Seyit Küçükbezirci

Seyit Küçükbezirci

SİYİD BEĞ’İN ‘‘HAFIZA DERİNLİKLERİ’NDEN…’’

EY OKUYUCU; Bu yazdıklarımda hiç ‘tevatür’ yok; hiç ‘Hilafı hakikat’ yok… İnanıp inanmamak sana kalmış; kabul etmek, etmemek sana kalmış. Bunlar benim ‘Hafıza Bilgisayarı’mın kayıtlarından bir tutam.

‘‘HER KUL YAPTIĞI KÖTÜLÜĞÜN CEZASINI YAŞAMADAN ÖLMEZ’’

 Kuşluk vakti kuzeyden fena bir ‘Hoyraz’ esiyor… Isıtmayan pırıl pırıl bir soğuk güneş… Taş duvarın güneye bakan, güneş gören, ‘Hoyraz’ı almayan yanında duvara sırtını dayamış… Bir deri bir kemik; sanki ‘yerde biteni yimemiş’… Gözü kapalı anlatıyor.

 Kendine ‘yer demir, gök bakır zamanlarında zulüm edenlerin hepsinin akıbetini görmüş… Yerle yeksan olmuşlar, ‘‘ilimleri tilimleri kalmamış’’… İki tanesi daha varmış. Onların akıbetini görmeden ölmezmiş, onların ‘pesnas’ olduklarını görmeden ölmezmiş. Eminmiş bundan. Çünkü; ‘‘Her kul yaptığı kötülüğün cezasını yaşamadan ölmezmiş’’

GELENİLERİN ELİNDEN ALINAN BUĞDAYLAR…

 Biz; ‘‘Konya’nın step halkı’’ onlara ‘geleni’ deriz. Amma, ‘geleni’yi ‘‘Geniz n’si’’ ile söylemek gerek. ‘‘Geniz n’si’’ de bu alfabemizde yok. Keşke alfabemiz 29 harf olmasaydı da, 30 harf olsaydı.

            ‘‘Geleni’’ye tarla faresi de derler, şehirliler, okumuşlar. Ama, O ‘‘Geleni’’dir.

            Gelelim olaya:

Hotak İsmayıl Ağa, harmanı kaldırmış; buğdayları evinin karşısına uzunlamasına bir tepe gibi yığmış… Etrafta beş geleni deliği… Onlarda kış için yiyecek telaşında. Başlamışlar avurtlarına doldurup buğdayları taşımaya… Deliklerinden çıkıyorlar iki arka ayaklarının üstüne dikilip etraf kolaçan ediyorlar; kimseler yoksa buğday yığınına koşuyorlar; buğdayla avurtlarını doldurup yuvalarına dönüyorlar. Sonra bir sefer daha, bir sefer daha, bir sefer daha…

‘‘Hotak İsmayıl Ağa’nın karşı Noriye Apla’’, gelenilerin yuvalarına, avurtlarıyla buğday çektiklerini görmüş… Öyle kızmış öyle kızmış ki; canım buğdaylarına kıyamamış, gelenilerin elinden almaya karar vermiş.

Gitmiş, bel almış, kürek almış; eline keseri çekmiş; geleni yuvalarını kaza kaza, yer altındaki buğday depoladıkları yuvaların tabanına inmiş. Orada bir gaz tenekesi dolusu buğdayı avuç avuç çıkartmış; getirip buğday yığınının üstüne serpmiş. Üç beş gün sonra, bir sabah namazı sırasında; bir yangın ki; Aman Allah… Haberi olan herkes yangını söndürmek için seğirtmiş… Ellerinden geleni yapmışlar ama bir avuç buğday kurtaramamışlar.

BODRUMDA, SUYLA ELEKTRİĞİN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ AKIBET

            ‘Kıtlık’ varmış; köyün fakiri fukarası, belki yarım ekmek bulurum diye şehire göçmeye başlamış. Babası, anneleriyle beş çocuğu yanına alıp Konya’ya gelmiş. Bir kenar mahallede, ‘bir göz oda’ bir ev bulup yerleşmişler. Kirasına bile Allah kerim. Oğlan çocuğu on beş yaşlarında. Çılgın gibi okuma arzusunda ama… Ama; Onun da bir iş bulup çalışması, okulu bırakması lazım.

            O yıllarda, Konya’da evlerin yarısında odun yakılır; kömür daha yayılmamış. Okuldan çıkınca gözü evlerin önüne dökülen, içeriye çekilmeyi bekleyen odunlarda kömürlerde… ‘‘Okulu bırakmaktan, bir yere çırak girmekten, kurtarırsa bunlar kurtarı beni’’ diye düşünür… Nerede bir odun/kömür yığını görürse başına dikilir: ‘‘Ben taşıyım amca, ben taşıyım teyze’’ diye…

Çantayı duvar dibine bırakır; bodruma mı çatıya mı Allah bilir; girişir taşımaya tonda on lira verirler; bazı imansızlar, taşıma bitince; ‘Sen ne yaptın yahu? İki saatte bitirdin; hem de çocuksun al, yedi buçuk lira yeter’’ diyenler olur. Onlara annesinden öğrendiği gibi ilenir; ‘‘İnşallah senin de ekmeğin davşan olsun, sen arkasında tazı ol’’ diye…

Eve para da götürdüğü için, okul masraflarını da çıkardığı için, evde ‘‘Sen de okuma, bir yere çıraklığa git’’ demezler. O yıl öyle geçer…

Yaz gelir taşınacak odun kömür yok.

