Pasifik’ten Gazze direnişine düşen gölge

Pasifik’ten Gazze direnişine düşen gölge


Son bir haftadır yaşadıklarımız sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçti…

Bir gemi yola çıktı ve dünya da bu gemiyle yeni bir yola girdi sandık…

Daha da önemlisi…O dünyayı değiştireceğini sandığımız gemide kardeşten öte dostlarımız, arkadaşlarımız vardı…

Bizler yine de onların sağ salim dönmüş olmalarına sonsuz şükrediyor, şehitlerimize Allah’tan gani gani rahmet diliyoruz…

Gemidekiler;  bu “yüreği pusatlı delikanlılar”, bu “Fatih’in torunları”, bu “Çılgın Türkler”, bu “Ali soylular”,  bundan sonra da pek çok güzel sıfatlarla anılacak bu Mavi Marmara’nın umuda doğru yol alan  yolcuları, Arap  yönetimlerin yıllarca ve   miyarlarca dolar harcasa da yapamayacağı bir şeyi yapmışlar, Gazze’de yaşanan insanlık dramına  tüm dünyanın dikkatini çekmişlerdi, canları pahasına da olsa…

Oraya gidenler beşyüz samimi inanmış adamdı…

Onlarla dün olduğu gibi bugün de gurur duyuyoruz….

Ancak memlekete dönüşten sonra bir takım çevrelerden gelen açıklamalar yolculuğa dair hayal kırıklıklarına yol açacak cinstendi.

Adeta kolumuzu kanadımızı kıran açıklamalardı…

Bu haklı davanın, bu haklı girişimin “meşruiyetinin” sorgulanması için zemin hazırlanması, birilerinin eline koz vermesi ötesinde ne anlam taşıyordu bu açıklamalar?

Haksızlık karşısında her zaman mazlumların sesi olan Hakan Albayrak’ın, yıllardır ezilenlerin yanında yer almasına, İslam ümmeti için verdiği mücadeleye, onlarca kez ölümle burun buruna gelmesine; yeryüzü maceramızda iyi ki var dediğimiz Ebubekir Kurban’ın,  nerede sızlayan bir mazlum yüreği varsa koşa koşa gitmesine, merhem olmaya çalışmasına ve diğer aktivistlerin yardım girişimine  halel getirmekten başka ne anlam taşıyordu?

Bu cümleler “sonunda zalimler kazanacak, siz isterseniz on binlerce şehit verin”… anlamına gelen, umudumuzu baltalayan  ifadelerdi sanki…

Nereden geldi bu açıklamalar?

İlki çok uzak bir diyardan, ama çok yakından bir sesti…

Diyalogculuk adına tüm dünya devletleriyle ve dinleriyle sarmaş dolaş olmayı salık veren bu ses, Gazze gemisi için de beylik bir  yorum yaptı.

Açıklama gerçekten bomba etkisi yarattı…

Bu sözler belki de Mavi Marmara’ya atılan bombalardan daha etkiliydi..

Pasifik’ten Gazze direnişine gölge mi düşürülmeye çalışılıyordu?

Ne deniyordu bir Amerikan gazetesine verilen mülakatta,  “IHH’nin politik bir amaç güdüp gütmediğini söylemek kolay değil.”

Yani insani değil, İslami bir yardım amacını güdüyordu bu hareket…

Bu bir ihbar niteliği mi taşıyor, yoksa ben mi böyle anlıyorum?

Devam ediyor mülakat…

“ Derneklerimiz Gazze'ye yardım götürmek istediği zaman onlara İsrail'den izin almaları gerektiğini söylüyoruz..”

Demek ki, İsrail’le baya bir diyalog gelişmiş Pasifik ötesinde….

Devam ediyor diyalog monologları…

''Anlaşma aramadan yardımı yola çıkarmak otoriteye başkaldırıdır”

Hangi otoriteye başkaldırıymış…

 İsrail’e…

Ama biz biliyoruz ki, bu otorite yalnızca İsrail devleti değil.

Peki  bu otoritenin adı?

Bu otoritenin adı:  İsrail Kuruluşu…

Evet, İsrail bir devlet değil, bir kuruluş, her ülkede, her millet içinde çöreklenmiş, ahtapot gibi sarmış  bir kuruluş…

Gazze’ye yardıma gidenler bu otoriteden izin almalılarmış…

Zulmü yapandan izin isteyen, “zulme uğrayanlara yardım götüreceğiz, bize izin verir misin” diyen,  çoktan bu otoriteye -zulme- boyun eğmiş sayılmaz mı?

İHH başkanı Bülent Yıldırım, yola çıkmadan önce yardımı götürmek  için aylarca İsrail’den izin almaya çalıştığını söylemesine rağmen sarf edilen yukarıdaki cümleler ne anlama geliyor?

Bu soruyu her makul insan kendine sorar diye düşünüyorum…

Ve yukarıdaki talihsiz açıklamaların ardından Gazze yardımının meşruiyetine gölge düşüren ikinci olay vuku buluyor…

İlk yardım gemileri Akdeniz sularında ilerlerken, İrlanda Bandralı gemide arıza çıkıyor…

Daha sonra yola çıkıyor bu gemi, bizimkilerin üstüne kabus gibi çöken İsrail askerlerinin saldırısından sonra….

Mavi Marmara’ya saldırı düzenleyen ve dokuz kişinin hayatına son veren canavarlar,   her ne hikmetse daha sonra yola çıkan İrlanda gemisi Rachel Corrie ‘de aynı vahşeti gerçekleştirmiyorlar…

İsrail Başbakanı  “barış aktivistlerinin gemisiyle, şiddet kullanan aşırılık yanlısı Türk teröristlerin organize ettiği nefret gemisi arasındaki farkı gördük..diyor…

Bu yaşananlar ve bu cümlelerle bir yerlere mesaj mı verilmek isteniyor?

İşin garip olan yanı ise;  İsrail’e kafa tutan, mangalda kül bırakmayan hükümet yetkilileri de, sonradan bu seslere koro halinde katılıyor.

Bir hükümet yetkilisi Pasifik’in ötesinden gelen O ses için “ Her zaman olduğu gibi doğruyu söylüyor. Her şart altında ve her şeye rağmen müspet hareket etmeliyiz. Ve bunun imkanlarını araştırmalıyız. Bunun için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Zulme uğrayabiliriz ama zalim olmayacağız. Hiçbir zaman zulmetmeyeceğiz.” diyor…

Kim kime zulmediyor, sayın hükümet yetkilisi?

Gazze gemisindekiler İsrail askerlerine zulüm mü etmişler ki, otoriteye başkaldırmak yanlıştır diyenlerin cümleleri üst düzey bir hükümet yetkilisi tarafından şirin gösterilmeye çalışılıyor…

Bu cümleler kanı kurumamış şehitlerin kemiklerini sızlatmaz da ne yapar?

O şehitler, bizler bu cümleleri duyalım diye mi şahadet şerbetini içtiler?

İnşallah orada dökülen kanlar, yalnızca birilerinin şehit kanlarını istismar etmesi için dökülmemiştir…

Adi bir siyasi oyunun komplosuna kurban gitmemiştir şehit Furkan…

İnşallah öyle değildir…

En azından ben buna inanmak istiyorum…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar