Su gerçekten bulanıksa….

2009’un ilk manşetiydi…

Yedi üniversiteli genç doğal gaz zehirlenmesi sonucu ölmüştü…

Gencecik çocuklar yılbaşı gecesi biraz eğlenmişler, 2008’den 2009’a geçerken,  muhtemelen sabaha karşı, sessiz sedasız bir şekilde öbür aleme göçmüşlerdi.

Onların sessiz sedasız ölümü, gürültülü patırtılı bir  gündem”e dönüşüvermişti.

Ertesi gün bütün medya bu konuyu konuşuyor, bu konuyu tartışıyordu.

Başkent Doğalgaz Genel Müdürü bir basın açıklaması yapıyordu bu hengamede.

Hem de ne basın açıklaması. Evlere şenlik, saçma sapan bir basın açıklaması.

Cuma günü yapılan bu açıklamada her şey sanki özel seçilmiş, bulunmuş gibi.

Basın açıklaması yapılan günden tutun da basın açıklaması yapan adama, bu zatın takındığı tavıra, edasına, kılık kıyafetine, gazetecilerin sorularına kadar her şey bir anormal.

Doğal gaz faciasında doğal olmayan şey sadece ölüm değil, basın açıklaması da adeta bir facia.

Yedi tane genç ölmüş, bu ölümler dolayısıyla teknik  bir açıklama yapmaya gelen adam, adeta vaaz verircesine içeride ölü yatan gençlerin hallerini anlatıyor.

 

Bu zaat, İçeriyi görseydiniz içiniz dayanmazdı, gözlerinize inanamazdınız, ortada yarıçıplak  duruyorlardı gibisinden çok ama çok teknik! açıklamalar yapıyordu.

İki de bir de, etrafındakilere “Cuma’ya ne kadar kaldı” diye de soruyordu.

Duygusuz, sorumsuz her şeyden önce çok çirkin olan bu konuşmalar yetmiş milyonun önünde cereyan ediyordu.

Türkiye’de bürokratlar, evet biraz sivil olmalı.

Evet, biraz halka yakın olmalı.

 

Ama bu, milyonların önüne çıkarken,  sakal traşı bile olmadan televizyonun karşısına çıkıp, sıradan vatandaşın bile konuşmayacağı bir üslupla konuşma anlamına gelmemelidir.

Hem de yedi ailenin ocağına düşen ateş bu kadar tazeyken, adeta “kasıt” ve “ima içeren sözlerle ölenleri suçlarcasına böyle bir açıklama yapmak en hafif deyimle “terbiyesizlik”ti.

Burada malum medyanın tavrını eleştirip, yine bunlar “bulanık suda” avlanmaya çalışıyorlar diye bakılabilir.

Velev ki, malum medya bu ölümleri bahane ederek gerçekten  “bulanık suda” avlanmak istiyor olabilir.

İktidarı köşeye sıkıştırmak, bir Fadime Şahin, Müslüm Gündüz vakası yaratmak isteyebilir.

Vurun abalıya demek için bunu bir fırsat görmüş olabilir.

 

Ama şu da bir gerçek ki, malum medya ve çevrenin eline koz verilecek pek çok malzeme de mevcut yönetimde fazlasıyla var.

Yani su gerçekten bulanık!

Çünkü, Karani Demir gibi pek çok “yerli yersiz” açıklamada bulunabilecek potansiyele sahip adam ortalıkta serseri mayın gibi dolaşıyor.

Bu onların kabahati mi?

Tabii ki hayır.

Bu maalesef bir zihniyet sorunu ve bu zihniyet İslami ve insani bir zihniyet değil.

Her şeyi mal ve para olarak algılayan ve değerlerini bunun üzerine inşa eden yeni bir sosyal yapı ve sınıf var.

Kimileri Müslüman burjuvazi, kimileri Müslüman bürokrasi diyor bu yeni yapıya.

Bu kişilerin sadece burjuva ve bürokratın  “amaca ulaşmak için her şey mübah  düsturunu benimsemiş olduğunu görüyoruz.

Ahlak, erdem ve hakkaniyet ise  bu yapının yanından bile geçmemiş.

Bu yapının başlıca kriterleri “ortak kader birliği” “bu yollarda beraber yürümek”.

Zaten geldikleri yer, yaşam tecrübeleri, ait oldukları çevre de aşağı yukarı aynı. 

 

Bunu en son Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı örneğinde de gördük.

Başbakan “ortak kader birliği” ve “beraber yürüdüğü” kardeşi “Melih Gökçek”i yeniden aday gösterdi, her şeye rağmen.

“Her şey”  ne mi?

En masumu,  doğal gaz sayacı için vatandaştan yüzeli dolar fazla alınan  paradır.

 Melih Gökçek’in en önemli silahı: Çok ucuz ve çok kötü bir politik tavır olarak varoşların “kötü yaşam şartlarının” sömürülmesi üzerine yürütülen siyaset.

Bu maalesef mevcut merkezi yönetimin de tercihi…

En acımasızı ise, halkı bir çuval kömür ve bir paket gıdaya  muhtaç eden sistem, şimdiden sayısı yüz bini bulan kriz işsizleri, bir ev kirasına asgari ücretle saatlerce çalışan vatandaş, evine ekmek götüremeyen esnaf, enflasyon karşısında gittikçe eriyen orta direk.

Bu yaşananlar karşısında yönetimin  “ortak kader birliği” içinde olduğu ve “beraber yürüdüğü” adamlar mı ne yapıyor?

Bu adamlar; “Bazı insanlar, olay yerine gelerek cesetlerin üzerinden siyaset yapmıştır. Bu şirket özelleştirme yolunda bir şirkettir. İç ve dış piyasada oluşmuş fiyatı vardır. Bu ekonomik kriz ortamında bu tür etkiler, Ankaralı’nın malı olan bu şirketin değerini düşürmektedir. Bu nedenle ben burayı siyasetin dışında tutmaya özen gösteriyorum, tüm siyasilere eşit uzaklıktayız." diyerek gençliğinin baharında ölen yedi gence değil, düşen hisse senetlerine yanıyor…

Bugüne kadar pek çok kişi doğal gaz zehirlenmesinden ölüyordu.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar