SÖZ, GİZEM VE HAYAT

İnsana konuşma yeteneği, düşüncelerini saklasın diye verildi. 

Stendhal 

 

Konuşmak bir sanattır, insanın kurduğu cümleler toplumdaki değerini belirler, onun kimliğini belirlemede en önemli etken olur. İki dudak, bir dilin söyleyeceklerinin süzgeci gibidir. Söz ağızdan çıkana kadar bizim esirimizken, çıktıktan sonra biz sözümüzün esiri oluruz. Bunlar benim içinden geldiğim kültürün bana telkin ettiği düşüncelerdir. Söz bizim medeniyetimizde önemli bir yere sahiptir. Ancak bu sözün süsünden, belagatinden değil, aynı zamanda söylemin eyleme dönüşmesinden dolayı değer kazanır. Zira bizim geleneğimiz, yalandan değil, haktan, emanete emniyetten ve söylediğini yapmadaki kararlığından alır gücünü. 

 

Sözün zamanında söylenmesi hayati öneme sahiptir. Yapacağını, hedeflediğini olgunlaştırmadan ifşa edersen ola ki birileri engelleyebilir, ya da senin gücün o an için yetmeyebilir. Böyle durumlarda pusuda bekleyenin sabrına, tecrübesine ve hünerine ihtiyaç vardır. Boş konuşmak ancak kendini ele vermekten başka bir işe yaramaz. Doğru konuşmak kadar, doğru zamanda konuşmakta stratejik öneme haizdir. 

 

Hayatı güzelleştiren, insanın değerini artıran şeylerin başında gizem gelir. İnsanlar duymadıkları, görmedikleri şeyleri merak ederler, değerli bulurlar.  Elbette tümüyle sır olmak doğru bir davranış değildir ama her şeyinle ayan beyan ortada durmak da değerini düşürür. Bir tarafın her zaman kuytuda durmalı. Bugünün dünyasının en önemli sıkıntılarından biri bu ifşaatın getirdiği birçok olumsuzluktan kaynaklanıyor. Herkesi aynı kalıba sokmak isteyen dünya sistemi, herkesi aynı düşünmeye, yaşamaya ve hayat tarzına sokmakta kararlı görünüyor. Böyle olunca kimsenin saklısı gizlisi kalmıyor ve yalın kılınç hayata koşanların karşında kazanan hep sistem oluyor. Herkes aynı şeyleri yiyor, aynı şeyleri giyiyor ve aynı zevkler ediniyor.  

 

Erkekler bir kalıpta, kadınlar bir kalıpta eriyip akıyor Avrupai hayatın okyanusuna. Güzel olmak, atletik olmak, genç görünmek, zenginlemek, fantastik yaşamak bugün herkesin hedefi. Fani bir dünyada yaşadığımızı unutup ölümsüzlük peşinde koşuyoruz ama hep aynı şeylere düşüyoruz. Bunalımlar, stresler, tecavüzler, cinayetler... Bütün bunlar olur olmaz konuşan bir insan gibi hiçbir mahremiyet bırakmadan her şeyi ortaya dökmemizden kaynaklanıyor. Geceleri bile aydınlatılmış şehirlerde, ibadetin de kabahatin de açıktan yaşandığı bir hayatı yaşıyoruz. Kadınların adımlarına dünyayı yol ederek, ayaklarının altında cenneti alıyoruz. Erkekleri, lüks bir hayatı hedef ederek, alın terinin bereketinden yoksun yoksun ediyoruz. Bazı güzellikler kişiye özeldir, bir kadının güzelliği böyledir mesela. Herkesin kazancı üst düzeyde olamaz, fakirlik, zenginlik diye bir şey var mesela. Öyle olmasa dünya cennet olurdu ama cennet bu dünya var olan bir şey değil, kazanılacak bir şeydir. 

 

Şu şiiri bir okuyup ve bakalım nereden nereye gelmişiz? Sevgiyle kalın 

 

ZAMAN SÜRGÜNÜNDE HİCRAN GÜLLERİ 

 

Bakkallar market oldu, caddeler ise bulvar 

Nereye baksam ufuk görünmüyor, hep duvar 

Gözüme hudut çizen bu beton arazide 

Yayla rüzgârı eser, düş yağardı mazide 

Gökdelenlerden yüksekti insanlık onuru 

Asla bir kapris değildi sevenin gururu 

Bütün merhabalar sıcak, selamlar içtendi 

Günler hayat tadında, bayramlar sevinçtendi 

Ne çok severdim yazı yaz, kışı kış o çağı 

Bir kuş çeşidi diye düşünsem de uçağı 

Ezan sesleri çözerdi her bir kördüğümü 

Bilirdim ölümden sonra ölümsüzlüğümü 

Zemheride bile bahar yeliydi soluğum 

Akasya açardı dört mevsimde mutluluğum 

 

Buz tutmuş anılarım, hayâllerimse sürgün 

Kalabalıklarda yalnızlıklar büyüyor bugün 

 

Nedendir eşyaya hizmet, metaya  râm oluş? 

Niçin yuvasından uçup gitmekte dişi kuş? 

Niye görmüyoruz hâlâ ruha gerekeni? 

Nasıl tutsun gözlerim gönlümde birikeni? 

Bak, terk edilmiş analar huzurevlerine 

Babalar da kapılmış çağın alevlerine 

Bilirim, dayanamazsın yüreğim sen buna 

Bilmiyorum kim dokunacak suya sabuna? 

Ne estiriyor bu acı rüzgârı yurdumda? 

Her lokmada bir vebâl, bir suç her yudumda 

''Bana alın terini içir, helal yedir'' der 

Beşiğinde aşkla uyuyan masum bebeler 

Niçin duyulmak istenmiyor haklının sesi? 

Neden verilmiyor çocukların bu hissesi? 

 

Adaleti tarif eder dünyada her bilge  

Eğri ağaçtan yansır mı hiç düzgün bir gölge? 

 

Saadet kurulu yuvayı bozmakla olmaz 

Yalnız yiyip içmekle, gezip tozmakla olmaz 

Sevgi ki evlerin bacalarından tütmeli 

Her sürüyü özü adil bir çoban gütmeli 

Kabına sığmayan her şey ki mutlaka taşar 

Bir isyanı ile bütün insanlığı aşar 

Aşk ile dikelim istikbâl fidanlarını  

Ki sevgiye boyasınlar can ormanlarını  

Sular çekilsin artık karadan deryasına  

Dönsün kadın ve erkek kendi öz dünyasına  

Yoksa dayanmaz ormanlar şu obur hızara 

Yoksa değişmez bu sahnede kanlı manzara  

Bir avuç takvim yaprağı getir bana dünden 

Ey saat!  Dönsün zaman geldiği şu sürgünden 

 

Günler bir ırmak gibi kıyâmete akıyor 

Bütün insanlık durmuş bu yangına bakıyor 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.