Savunma!

Evimizdeki 37 ekran televizyonun uzaktan kumandası oyuncak sepetinde yerini alalı neredeyse on beş gün oldu. Doğrusu bu haftaki yazım için oturuncaya kadar da kumandanın yokluğunu hissetmediğim gibi bir yenisini alma ihtiyacı da hissetmedim. Bu hafta da rutin bir “seyirlik” olmayacak bu yazı… Bir başka seyirlik olacak…Güneşli bir Pazartesi sabahı erken vakitte telaş başladı. Kaç yıl sonra fakültedeki hocalarımla yeniden görüşecek olmanın heyecanına, “doktora” için savunma verecek arkadaşımın yanında olma sevincini ortak etmek üzere şehir trafiğine karışıp bir süre sonra kendimi İlahiyat Fakültesi’nin bahçesinde buldum. Can dostum Nazife Nihal İnce’nin doktora tezinin kabulü için yapacağı savunmaya ‘izleyici’ olarak katıldığım gündü. SÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı’ndan Prof. Dr. Recep Dikici’nin başkanlığında Prof. Dr. A. Kâzım Ürün, SÜ İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Tâceddin Uzun, Prof. Dr. Saffet Köse ve Türkiye’deki tek bölüm olma özelliğine sahip Gazi Ü. Eğitim Fak. Arapça Öğretmenliği’nden misafirimiz Doç. Dr. Musa Yıldız’ın nezaretinde “Hicrî ilk dört asırda Arap dili sesbilim çalışmaları” adlı doktora tezini sunarken arkadaşımın yaşadığı heyecan savunmanın en dikkat çekici tarafıydı. Böyle bir kadronun huzurunda heyecanlanmamak mümkün değildi. Çünkü, savunmayı dinleyecek kadro, ciddi çalışmalar ortaya koymuş, işinde titiz insanlardan oluşmuştu. İnsan sevgisiyle dolu ve pozitif yaklaşımlarıyla dikkat çeken Musa Bey ilk sözü alarak bir kritik yaptı. Kendisi sözlerini tamamladığında, diğer hocalar bir an “bize söyleyecek bir şey bırakmadın” der gibi şöyle bir gözlerini çevirseler de, söz sırası kendilerine gelince, dikkatlerinin ne derece yoğun olduğunu hissettirdiler. Maşallah tezi satır satır incelemişler. Noktadan sonra başlayan küçük harfler veya baş harfi büyük harfle yazılmış cins isimler bile dikkatlerinden kaçmamış.İlk kez bir savunmada bulunduğumdan mı nedir, hazırlanan tezin muhtevasından çok, şeklinin tartışılması beni hayli şaşırttı. Doğrusu izlerken bile kan ter içinde kaldım. Savunmanın sonuna doğru ise, her zaman beliğ konuşmaları ile dikkat çeken değerli hocam Prof. Recep Dikici’nin “Bir tez, dipnotlarının zenginliği ve gücü oranında zengin ve güçlü olabilir” yorumuyla salondaki herkesin yüreği ağzına geldi. Sonra ne mi oldu? Olan oldu, sevgili arkadaşım Nazife Nihal, “Dr. Nazife Nihal İnce” oldu. Yıllar önce beyaz önlüklü bir hekim olmanın hayalini kuran Nazife Nihal, ‘hekim’ olamadı ama yıllar sonra ‘doktor’ olmayı başardı, dil bilimi doktoru oldu.Bu zorlu kararın ardından hissettiğimiz rahatlık ve bir doktorun sevincine ortak olmanın mutluluğu bizi Meram’ın nadide bir köşesinde kebap yemeye kadar götürdü. Yemek sırasında da enteresan konulara değinildi, bense 90’lı yıllar, öğrenciliğimi yeniden yaşadım.Haftada 5-6 saat ders yaptığımız, bilgilerinden ve tecrübelerinden faydalandığımız hocalarımızla yıllar sonra aynı ortamı paylaşmak beni çok heyecanlandırdı ve mutlu etti. Ama bu heyecan ve mutluluk, sınıftaki rahatlığı geri getirmemişti. Ne de olsa artık öğrenci değildim. Yılların azmini başarıyla sonuçlandıran Dr. Nazife Nihal İnce’ye kendisini yeni nesillerin hocası yapacak yeni başarılar temenni ediyorum. Sevgili arkadaşım seni bir kez daha tebrik ediyorum. Hayırlı uğurlu olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.