Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Peygamber Yolu sempozyumundan mesajlar

Özellikle hadis alanında yetişen âlimleri sebebiyle Evliya Çelebî’nin Küçük Buhara diye nitelediği Gaziantep’te gerçekleştirilen sempozyumda sunulan çok değerli konuşmalardan notlarımıza yansıyan cümlelerin bir kısmını sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. Hz. Ali’nin sen sözü tanı, sahibini tanımasan da olur meâlindeki sözüne uyarak ve yazı dizimizi uzatmamak için aktardığımız sözlerin sahiplerini zikretmeyeceğiz.

Tüm insanlığa gönderilmiş Evrensel Elçi olan Hz. Peygamber, mesajının tüm insanlığa ulaştırılması için yapılması gerekenleri layığıyla yerine getirmiş, kendinden sonra da bu görevi ifa konusunda ashabını yetiştirmiştir. Nitekim O’nun vefatından sonra ashab, Hz. Peygamberin Ey insanlar! Sözlerimi iyi dinleyin ve anlayın. Burada bulunanlarınız, burada bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsınlar emrini yerine getirmek için, o günkü imkansızlıklara rağmen dünyanın dört bir yanına dağılmışlar ve insanlığı Hak Dinin mesajlarıyla tanıştırmak için yapılması gerekenleri yapmışlardır. Asya’dan Afrika’ya, ulaşabildikleri her yere bir daha geri dönmemek üzere gitmişler ve oralarda karar kılmışlar ve mesajı ulaştırdıkları o yerlerde vefat etmişlerdir. Bugün, yüz binden fazla olan sahabenin yalnızca yirmi bin kadarının mezarı Mekke ve Medine’de bulunmaktadır. 94 yaşlarında Hz. Eyyub el-Ensarî’yi Kostantıniyye’ye getiren, kadın başına Hala Sultanı Kıbrıslara getiren, Ukbe b. Nafileri Afrika içlerine, bir kısım sahabîyi ta Çinlere kadar götüren ruh, bu ruhtur. Bugün bu ruha, dünden daha fazla ihtiyacımız var. Zira hakikata susamış vaziyette olan insanlık, kendilerine hak mesajı ulaştıracak Peygamber yolunun yolcularını beklemektedir.

Buna rağmen, Evrensel Dinin günümüzdeki temsilcileri olan Müslümanlar, dinin bütünüyle hayata geçirilmesi ve layığı ile insanlığa ulaştırılmasını gerçekleştirecek etkin ve yeterli ilim adamı yetiştirme sorumluluğunu, tam olarak yerine getirememiştir. Bunun için hepimize görev düşmektedir. Ümmetin bela ve sıkıntılarla sarsıldığı şu dünyada, hiçbir şeyden çekinmeden, hakkı bütünüyle haykıracak peygamber varisi ilim adamlarına şiddetle ihtiyacımız vardır.

İnsanlığın bütününü ve bütün yönlerini kuşatacak bir dirilişe ihtiyacı var. Bu diriliş İslam’ insanlığa sunacak yetkin âlimler eliyle gerçekleşecektir.

Yaşanan sosyal problemlerin çözümünde şu iki temel unsur çok önemlidir: Rahmet-muhabbet ve adalet. Rabbimizin cemâl ve celâl sıfatlarının tecellisi olan Sevgi-Rahmet ve Adalet Medeniyetinin hakim kılınması için çalışmalıyız.

İslam, kardeşlik dinidir. O, Hz. Peygamberin eliyle, Mekke’de yıllardır süren Ficar savaşlarıyla birbirinin kanını döken, Medine’de Buas harplerinde birbirini kıran insanları kardeş yapmış ve onlarla bir kardeşlik medeniyeti kurmuştur. Bugün bizim Müslümanlığımız neden İslam Dünyasını kardeş kılmamıştır, sorusuna cevap aramamız gerekmektedir. Din anlayışımızı ve beraberinde kardeşlik ruhumuzu gözden geçirmemiz gerekir. Yüce Rabbimiz, daha Kitabının başında, Bizleri dosdoğru yola eriştir duasını bize talim ederken, yanlış ve eksik anlaşılmasın, herkes kendine göre yol/din tanımı yapmasın diye Sırat-ı Müstakîm’i tanımlamış ve o yolun, kendilerine nimet verilen peygamberlerin yolu olduğunu, asla azıp saparak gazaba uğrayanların yolu olmadığını beyan etmiştir. Kur’ân’ın bu mesajından alacağımız çok şey vardır. Herkes kendince bir yol/din tanımını bir kenara bırakıp Allah ve Rasülünün istediği yola girmeli ve o yolu bayraklaştırmalıdır.

Bugün dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların büyük ölçüde uyguladıkları Peygamber sünneti, aynı şekilde besmeleyle yiyip içen, birbirlerini Allah’ın selamı ile selamlayan, benzer şekilde oturup kalkan, benzer duyguları paylaşan, aynı hedeflere koşan, aynı dualarla Yüce Allah’a içini döken Müslümanlar olarak birbirimizle kardeş olmamızı sağlamaktadır.

Ne var ki bizler kaynaklarımızın zevâid sünnetler dediği sünnetler ve onların tefarruat kabilinden tartışmalarıyla daha çok ilgilendik ve oyalandık. Sünnet-i Hüdâ ile hidayeti bulma ve hidayette kalma konusunda aynı başarıyı sağlayamadık.

Şayet bizim Peygamber ve Sünnet anlayışımız, Müslümanlar olarak aramızdaki ırkçılığı, mezhepçiliği, içerisine düştüğümüz ayrılıkları gayrlıkları, diktatörlükleri, zulüm ve haksızlıkları, zengi kaynaklar içerisinde yaşadığımız fakirlik ve açlığı ortadan kaldırmıyorsa, Peygamber anlayışımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir. Peygamberimizin hadislerini Eczacılık yöntemiyle değil, doktor yöntemiyle okumalıyız. Hac ibadeti esnasında Hz. Peygamberin Hacer-i Esvedi Öpme Sünnetini yerine getirirken, adam döven, Ka’be’nin etrafındaki müminlere eziyet ve hakaret eden Müslümanlar olmaktan kurtulmalıyız.

Biz Türkler, Kur’ân’ı-Sünneti, kitaplardan okuyarak Müslüman olmadık. Biz sergilenen Müslümanlığı örnek alarak Müslüman olduk. İlk dönemden itibaren pek çok toplum da böyle Müslüman oldu. Bu yüzden bizler de insanlığı, yaşayacağımız İslam ile tanıştırmak zorundayız. Zira en etkili ve kalcı tebliğ, hâl yoluyla yapılanıdır.

Allah Rasülü, tarihin en büyük değişim önderidir. Onun bu önderliğinden insanlığın alacağı çok şey vardır. Muhammed İkbal, Müslüman Eski Dünya ile Yeni Dünyanın kavşağında durur, o yaşadığı Eski Dünya ruhu ile gelecekte inşa edeceği Yeni Dünyayı temsil eder, der.

Bugün çevremizdeki bazı insanlar, Kur’ân ile Sünnetin arasını ayırmak istemektedirler. Oysa bu Allah ile peygamberinin arasını ayırmaktır. Halbuki ne peygambersiz Kur’ân doğru anlaşılır ve ne de Kur’ân’sız peygamber anlaşılabilir. Gerçek Müslümanlar olarak kendi görüşlerimizi Kur’ân ve Sünnete söyletme yanlışından kurtulup, Kur’ân ve Sünnete göre söyleyenlerden olmaya çalışmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.