Suriyeli öğrencilerin buruk bayram heyecanı

Suriyeli öğrencilerin buruk bayram heyecanı

Savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan ve kazandıkları burslarla eğitim hayatlarını sürdüren öğrenciler, bayram heyecanını vatanlarından uzak olmanın verdiği hüzünle karışık yaşıyor- Fizyoterapi öğrencisi Halepli Bustani:- "Şimdi bayramları Türkiye'de geçiri

ANKARA (AA) - ECENUR ÇOLAK - Suriye'deki iç savaştan aileleriyle kaçarak Türkiye'ye sığınan ve kazandıkları Türkiye Burslarıyla eğitimlerine devam eden Suriyeli öğrenciler, vatanlarından uzakta buruk bayram heyecanı yaşıyor.

Türkiye Burslusu olarak Ankara'da çeşitli üniversite ve bölümlerde okuyan Suriyeli sığınmacı öğrenciler, Ramazan Bayramı heyecanlarını AA muhabiriyle paylaştı.

Gazi Üniversitesinde Fizyoterapi ve Rehabilitasyon eğitimi alan Ahmed Bustani, 5 yıl önce savaş yüzünden eğitimi yarıda kalınca Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) koruduğu kafilede ailesiyle Halep'ten Kilis'e geldiğini söyledi.

Dayısı ve eniştesinin ÖSO içinde savaştığını belirten Bustani, Türkiye yolculuğunda birçok zorluk yaşadıklarını, yolların çevresinde Beşşar Esed rejimine bağlı keskin nişancılar ile savaş uçaklarının bulunduğunu anlattı.

Savaştan önce ülkesindeki bayramlardan bahseden Bustani, şöyle konuştu:

"Önce bayram namazımızı kılardık. Sonra dedemin evinde bütün aile toplanırdık. Daha sonra da akrabalarımızı ziyaret ederdik. Tabii artık bunlar imkansız çünkü herkes farklı yerlerde kalıyor. Biz Kilis'teyiz, bir amcam Konya'da, biri İstanbul'da, biri Halep'te, biri de Lübnan'da. Şimdi de bayramları Türkiye'de, Türklerle geçiriyoruz. Burada yeni bir hayat kurduk. Hayat her zaman insanın istediği gibi devam etmiyor o yüzden adapte olmak lazım. Aslında Türk kültürü ile Suriye kültürü İslam'dan dolayı birbirine benziyor, pek fark yok ama tabii ki insanın bunları vatanında yaşamasının ayrı bir coşkusu vardı."

Türkiye'nin sığınmacılara imkanlarından duyduğu minneti ifade eden Bustani, sığınmacılara daha çok iş fırsatı verilirse herkesin yardıma ihtiyacı olmadan kendi ayakları üzerinde durabileceğini kaydetti.

Bustani, "Sığınmacılara vatandaşlık verilmesi bence çok güzel olur. Çünkü o zaman Suriyeliler kendini sığınmacı hissetmeyecek, kendi kendine yaşayabilecek, ailesini geçindirebilecek. Bu, Türkçe öğrenmek için de daha fazla motivasyon sağlayacak. Çünkü o kişi artık bu ülkenin vatandaşı olmuş olacak." dedi.

- "Sığınmacılar döndüklerinde Türkiye'yi unutmayacaklar"

Ailesiyle 5 yıl önce Suriye'nin başkenti Şam'dan Türkiye'ye sığınmacı olarak gelen Einas Albasha, liseyi Şanlıurfa'da bitirdikten sonra Türkiye Bursu kazanarak Ankara'ya geldiğini ve Gazi Üniversitesinde Mimarlık Bölümünde okumaya başladığını söyledi.

Albasha, kötü savaş hatıralarını şöyle anlattı:

"Savaş sırasında insan kendisini düşünemiyor. Sadece ailesini, çevresindeki insanları, nasıl kaçabiliriz onu düşünüyor. Ölen çocukları görüyorduk, çok zordu. Biz de hem eğitimimize devam edebilmek için hem de erkek kardeşimi Beşşar Esed rejimi zorla askere alamasın diye kaçmaya karar verdik çünkü askere katılmayanları da öldürüyorlardı. Sonra da Türkiye'ye geldik. Türkiye'de yaşam, diğer ülkelere göre kolay ve rahat, insanlar da daha iyi davranıyorlar. Üniversiteler çok iyi, burada yaşamak ve eğitim almak kesinlikle bir şans."

