Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Şiddet ve Cinnet Toplumu

İnsanlığın ilk atası Hz. Âdem topraktan yaratılmış, gerek organlarının işlevsel hale gelmesi ve gerekse özünde müteal Olan’a bağlanma duygusu taşıması anlamında Yüce Allah ona kendi ruhundan nefeslemiş ve bu varlığa yeryüzünü maddi ve manevi anlamda imar etme sorumluluğu yüklenmiştir. İnsanda kötülüğe meyyâl bir nefis ve iyiliğe meyyal olan bir vicdan vardır. İç düyamızda hangisi egemense diğeri onun buyruğu altına girer. Bu sebeple beşerîlikten insanîliğe doğru gelişim sürecimizi artırmak için nefis mutlaka terbiye ve ıslah edilmelidir. Bu nefsin yok edilmesi değil, kontrol altına alınarak yararlı hale getirilmesidir. Islah edilmiş bir nefisten yararlı işler doğar. Vicdan denilen iyi ve kötü şeyleri birbirinden ayırt etmemizi sağlayan bir kıstas, hatt-ı hareketimizi ve istikametimizi sağlamada bize yardımcı olur. İlahi dinlerin geliş amacı budur.

Halk arasında vicdanlı insan’ dendiği zaman, akıl, nefis ve şehvet gibi içgüdülerini kontrol altına almış iyi kimseler akla gelir. Böyle insanlardan Allah’a karşı saygı, yaratılanlara karşı sevgi, merhamet, şefkat, affetme, doğruluk, yardımseverlik, adaletle muamele, helal-haram duyarlılığına sahip olma, mütevazilik, nezaket, incelik gibi erdemli davranışlar zuhur eder. İnsan-ı kâmil vasıflarıyla donanan bu kimseler cemiyette fazilet mücadelesinin motoru, kötülükler karşısında gösterdikleri aşırı duyarlılık sayesinde de firen görevi üslenirler. İçinden geçtiğimiz modern zamanlarda bütün insanlığın iyi davranışları yaşam biçimi haline getirmiş bu insanlara büyük ihtiyacı var. İslam tarihinde ve günümüzün namütenahi şartları içerisinde her türlü pisliğe bulaşmamış, temiz kalmış, iyi davranışları alışkanlık haline getiren bu tür güzel niteliklerle dolu hali hazırda model alınabilecek çok sayıda İslam büyüğü vardır. İslam ahlakıyla yetişmiş olan bu insanların olduğu yerde vicdanlar rahattır. İnsanlar can, nefis, mal, akıl, din güvenliği açısından yarınından emindirler. Gönüllerinde merhamet ve şefkati büyüten ve görüldüğü zaman Allah akla gelen insanların cemiyetinde asla zulüm olmaz. Hatta değil insan türüne, çevreye, doğaya ve diğer varlıklara bile zarar verilmez. Toprak, su, hava kirletilmez. Gerçekten bu tür insanların elinden ve dilinden diğer insanlar güvendedir, zarar görmezler.

Bir de madalyonun diğer yüzünü taşıyan aklına ve nefsine şehvet içgüdüsünün egemen olduğu insanlar vardır. Bu tür kimselere halk arasında ‘vicdansız insan’ denilir.  Vicdanı hastalıklı kimseler aslında beşerîlikten insanîliğe bir türlü inkılâp edememiş zavallı varlıklardır. Onlar bütün davranışlarını, ilahi dinlerin emrettiği güzel faaliyetlere aykırı eylemde bulunmak üzerine kurmuşlardır. Cemiyet için zararlı bir unsur haline gelen bu insan ve bunun gibi olanlar her an suç makinesi gibidirler. Çünkü bunları suç işlemekten alıkoyacak iç dünyalarında yer etmiş manevi bir müeyyide yoktur Vicdanlarında, Allah korkusu ve ahrette yapıp-ettiklerinden hesap verme şuuru olmadığı için kolaylıkla suç işleyebilir ve başkalarına zarar verebilirler. Sadist ruhlu yaratıklar için problem çıkarmak bir haz durumu yaşama biçimidir. Bunlar için amaçlarına ulaşmak uğruna her şey mubahtır. İcabında çıkarları uğruna yalanın en yaldızlısını söylemekten asla çekinmezler. Para karşılığında yalan yere yemin eder ve yalan şahitliği yaparlar.  Onların lügatinde hak-hukuk, helal-haram duyarlılığı yazmaz. Hatta helal-haram, hak-hukuk ilkelerine göre hareket etmeyi aptallık sayarlar.  Zulüm onların gündelik hayatında yaşam biçimi olmuştur. Ne büyük tanırlar, ne küçük. Anne-babasına, kendi öz yavrusuna merhamet etmeyen ve insanlık kılığından çıkan bu zavallılar huzur evlerinde biçare durumunda olan, hayatının ne baharında, ne yazında ve ne de sonbaharında huzur ve rahatlık görmemiş insanlara nice acımasızlıklar tattırırlar. Tüyü bitmedik yetimlerin hakkını gözetmeyen bu kimseler, devlet malı deniz yemeyen domuz felsefesine bağlıdırlar. Manevi değerlerden yoksun ve insanlık kılığından çıkmış olan kimseler, onyedi aylık çocuklara her türlü fiziksel şiddeti uygular, gözlerini kırpmadan bir sigara parasına sinek avlar gibi adam öldürürler. İşleri güçleri emek harcamadan kolay para kazanmak adına her türlü soygunu yaparlar. İşleri yıkıcılık ve yakıcılıktır bu tür vandalist varlıkların.

Netice itibariyle vicdanlarının derinliklerinde Allah korkusu olmayan, hesap verme inancı taşımayan ve ahirete imanı yitirmiş, manevi değerlere olabildiğince lakayt kalmış bu kimselere karşı manevi tedbirlerin dışında ne tür tedbir alırsak alalım, -adı ister fiziksel, ister güvenlik olsun- toplumu yaralamaya, acıları derinleştirmeye devam edeceklerdir. O halde toplumu yöneten, cemiyette söz sahibi olan, kısaca sorumluluk mevkiinde bulunan insanlara büyük görevler düşüyor.

Gelin kaybetmeye başladığımız manevi dünyamızı yeniden kuralım. Çocuklarımıza, yarınları emanet edeceğimiz genç kuşaklara Allah korkusu, yaratana saygı, yaratılana şefkat duyacakları bir eğitim ortamı hazırlayalım. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” demeyelim. Birgün o yılan bize de dokunur. Hani Osmanlı âlimi Zembilli Ali Efendi’ye sormuşlar: “Efendim! En büyük günah nedir?” diye. O da: ‘Nemelazım’dır, demiş.  Bugün de ortada böyle bir durum var. Şiddet ve cinnet toplumu haline geldik. Eğer iyiliği emretme ve kötülüklerden sakındırma görevini bugün yapmayacaksak ne zaman yapacağız? Gelin iyiliği emretme ve kötülüklerden sakındırma emri sözde kalmasın bunu kurumlaştıralım. Bir geleneği ihya edelim.  Unutmayalım ki, bu tedbirleri almada yarınlar çok geç olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.