"Şimdi herkes FETÖ düşmanı oldu, yok öyle şey..."

"Şimdi herkes FETÖ düşmanı oldu, yok öyle şey..."

Selçuk Üniversitesi eski Rektörü Süleyman Okudan, FETÖ'lerin kampüs oyunu ile ilgili bomba açıklamalarda bulundu.

M. Ali Elmacı'ya konuşan, eski Rektör Okudan, Konya eski İl Emniyet Müdürü Salih Tuzcu’nun da aralarında olduğu kişilerin Mevlana Üniversitesi’ne kampüs tahsisi için kendisine baskı yapıldığını söyledi.

Kendisine kumpas kurularak iftiralar atıldığını söyleyen eski Rektör Süleyman Okudan, "Allah razı olsun Recep Tayyip Erdoğan'dan, o olmasa sürünecektim, Tayyip Bey bu işe el atmasaydı FETÖ'nün bu kadar tehlikeli büyüklükte olduğunu bilemezdik. Darbe girişiminden sonra herkes FETÖ düşmanı oldu.  Şimdi birleri kahramanlık yapmaya başladı. Yok, öyle şey... Hâlbuki benim verdiğim tüm ifadeler darbeden öncedir" dedi. Nusret Argun ile ilişkini de anlatan Okudan, "Anlatılanların tersine Nusret Argun hastane ihalesinden zarar etti ama üniversite kazandı" şeklinde konuştu.

-Mevlana Üniversitesi'nin kuruluş sürecinde neler yaşandı?

 “Benim Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü yaptığım dönemlerde, ilimize yeni kurulması tasarlanan Mevlana Üniversitesi için Rixos otelinin yanında bulunan Massera Alışveriş Merkezinin bu üniversiteye verileceğine ilişkin haberler yer almaya başladı. Söz konusu alışveriş merkezinin yeri benim rektörlüğünü yaptığım Selçuk Üniversitesi’ne ait olduğu için bir idareci olarak benim bile haberdar olmadığım dedikodular karşısında hukukçu çalışanlarımıza bu konuyu danıştık. Bunun üzerine bu alışveriş merkezinin tahsisi konusunda sözleşme içerisinde sadece turizm amaçlı olarak kullanılabileceği şartı yer alması nedeniyle Mevlana Üniversitesi’ne tarafımdan bir ihtar çekildi. Bu ihtarı çektikten sonra birçok şahıs buranın Mevlana Üniversitesi’ne verilmesi için benimle konuştu. Görüşenler arasında İl Emniyet Müdürü Salih Tuzcu da vardı. Final operasyonu öncesi, Salih Tuzcu benimle görüşerek Mevlana Üniversitesi’ni kastederek, “bu binayı neden vermiyorsun hocam” şeklinde söylemlerde bulundu. Akabinde büyük bir ihtimalle Mevlana Üniversitesi’nin mütevelli heyetinde yer alan Avukat Memduh Oğuz, Eczacı Ali Akın ile zaman zaman makamıma gelerek, binayı Mevlana Üniversitesi’ne vermem konusunda taleplerde bulundular. Bu dönemde, bu devir işlemine karşı çıktığım için eleştirenler de oldu. Bu devri yapmam için, birçok bürokrat ve hatta milletvekilleri araya girerek ricada bulundular. Buna rağmen, biz talepleri geri çevirdik.  Süreç içerisinde Final operasyonu kapsamında tutuklanarak cezaevine girdim ve 2009 yılı Mart ayı içerisinde tahliye oldum. Tahliye olduktan sonra rektörlük görevime devam ettim. Bu süreçte Mevlana Üniversitesi, Massera Alışveriş Merkezinin kendilerine tahsisi için mahkemeye başvurmuş. Mahkeme 2009 yılı Kasım ayında sözleşme içerisinde sadece turizm amaçlı tahsis edilmesi yönündeki maddeye eğitim kelimesinin de eklenmesine karar vermiş. Bu karar neticesinde Massera Alışveriş Merkezinin yeri Mevlana Üniversitesi’ne tahsis edilmiştir.

-6 ay kala siz hapisten çıktınız ve onlar üniversiteyi açtılar, peki anlaşmalı mı çıktınız?

