Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Paris notları

Beş günlük (11-15.08.2011) Paris gezimizden not defterimize düşen bazı notları sizlerle paylaşmak istedik.

75 bin metre kare alana kurulmuş, 15 milyon kitabıyla Bibliothegue kütüphanesi. Açılmış kitap şeklinde dört devasa kitap kulesinin içerisinde teknik donanımıyla okuyucularını-araştırmacılarını bekliyor. Sen nehrinin kenarında, devasa ağaçlarıyla ormanlık bir bahçenin kenarında. 15 milyon kitap. Bizim büyük kütüphanelerimizden İSAM’da iki yüz bin kitap, Süleymaniyye’de yüz binden biraz fazla kitap bulunuyor. İlahiyat Fakültelerinin en donanımlı kütüphaneye sahip olan ilahiyat kütüphanelerinde kitap sayısı yüz bini bulmaz… Bir zamanlar biz Müslümanların da varmış böyle büyük kütüphaneler. Bağdat’ta varmış, Kurtuba’da varmış, Türkistan’da varmış… Şimdilerde ise ilk emri oku olan bir dinin mensupları olan bizler okuma sorunu yaşıyoruz.

İnstitut du Monde Arabe/ Arap Enstitüsü. Sen nehrinin kenarında, bütün Arap devletlerinin katkılarıyla Paris merkezine yapılmış büyük bir merkez. 85 bin kitap bulunan zengin kütüphanesiyle dünyada Arapların da var olduğunu haykıran bir yapı. Biraz seküler, laik kalsa da.

Mosque de Paris/Paris Camii. Paris merkezine 1920 li yıllarda Cezayirli Müslümanlarca yapılmış, Afrika Arap mimarisinin özelliklerini yansıtan büyük bir camii. Mescidi, enstitüsü, konferans salonu, kütüphanesi, aşevi ile külliye şeklinde. Namaz vakitlerinde ve diğer zamanlarda sürekli ziyaretçileriyle şenlenen pırıl pırıl, civil civil bir güzel mabed.

Notre-Dame, dünyanın en büyük kiliselerinden biri. Mimarî güzellik ve ihtişamıyla Hıristiyanlık dininin varlığını ilan eden bir yapı. Sen nehrinin kenarında ve Paris merkezde. Kilisenin portalinde, diğer dış duvarlarında ve içerisinde taşa verilen şekil ve sayısız enva i çeşit heykelleri ve eşsiz resim tablolarını hayretle inceliyoruz. İncil sayfalarında anlatılan pek çok olayın taşa işlenen resim-heykellerle ifade edildiğini taşlarda görüyor-okuyorsunuz. Ne var ki içeri giren insanlar, İncil kahramanlarını canlandıran heykeller ve İncil sayfalarını sembolize eden resimlerdeki estetik özellikleri incelemekten, onların dini yönünü düşünmeye fırsatları kalmıyor. O eşsiz manzaralar karşısında dini hikayeler ve kahramanlardan çok resim yahut heykeli yapan ustalar putlaştırılıyor. Bunları görünce Yüce dinimizin resim ve heykele niçin sıcak bakmadığının ve yasakladığının hikmetlerini daha iyi anlıyoruz.

Normal binaların dış duvarları, meydanlar, saraylar, resmî binalar ve kiliseler akla hayale gelmedik heykel ve resimlerle dolu. Taşı konuşturmuş mimarlar. Katedrallerin dışı içi heykeltıraşların günlerce uğraşılarıyla yapılmış heykellerle dolu. İçeri giren insanlar, İncil kahramanlarını canlandıran heykeller ve İncil sayfalarını sembolize eden resimlerdeki estetik özellikleri incelemekten, onların dini yönünü düşünmeye fırsatları kalmıyor.

En önemli merkezler, Sen nehrinin kenarında ve çevresinde. Adamlar suyu en güzel şekilde ve son noktasına kadar kullanmışlar. Ulaşımda, hava temizliğinde, çevreyi güzelleştirmede, plaj olarak vb her açıdan değerlendirmişler. Nehrin kollarını şehrin merkezlerinden akıtarak. Ama tertemiz bir şekilde bunu başarmışlar.

Trafik sorununu büyük ölçüde çözmüşler. Yer altındaki kat kat metro hatlarıyla, en ücra köylerden geçen banliyö tren hatlarıyla, ara sokaklara giren tramvay hatlarıyla, konforlu toplu taşıma araçlarıyla. Biz, yaptığımız dört hantal ray ve kara trenle, yurdun dört bir yanını demir ağlarla ördük diye utanmadan türkü çağırırken adamlar gerçekten yurtlarının dört bir yanını demir ağlarla örmüşler. Paris’te metro çalışmaları 1900 yıllarında başlıyor, bugün yedi kat birbirini kesen metro hatları çalışıyor. Biz de ise, hala kara tren dumanını savurmakta, gecikmekte, hatta çoğu zaman hiç gelmemekte.

Paris merkezlerinde belediyeye ait yüzlerce bisikletle şehir merkezinde ulaşım rahatlatılmaya çalışılıyor. Kartlı sistemle kullanılabilen bu bisikletlerle hem insanlara spor yaptırılıyor, hem daha kısa zamanda ve kolayca varacakları yere ulaşmaları sağlanıyor, hem de trafik büyük ölçüde ekonomik bir yolla rahatlatılmış oluyor. Bol yağmurlu bir ülke olmasına rağmen hem de. Biz de bunlar fazlasıyla neden olmasın.

Havada kurulan uçak ağlarıyla. Büyük şehirlerde birden fazla hava alanı var. Uçaklar ülke içi ve dışı ulaşım için sürekli havalanıp iniyor.

Karayolu trafiğinde herkesin mutlaka duracağı stop çizgileri. Pek çok dönerli kavşakta trafik lambası yok. Herkes kurallara uyuyor, hakkına razı oluyor, trafik kendi seyrinde akıp gidiyor.

Yapılan devasa binalar, tünel, yol, kavşak ve metro istasyonlarını gördükçe hem imreniyoruz, hem de dünyayı sömürüp kendi ülkelerine yatırım yapmış olmalarını hatırlıyor ve hayıflanıyoruz. Kimbilir bu devasa yapılarda kaç milyon köleleştirilmiş insanın kanı, teri, hakkı var?!

Her şey insan merkezli planlanmış. İnsanın ayrı bir değeri ve yeri var. Yüce Yaratıcının değer verdiği insana onlar da değer vermiş. O’nun diğer yaratıklarına da öyle. Hayvanlara, çevreye, eşyaya vb.

Paris merkezin her yanı tarihî binalarla dopdolu. Kiliseler, saraylar, beş katlı eski tarihi evler. Dış görünüşleriyle göze hitap eden tezyinatıyla, geometrik şekillerle birbirini tamamlayan kompozisyonlarıyla, bir asır önce planlanan son derece geniş ferah yollarıyla, devasa ağaçlarıyla ve güzelim yeşiliyle dikkatleri çekiyor.

Paris banliyölerinden biri olan Arjontoloji’deki Mevlana camii. Mescidi, kütüphanesi, okuma salonu, lokali, düğün salonu, lojmanları, misafir odası, büroları ile külliye şeklinde son derece estetik güzellik ve donanımda bir camii.

Sanayi bölgesinde bulunan caminin tam karşısında Cumartesi gecesi saat üçlere kadar müzik eşliğinde, Pazar gündüzü saatlerce ve sesli olarak müzik eşliğinde ayin yapan Yahova şahitleri. Sesli, koro halinde söylenen ayin müzikleri, sesli olarak yapılan aminler ve danslar. Ne kadar canlı, heyecanlı, kendilerinden geçerek trans halinde yapılan hareketler. Buna karşılık bizim yaptığımız cansız, heyecansız cami vaaz ve diğer dini merasimler aklıma geliyor. Onlar batıl dinleri uğrunda, saatlerce süren bu kadar şevkli programlar icra ederken, hak dinin mensuplarının ruhsuz programlarla geçiştirmesi yakışır mı? Sesli okuma, zikir programları, cemaatin katılımıyla yapılacak sosyal faaliyetleri ne zaman camilerimizde gerçekleştireceğiz? Cemaatimiz ne zaman camide geçirdiği yarım saatlik zaman içerisinde sıkılmaktan kurtulacak? Onları sıkmayacak ve saatlerce sürecek albenili programları ne zaman icra edeceğiz? Neden bizim camilerimizde görsel sunumlu va’zlarımız yok, neden bizim camilerimizde dinî musikiyi en güzel şekilde icra edecek sesler yok, neden bizim camilerimizin etrafında çocuklarımızın huzurla vakit geçireceği oyun, okuma, dinî eğitim salonları ve onları tekrar camiye gelecek şekilde eğiten, avutan mürebbiyelerimiz yok?…

Tabi ki Paris gibi tarihî şehirler ansiklopedi gibi şehirlerdir, bir gazete yazısına sığmaz, ama biz amaçlı seyahate katkı olsun diye bunlarla yetinelim şimdilik. Yıllarca Fransa’da yaşadığı halde bizim dört günlük gezimizde gezdiğimiz merkezleri bile görmeyen kardeşlerimize de özellikle hatırlatmış olalım. Yeryüzünde gezin dolaşın da sizden öncekilerin halini ibretle görün…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum