Sözün bittiği yerden!

Söylenebilecek ne çok şey var. İçimizde biriktirdiğimiz, ne çok küskünlüğümüz var yaşananlara ne çok sessizliğimiz var… Sessizliğimizde boğulan soydaşlarımız var. Sessizliğimizde yok olan din kardeşlerimiz. Ve susuşlarımız var bizim dünyanın diğer ucunda öldürülürken kardeşlerimiz…

Ne çok acı var dünyada? Ne çok ölüm var ve ne çok sözde Müslüman sözde insan(!) var dünyada…

 

Nerede bir mazlum var nerede bir masum var ise iyi bakın hepsi acı çekiyor. Hepsi kan ağlıyor. Hepsi can pazarında.

Artık dua ederken o kadar çok ülke sayıyoruz ki ardı arkası kesilmiyor, sayışlarımızın. Bilmediğimiz, göremediğimiz, gözlerimizi kapattığımız yerlerde o kadar çok çocuk ağlıyor ki…

Ne söylesek boş ne yazsak boş.

 

Vallahi günlerdir canım acıyor. Sol yanımda bir acı var tarif edemediğim. İnsanların yaşadıklarını videolarda izlerken kahroluyorum… O insanlar bunların canlı tanığı. Parmakları kesilen adamların, arabayla üstlerinden geçilen gençlerin, dövülen minicik yavruların görüntülerini gördükçe kahrolun diyorum kahrolun! Kendi belanızda boğulun diyorum! Tahammül edilemez ıstıraplar altındaki o insanlara uzanan tek bir el yokken, Çin’e dur diyen tek bir Müslüman devlet yokken ben kendimize “Müslümanız” dememize de gülüyorum.

Yazıklar olsun, yazıklar olsun bu sessizliğe.

Yazıklar olsun yüreği yanan insanları görmeyenlere…

Yazıklar olsun bu haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlara…

 

Bu sessizliğimizi anlayamıyorum. Anlam veremiyorum bu suskunluğa… Dünya üzerinde daha kaç insan katledilmeli bizim bir şeyler yapmamız için? Bu acıyı neden anlayamıyoruz biz? Neden yüreğimizden bu acıya ortak olamıyoruz? Neden beğenmediğimiz, Budist, gavur diye ötelediğimiz Japonlar kadar olamıyoruz? Neden sessiziz bu kadar…

 

Ağaçlar için, hayvanlar için, eşcinseller için, onun için bunun için sokağa dökülen bizler aylardır bir kere şu olay için bir şey yaptık mı? Zulme sessiz kalmamak da bir çeşit ayağa kalkıştır ve ne acıdır ki aynı topraklarda yaşadığımız bazı omurgasızlar dün Gazze’ye nasıl üzülmediyse dün Suriye için nasıl işaret parmağını dahi oynatmadıysa bugün de Doğu Türkistan için bunu yapmıyor. Küçücük çocukların yok oluşuna ağlamadığı gibi bir de gülmeye devam ediyor.

Çünkü savaş görmemişiz biz. Biz bir güne güneşin nasıl doğmadığını anlayamıyoruz. Biz karanlığın esas anlamını bilmiyoruz. Nasıl anlayalım ki zulmü? Sıcak yataklarımızdan kalkıp sahurlarımızı yaparken nasıl oruç tutmanın yasak olduğu toprakları anlayalım? Bizim üzüntümüz bir gün o da bugün. Nasıl Bosna’yı nasıl Azerbaycan’ı nasıl Afganistan’ı unuttuysak Doğu Türkistan’ı da öyle unutacağız. Onları hep olduğu gibi acılarıyla yalnız bırakacağız. Sonra da övüneceğiz Türklüğümüzle sonra da gurur duyarak “Elhamdülillah Müslümanım” diyeceğiz… Ne acı… Hesabını veremeyeceğiz… Bugünkü sessizliğimiz yarınki azabımız olacak.

 

Tek ümidim bizim gördüklerimizi Allah’ın da görüyor olması. Ya Rabbi diyorum son söz olarak, çare! Çare Allah’ım… Rahmetinden medet umuyoruz Allah’ım…

Ve biz söz de İslam Âlemine… Kendi içinde birbirini yemeyi bırakıp sulh nasip eyle Allah’ım. Güç ver. Sözün bittiği yerde değil ayağa kalktığımız yerde olmayı bizlere nasip eyle… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.