Ben hapishaneden çıktıktan sonra yavaş yavaş cemaat olgusunu anlamaya başladık, bunu gazeteler yazdı, başkaları anlattı "acaba olabilir mi?" diye düşünmeye başladım. Şimdi ben soruyorum; Ben bunlarla anlaşacak olsam neden 5,5 ay hapis yatayım? Önce pazarlık yapardım, böylelikle hapse girmezdim. Yeni bir şey daha,  bu çok göz ardı ediliyor, bakınız kendi insanını katleden, linç eden, yerden yere vuran adamlarla gidip pazarlık yapacak kadar onursuz, gurursuz birisi değilim. Bu vesileyle de 15 Temmuz şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Allah bir daha ülkemize 15 Temmuz'lar yaşatmasın diyorum. İnsanların bilmediği bir nokta da, beni tahliye edenler ve ceza verenler aynı insanlar değil. İlk duruşmada savcı zaten "çıksın" dedi. Hakim 32 kişiyle birlikte bizi tahliye etti. 32 kişiyle beraber ki, içinde bugün ismini versem çok popüler insanlar da var. Ben onların eski günlerini acılarını anlatmak istemiyorum çünkü herkes de bir acı... Bir de şunu anlatmam lazım; bakınız tahliye olduktan kısa bir süre sonra bizim bütün mahkeme heyeti değişti, sürüldüm hangi sebeplerle? Belden aşağı, kadın, kız, içki… Mehmet Arı diye bir adalet Bakanı Müfettişi geldi .O kişi soruşturma başlattı bizim hakimler hakkında kararlar alınarak apar topar ceza yağdırdılar. Şu anda Türkiye’nin Nevşehir, Niğde ‘de, Ankara’ da savcı ve hakimlerin hepsi hapiste.

-15 Temmuz sonrasında yargı tamamen FETÖ'cülerden temizlendi mi?

Polis ve yargı içinde binlerce hain varken bize kumpas kuruldu yargılandık ama şimdi adalet sisteminde savcı ve hakimlerin daha adil kişilerden oluştuğuna inanıyorum. Şimdiki hakim ve savcılar tarafsız ve vicdan sahibi insanlar. Dolayısıyla şimdiki yargılanacak isimler bizden daha şanslı diyebilirim.

-Yüklü miktarda nakit paranın çıktığı biliniyor. Bu para nerden geldi?

Benim öğrencilik yıllarımda evim, arabam her şeyim vardı. Abimle ortak mallarım vardı. Yargılandığım ikinci bir dava vardı. Konya'da bana 'suçtan kaynaklanan malvarlığı' diye ikinci bir dava açtılar. İddianame hazırlanamadığı için Konya'ya geldi benim davam. Verdiğim dosyada hepsi açıktır ki, görev sırasında en az 12-13 tane satılan mallarım var. Meram'daki villam, Zafer'de iki tane muayenehanem, abimle ortak bir dükkanım, Manavgat'ta 3 katlı bir iş merkezi.. Şimdi sormak lazım; bunlar nereye gitti? Benim malımda bir azalma yok. Ben maddi açıdan rahat yaşayan bir insanım. Bir de şöyle düşünün biz karı-koca profesörüz. Devlet profesörlere iyi maaş veriyor. 8 sene rektörlük, karı-koca hocayız ve masrafımız yok. Hep işimizdeyiz. Yani bu para zaten birikebilir. Geçici bir işçi için korkunç bir para ama benim için büyük para değil. Hayatımın zaman zaman dönemlerinde olan paradır. Öyle hesaplasalar bile bu para korkunç bir para değil. Şimdi insanlar trilyonlardan bahsediyor.

-Peki, bu para nasıl oldu da trilyona ulaştı?

Bu, trilyon rakamını Anadolu Atayün yaptı. Haber ajanslarına bu şekilde servis etti. Onlara nasıl "1 trilyon yazın" dediğini biliyorum ben. "İşçiden ev aldı" dedikodusu çıkardılar. Bunların hepsini polis kurguladı. İlk kumpası bana böyle yaptılar. Asla böyle bir şey yoktur. Ne rüşvet vardır ne de başka bir şey. Benim kimsenin bilmediği Yargıtay'da hala bekleyen 5 yıllık cezam var. Daha onaylanmadı.

-Kumpası anlattınız mı? Kendinizi ifade edebildiniz mi?

Cezaevinden çıktıktan sonra 6-7 milletvekili ile Meclis ziyaretine gittim. Başka türlü bu vekiller arkamda durur muydu? Sonrasında Sayın Tayyip Erdoğan el attı bu işe. O yüzden Sayın Tayyip Erdoğan'a minnettarım. MİT TIRları mevzusundan sonra Tayyip Erdoğan uyandı bu işe el attı ve tek başına mücadele etti. Eğer o olmasaydı sürünecektim. Bizi yargılayan adamların hepsi hapiste ama bizim davamız hala devam ediyor. Adamları hapse atmışsın FETÖ'cü diye, bizim davamızı da artık düşmesi lazım. Kumpas olduğu ortaya çıktı. Tayyip Bey bu işe el atmasaydı FETÖ'nün bu kadar büyüklüğünü bilemezdik. Şimdi herkes darbe girişiminden sonra FETÖ düşmanı oldu. Hâlbuki benim verdiğim tüm ifadeler darbeden öncedir. Bugün anlattıklarımın aynısı o gün hakimlere savcılara anlattıklarımın birebir aynısı. Şimdi birleri kahramanlık yapmaya başladı. Yok, öyle şey...

-Neden bugün konuşmaya başladınız?

Adli kurumlar dahil her yere konuştum ama şimdi birileri sanki bir şeyler biliyorum da söylemiyorum gibi algı oluşturmaya çalışıyorlar. Yazıyorlar, çiziyorlar, 'pazarlık yapıldı' diyorlar, paylaşım yapıyorlar. Aslında basın önüne çıkmadan istenilen her yere cevap verdim. Biz zamanında çok hırpalandık o yüzden fazla dillendirip kimsenin hayatıyla oynamayayım dedim. Gördüm ki, 15 Temmuz sonrasında sarhoşu da, intikamcısı da eski intikamlarını almaya çalışırcasına benim hakkımda algı oluşturmaya çalıştılar. Bulanık suda balık avlayanlar ortaya çıktı. Eski karısı müdür olamadı diye "gazeteciyim" diyen bir adam yazıp çizmeye devam ediyor. Oğluma dil uzattılar. "Anadolu Atayün onun arkadaşı, prensleri, FETÖ kimin zamanında yapılandı?" gibi twitler atıyorlar. Anladım ki, ben konuşmayınca insanların kafasında birtakım soru işaretleri kalıyor. Baktım sağdan soldan, hatta ciddi bazı insanlar bile bunu söyleyince anladım ki, adli kurumlar yetmiyor. Yanlış algı olmasın, doğruları herkes bilsin, bu bana zarar verecek diye konuşmaya karar verdim.

-Rektörlüğünüz sırasında FETÖ yapılanmasını fark edebildiniz mi, söylenildiği gibi sizin zamanınızda mı güçlendiler?

 Ben, üniversitede reis masaları, "ülkücüyüm" diye onu bunu döven bir üniversite yapısı devraldım. Bütün böyle eziyet görenleri kucakladım. İçinde herkes vardı. Mufazakarlar ki, İlahiyat Fakültesi mesela, ben oradan yüzde 80 oy aldım. Onlara kadro verilmiyordu. Ben demokrat bir insanım. Kimseye fikrini sormadım. Liyakate baktım. Dolayısıyla benim dönemim, onun dönemi diyemeyiz. Bir de yanlış bir algı var, bunun bilinmesini istiyorum. Rektör kadroyu tahsis eder. Misal, Tıp Fakültesi dekanım benden kadro ister. Ben rektör olarak kimin alındığını bilmem. O arkadaş göreve alınırken siyaset sorgulanmıyor. Dosyası dili, çalışması baz alınıyor. Bir de akademisyen alımlarına heyet karar veriyor. Dolayısıyla onun dönemi bunun dönemi gibi bir şey olamaz.

-Burada bir tezat oluşmuyor mu? Mustafa Şahin bir açıklama yaparak Selçuk "Üniversitesi bunların üssü idi, burada 1200 civarında akademisyen yetiştirdiler" şeklinde konuştu. Hangisi doğru?

Bakınız benim dönemimde 700 küsur tane yardımcı doçente imza atmışım bugün sadece 17 tanesi gitmiş. Onu Mustafa Bey'e sormak lazım.

-Selçuk Üniversitesi ve mevcut rektör Mustafa Şahin'i nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda Selçuk'ta eski intikamlarını almaya çalışanlar var. Bunu biliyorum. Yalnız Mustafa Şahin, vicdan sahibi bir insandır, hukuka bağlı bir insandır. Eski intikamlarını almaya çalışanlara da geçit vermiyor. Bu yüzden kendisine minnettarım. Şunu da ifade etmem lazım ki; Zor bir seçim dönemi geçirdi, seçilir seçilmez de FETÖ'yü kucağında buldu. Üstesinden geleceğine inanıyorum.

- Siz nasıl bir üniversite devraldınız?

Kavgaların, dövüşlerin olduğu rektör oldum, bana umut bağlayan o kadar kişi vardı ki. Hiç kimseye fikrini sormadım, onun için YÖK’den bana yüzlerce soruşturma açıldı. Ben demokrat bir adamım, beni idarecilerin arasında onlardan olan da vardı ama unutulmaması gereken bir şey var;  o zaman herkes destekliyordu onları. Benim zamanımda tek üniversite vardı. 92 tane idarecim vardı şu anda 3 tanesi hapishanede. Onların da suçlu olduğunu ima etmiyorum, çünkü onlar benimle hiçbir zaman siyaset konuşmadı. Bizim yönetim rengârenk idi, o tarihlerde de içeri giren arkadaşlara da kötü bir şey söyleyemem çünkü onları ben kendi irademle atadım, dosyasına göre atadım ama bir cemaat üyesi beni arayıp da "şöyle bir şey yap" demedi.

14991045_10207097605108957_2732552837914557869_o.jpg

-O süreçte basının size yaklaşımı nasıldı?

Memleket gazetesini tercih etmemin sebeplerinden birisi, tutuklanma ve hapishane sürecinde etik davranması. Misal,  bazı haber ajansları ve bazı gazeteler adeta bizi tamamen silmeye çalıştı. Etik haber yapanlara hiçbir zaman kızmadık, yani tutuklandık burası gerçek ama sonraki davalarda özellikle 15 Temmuz'dan sonra Konya’da açılan paralel davasında ben baş tanıklarından birisiyim ve orada ifadeleri dinlediğimiz zaman çok önemli bilgilere ulaştık. Orada özellikle Anadolu Atayün'ün doğan haber ajansı ve diğer gazetecileri emniyete  çağırıp haberlerin nasıl yaptırıldığını, "şu yaz, bunu yaz" diyerek nasıl komutlar verildiğini, nasıl linç edildiğimizi gördük.

- Neden sizi hedefe koydular?

Şimdi aslında çok özel bir soru sordunuz. Aslında biz hep şeyi konuşuyoruz Ergenekon'u, Balyoz'u, casusluk davasını konuşuyoruz. Biz bunu önceden anlayamadık ama bence bir iş adamına yönelik cemaatin en büyük operasyonlarından birisi de Okyanus Davası'dır.  Aslında bu, basit bir dava değil, biz bu davanın süsüyüz, asıl hedef Nusret Argun'dur. Yükselen bir iş adamına, istediklerini yapmayan bir iş adamına çelme takmak için bizi kullandılar. O dönemde rektör olduğum için biz bu işin süsü olduk. Sadece ben değil, 235 tane devlet memuru ki, içinde önemli isimler var, hep birlikte zarar gördük. Hep ben konuşuluyorum ama başhekimler, şu anda önemli yerde görevde olan arkadaşlar var, benden başka 4-5 tane daha profesör var ama hepsi bu davanın mağduru nedense ben rektör olduğum için a protokolde bir insan olduğum için, bir Nusret deniliyor bir ben deniliyorum.

-Yaşadıklarınız sonrasında müteşekkir olduğunuz insanlar var mı?

- Rektörlük, başhekimlik yaptım. En tepeden, kelepçe takılarak hapishaneye götürüldüm. Mevlana Üniversitesi kurulmadan 2-3 yıl önce niyetleri başladı. Başıma gelen kumpası anlatmaya çalıştım. MİT Müsteşarı ifadeye çağrıldı sonra deşifre oldular. Allah razı olsun Recep Tayyip Erdoğan'dan, o olmasa sürünecektim.