Zafer Meydanı’nda bir ‘Pastahane’… Havalı, fiyakalı, namlı mı namlı… Korka korka kapısından girer; heyecanlarda kalbi duracak gibi İş ister; ‘Ne iş olursa olsun yaparım’ der…            Pastahane sahibi; ‘Bir şeye benzemiyorsun ama deneyelim…’’ der. ‘‘Bodrumda bulaşık yıkayacaksın. Sabah altıda burada olacaksın, börekleri, sütleri müşterilere sen götüreceksin… Akşama kadar bodrumdasın. Millet gece saat onda sinemadan çıkar giderken pastaneye uğrarlar. Onlar da gidince saat on iki gibi kapatırız’’ der. Çocuk; ‘‘Tamam’’ der sabah altıda gelecek, gece on ikide işten çıkacak. On sekiz saat… Oturdukları tek göz ev şehrin kıyısında; bir saatte ancak gidilir. Uyku için dört saat kalıyor; ama olsun.

Canını dişine takar, bir haftanın sonunda, ‘haftalığı’nı bekler. Patron, yedi buçuk lirayı önüne koyar; ‘‘Senin haftalığın yedi buçuk lira’’ der. Sonra, aklına gelmiş gibi ‘‘Onun bir lirasını da geri ver, unuttun mu; börek yemiş, limonata içmişsin’’ der. Bir haftalık ücreti kesinti sonrası altı buçuk lirayı cebine kor; bir daha da gelmez.

‘Çakmaklara gaz’ diye cadde cadde dolaşır; ‘çakmak taşı’ satar; okul harçlığını çıkarır… Allah, karıncasından vazgeçmemiş ki, Ondan vazgeçsin.

Aylar sonra duyar ki… Pastane’nin bodrumundaki su borusu gece patlamış, yerler iki karış su dolmuş… Patron gelince bodruma inmiş, ayaklarını suya daldırmış. Bir anda kömür olmuş, yere yığılmış. Suyun içinde kalan elektrik telleri kontak yapmış, suya cereyan vermiş.

ÇOK YAŞA KOMEK…

ÖMRÜN UZUN OLSUN

 

komek-001.jpg

Yıllarca dilimizde tüy biterek ‘Büyükşehir lafla olunmaz’’ dedik… ‘‘Konya kadim bir başkent. Selçuklular’dan dolayı Osmanlı’nın ve ‘Cumhuriyet’in kökeni’. Bir kadim başkente yakışacak büyük girişimler yapılmalı’’ diye dursuz duraksız söyledik durduk. Son on yılda, çok şükür, bunların hepsi değilse de, bir kısmı gerçekleşti. Bunların en anlamlısı, en faydalılarından biri KOMEK…

Geçtiğimiz hafta, Mevlana Kültür Merkezi’nde açılan; EL EMEĞİ GÖZ NURU, SELÇUKLU’DAN, OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE ESİNTİLER TAŞIYAN 2014 ADET eserden oluşan sergisi görmemişseniz kaybınız çok büyük.

‘‘KOMEK’’, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin meslek edindirme kurslarının kısa adı. Yediden yetmişe kadar, her yaşta insanımıza hizmet veriyor; güzel ve faydalı uğraşıların kazanılmasına sebep oluyor; yeni ‘ekmek kapıları’ açıyor.

Düşünsenize 10 yılda 200.000 kişiye (Yazı ile iki yüz bin kişi), iki yüze yakın branşta eğitim; ne demek… GÜZEL SANAT HÜNERLERİ İLE DONATILMIŞ 200.000 KİŞİ ‘Kaliteli nüfus’a ulaşmak için dev adımlar… Öyle ihtiyacımız vardı ki…

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek; ‘‘On yıl önce açtığımız KOMEK’in Konya’nın önemli markalarından bir haline geldiği, bu sergi ile bir defa daha ortaya çıkmış oluyor. Konyamız’a değer katıyor. İşim yok, işim beğenmiyorum, çünkü mesleğim yok diyen bütün hemşerilerimiz mutlaka KOMEK sertifikası alsın. Kayıtlar 5 Haziran’a kadar devam edecek’’ diyor.         KOMEK, 30 kurs merkezinde, 175 branşta eğitim sunuyor.

Konya Büyükşehir Belediyesi, ‘Basın - Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ahmet Köseoğlu’nun şahsında kursların eğitim kadrolarını, öğrencileri, emeği geçen herkesi kutlarım. ÇOK YAŞA KOMEK ÖMRÜN UZUN OLSUN.

Geniş bilgi: www.komek.org.tr

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum