı. Ekonomik, sağlık, istihdam politikalarını uluslararası kuruluşlar belirlediği gibi ulusal yatırım politikasını bile benzer kuruluşlar belirliyor ya da etkiliyor. Her gün Amerikan merkez bankası ne karar aldı diye bakıyoruz. Çünkü faizi de döviz kurunu da o kararlar belirliyor. Faiz de yatırımları belirliyor”