- Nusret Argun ile ilişkileriniz nasıldı?

İşin doğrusu Salih Tuzcu ile gayet iyiydik ama bir gün odama geldi çok sinirli bir şekilde  "hocam bir şey konuşacağım" dedi. Açık açık bana "Nusret Argun'a ihale vermeyeceksin" dedi, ben de "nerden çıktı bu müdürüm" dedim.  Dedim ki, "ya müdürüm ben bu adamla eskiden kavgam var 5 ay sokmadım buraya, elimden gelse ben vermeyecektim.  Ama adam tüm ihalelere giriyor en ucuz fiyatı veriyor, benim bunu yapmam mümkün değil. Hem ihaleyi ben yapmıyorum komisyon var gerçekten de komisyona sordum komisyon bana şunu dedi: En düşük fiyatı o veriyor ihaleyi vermeksek o zaman suçlu oluruz" dedi Bu durumu Salih Tuzcu'ya da anlattım ama o anlamak bilmiyor benim başhekimimi çağırdı benim başmüdürümü çağırdı onlara da bunu vermeyin diye tehdit etti kin nefret doluydu. Bu durumu Nusret Argun'a da sordum.  Salih Tuzcu Argun'dan araba istemiş vermemiş. O dönemi herkes biliyor. Nusret Argun,  Konya’nın en popüler adamlarından birisiydi, otelinde de başbakan kalıyor, bütün vekiller kendisini seviyor, vali seviyor...  Kısacası sevilen bir iş adamıydı. Binlerce kişiye ekmek veren, yıldızı parlayan akıllı bir iş adamıydı.

-Neden Nusret Argun üzerinde çok durdunuz? Onu korudunuz mu?

Onlar, sanki biz onu koruyoruz gibi gördüler ama kesinlikle korumadım. Tam aksine eski rektöre destek verdiği için 3 ay konuşmadım. Şunu da hatırlatmam lazım ki; Nusret Argun olmasaydı bizim hastane inşaatımız yarıda kalacaktı. Nusret Argun devreye girerek kurtardı. Hem de o projeden çok büyük zarar etti. O dönemde vekiller dahil herkesle işbirliğine giderek hastaneyi ayağa kaldırdık. Yoksa 50 trilyonluk yatırımımız çürüyüp gidecekti. Bu süreçte Nusret Argun'un inşaat şirketi vardı. Baskı yaptım kendisine; "ya kardeşim bu kadar para kazandın bu üniversite de seni üniversite Nusret Argun yaptı, buraya taşeron olacaksın" Nusret Argun olmasaydı bu inşaatı çözemezdik, o hastaneyi açamazdık bu konuda boynum bükük, çünkü ben zorladım kendisini. hastane inşaatı sürecinde parası battı. Sonrasında ise Nusret Argun'a selam vereni içeri attılar. Ben de süsü oldum. Samimi söylüyorum benim dönemimde Nusret Argun benim üniversitemden menfaati değil zararı olmuştur

15000671_10207097606188984_5922316499383225655_o.jpg

- Keşke uzak dursaydım dediğiniz zaman oldu mu?

Olmadı, hapishanede yazdığım 150'nin üzerinde şiirim var, orada her şeyi anlatmışım, şiirlerime yansıtmışım. Bugün aynı şeyler olsa yine yapardım. Bir icraat yapacaksınız, eğer hizmet edeceksiniz kim bilebilirdi ki, bir örgütün, bir cemaatin böyle gelip sinsi sinsi yaklaşıp bize kumpas kuracaklarını. Allah biliyor, ben bu AVM'yi bile ben vermedim hapishaneden önce de vermedim sonrada vermedim. Nusret Argun'dan dolayı bizim emniyet müdürüyle kavgamız oldu, bir gün telefonda ağzımdan küfür cıktı onu kaydetmişler ben hep o küfrün bedelini ödüyorum sanıyorum, yani savcı ayağına adalet ayağına, sivil ayağına getirmedim kötü niyetli düşünmedim. Ben "bu adamlara küfür ettim benden intikam alıyorlar" dedim ama maalesef sonradan yavaş yavaş ortaya çıktı ki durum farklıymış.

Röportaj: M. Ali Elmacı