Türkiye'nin kendilerine çok iyi davrandığını dile getiren Albasha, "Bu hem Suriye hem de Türkiye için çok faydalı bir şey çünkü buradaki sığınmacılar savaş bittikten sonra Suriye'ye döndüklerinde Türkiye'yi unutmayacaklar. Ben de mimarlık eğitimimi tamamladıktan sonra savaş bitmiş olursa hem ülkeme hem de Türkiye'ye faydalı olmak istiyorum, burada da birçok şey yapmak istiyorum. Belki de Türkiye'den Suriye'ye giden müteahhitlerin projelerinde çalışırım." diye konuştu.

Savaştan önce ülkesinde geçirdiği bayramlardan bahseden Albasha, Ramazan Bayramı'nın Suriye halkı için "3 özel gün" olduğunu aktardı. Bayramlarda lunaparkların kurulduğunu, ailelerin, komşuların, bütün mahallenin bir araya gelip bayramlaştığını ve akraba ziyaretlerinin yapıldığını belirten Albasha, son gün ise Müslüman halkın yanı sıra Hristiyan ve Yahudiler de dahil herkesin şehir meydanına inerek birbirini tebrik ettiğini anlattı.

Akrabaları farklı farklı ülkelere dağıldığı için bayramların aynı coşku ve yoğunlukta geçmediğini dile getiren Albasha, "Artık o kadar çok akrabamız yok. O yüzden biz de Türklerle iletişim kurmaya çalışıyoruz, bayramlar böyle kalabalık daha güzel oluyor." ifadelerini kullandı.

Albasha, ülkesinden uzakta bir bayrama daha girecek olmasına ilişkin, "Çok üzülüyorum tabii ki, benim yaşayacağım bayramı diğer insanlar yaşayamıyor. Orada bombalar, kimyasal maddeler altında yaşıyorlar, her gün bir insan, bir anne, bir çocuk ölüyor." dedi.

- "Bodrumlarda kalıyorduk, bombalar atılıyordu"

İki yıl önce Halep'ten Türkiye'ye gelen ve Gazi Üniversitesinde Psikolojik Danışmanlık eğitimi alan Masra Abo Shaar, savaş dönemlerini "Evde kalamıyorduk, bodrumlarda kalıyorduk çünkü bombalar atılıyordu." sözleriyle ifade etti.

Shaar, Suriye'den Türkiye'ye geldiğinde duymaya alıştığı savaş ve patlama sesleri olmadan bir gece geçirmeyi garipsediğini ve bir süre uyuyamadığını anlattı.

Ülkesinde savaştan önce ramazanda ve bayramda süslenen sokakların gece geç saatlere kadar hiç boş kalmadığını ve cıvıl cıvıl olduğunu belirten Shaar, bayramda tıpkı Türkiye'deki gibi bayramlıklar alındığını, tatlıların hazırlandığını, akrabaların ziyaret edildiğini ve çocuklara harçlık verildiğini kaydetti.

Shaar, "Gaziantep Halep'e çok yakın. Antep'de de Suriyeliler var o yüzden Suriye restoranları, tatlıcıları var. Antep'te evimizde gibi hissediyoruz. Bu bayramı da Antep'te geçireceğiz." dedi.

- "Gaziantep'in her şeyi tıpkı Halep gibi"

Halep'ten Türkiye'ye sığınan bir başka öğrenci Ali Alshagel, Gazi Üniversitesinde Finansmanlık alanında yüksek lisans yapıyor.

Türkiye'ye gelmeden önce arkadaşlarıyla Halep'ten haber ve fotoğraflar paylaştıklarını belirten Alshagel, "Savaşın ne demek olduğunu ne kadar kötü olduğunu gördük. Fırınlarda ekmek yoktu, bulamazdık. Sadece Türkiye'den, Katar'dan gelen yardımlar vardı. Hastaneler, okullar, hepsi kapandı. Hatta kışın, havalar çok soğuk olduğunda ve hiç yakıtımız kalmadığında okulların, kullanılmayan binaların kapılarını kırdık ve onları yakarak ısındık." ifadelerini kullandı.

Alshagel, Halep Üniversitesinde Bankacılık ve Finans Bölümünde lisans eğitimi almasına rağmen Türkiye'ye geldiğinde dil bilmediği için ailesini kaynakçılık yaparak geçindirdiğini kaydetti.

Gaziantep'in tıpkı Halep'e benzediğini vurgulayan Alshagel, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Antep'in insanları, binaları, yemekleri, her şeyi hatta bayram zamanları da tıpkı Halep gibi. Gaziantep'i biliyorsan Halep'i de anlarsın. Bayramlarda bütün aile bir araya gelirdik, yemekler, tatlılar yenirdi. Mezarlık ziyaretlerimizi yapardık, akrabalarımıza giderdik. Şimdi biz İstanbul'da yaşıyoruz, akrabalarımızın her biri bir tarafa dağıldı, kimi Gaziantep'te kimisi Kilis'te, bazıları ise başka ülkelerde."

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :