"Oyuncular değişmiş ama sahne hep aynı"

"Oyuncular değişmiş ama sahne hep aynı"

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Zekeriya Mızırak 15 Temmuz öncesi ve sonrasını Memleket gazetesine değerlendirdi.

M. Ali Elmacı'ya konuşan Mızırak, "Stratejik bir coğrafyada yaşıyoruz dolayısıyla bu saldırılar hep olacak" derken, "1960 yılından 2016’ya kadar Türkiye 8–9 kere kırılmıştır. Senaryolar değişmiş, oyuncular değişmiş ama sahne aynı kalmış... Bir şey daha aynı kalmış o da; biz hep kaybetmişiz" hatırlatması yaptı.

-Türkiye üzerinde sürekli oynanan oyunların sebebi sizce nedir?

Ülke olarak çok zor bir sınavdan geçiyoruz. Belki de bu anlamda tarihe şahitlikte ediyoruz. Çok önemli bir ülkede yaşıyoruz. Stratejik bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu yüzden de çeşitli oyunlara, çeşitli zorluklara göğüs geriyoruz. Peki, neden Türkiye stratejik bir coğrafyada yaşıyor? Çünkü Avrupa ve Asya arasında geçiş noktasındayız, ama daha da önemlisi dünya enerji ve petrol kaynaklarının yüzde 73’ü bizim etrafımızda konuşlanmış, dolayısıyla Avrupa’nın ya da gelişmiş ülkelerin bu enerji kaynaklarına sahip olabilmesi, kullanabilmesi için olmasa olmaz tek unsur Türkiye. Bunu yakın tarihte de görebiliyoruz. Petrol ve enerji geçiş güzergâhı. Haritayı gözden geçirirsek kuzey bölümünde ırk ayrımcılığı olduğunu görmekteyiz. Türkiye 50 ülke ile ticaret yapmaktadır. 1,5 milyarlık bir nüfusla kardeş gibi oluyoruz. Böyle önemli bir ülkeyi yalnız bırakacaklarını, tek başına karar almasına izin vereceklerini düşünmüyoruz herhalde.

-15 Temmuz öncesi ve sonrası ile ilgili bir değerlendirme yapar mısınız?

                                                                                                                                                    Yıllar önce insanlar burada medeniyet kurmayı ön görmüşler. Birlikte yaşamayı yazı olmadan önce de başarmışlardır. Biz Mezopotamya'nın halen içindeyiz, o yüzden Türkiye, olayların doğrudan ve dolaylı olarak içindedir. 27 Mayıs 1960 yılında Türkiye ilk kez darbe ile tanışmıştır. 1970 yılında Türkiye muhtıraya uğramıştır. 12 Eylül 1980 yılında Türkiye bir darbe daha yaşamıştır. 1994 yılında ekonomik kriz yaşamıştır. 2001 yılında tekrardan bir ekonomik krizle karşı karşıya gelmişiz. 2007 yılında yine bir muhtıra, 2012 yılında gezi parkı olayları, 17–25 Aralık olayları yaşamıştır. Ve yakın tarihimiz 15 Temmuz darbe girişimi ile bazen muhtıralarla, bazen de algı zihniyetiyle bu ülkeye zarar vermeye çalışmışlardır. 28 Şubat’ı unuttuk, biliyorsunuz 28 Şubat darbesi post modern bir darbedir. Çünkü demokrasiye yine bir darbe var. 28 Şubat darbesi daha farklı yöntemlerle; gazetelerle, televizyonlarla yapılmıştır. Sonrasında, Türkiye ekonomik bir çöküntü yaşamıştır. Eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı aynı şekilde bir ekonomik çöküntü yaşardık. 1960 yılından 2016’ya kadar Türkiye 8–9 kere kırılmıştır. Senaryolar değişmiş, oyuncular değişmiş ama sahne aynı kalmış... Bir şey daha aynı kalmış o da; biz hep kaybetmişiz.

unnamed-015.jpg

-Türkiye'de mevcut ekonomiyi nasıl buluyorsunuz?

Türkiye ekonomisi son yıllarda çok ciddi mesafeler aldı. Ekonomide mutlak iyilik yoktur. Geçmişe göre pozitif bir noktadaysanız iyi durumdasınız anlamına gelir. Bütçemiz yaklaşık şu anda 506 milyar TL’dir. Biz de bunun, yaklaşık % 10’u yani 50 milyarını faiz harcamalarına veriyoruz.  Hakikaten bir ülkenin ekonomisinde olmazsa olmaz güvendir. Ve bu da şu anda bizim iktidarımızda da var.

-Ekonomide siyasi istikrar ne kadar önemlidir?

Güvene dayalı hem ekonomik hem de siyasi istikrarının devam etmesi, serbest piyasanın ve ekonominin lehine bir durumdur. Evet, Türkiye ekonomisi ciddi anlamda ilerledi ve gelişti. Bunları yatırımlarda görebiliyoruz, farklı ekonomik istatistiklerde görebiliyoruz. Siyasi istikrarsızlığın ekonomik büyüme açısından önemi, ülkelerin büyüme süreçlerine tarihsel bir açıdan bakıldığında, daha iyi anlaşılabilmektedir. Japonya ve Arjantin ekonomisi bu durum için iyi bir örnek oluşturmaktadır. 1960’lı yıllarda Arjantin ekonomisinde kişi başına düşen milli gelir Japon ekonomisinden çok yüksekti. Fakat aynı yıllarla başlayan ve Japonya’nın aksine, Arjantin’in siyasi tarihinde eksik olmayan siyasal şiddet, darbe ve istikrarsızlık, Arjantin ekonomisini Japon ekonomisinin çok gerisinde bırakmıştır.

-Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'nin notunu düşürmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Yukarıda söylediğimiz siyasi ve ekonomik istikrardan rahatsız olan kişiler var, biz bunları görebiliyoruz. Gelişmemizi engellemek için çeşitli oyunlar sergiliyorlar, bunun örneğini en son 15 Temmuz’da gördük. Yatırımların devam etmesi çok iyi. Bu çok önemli bir konu değil çünkü başka konularda Türkiye’ nin kredi notu başka konularda da değerlendiriliyor. Biz iki fondan yatırım yapılabilir notunu almıştık. Moody's bize zaten yatırım yapamaz notunu vermişti. Şu anda sadece bir fondan yatırım yapılabilir notunu alıyoruz. Türkiye’nin şu anda kredi risk primi 252 puanda. İlk olarak notumuzu S&P 20 Temmuz’da, sonrasında ise 23 Eylül’de Moody's bizim kredi notumuzu düşürmüştür. Gerekçesi ise darbe girişiminden sonraki siyasi iktidarlıksızdır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, “Şu anda biz S&P’nin üyesi değiliz. Üyesi olmadığımız bir kurum nasıl olur da hakkımızda böyle bir açıklama yapabilir?” demişti. Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi Moody's'in açıklamaları da tamamen siyasidir.                                                                              

-Mevcut şartlarda Türkiye’nin bütün bu sorunlarla baş edebilecek gücü var mı?

Öncelikle Türkiye büyük bir ülke. Siyasi, ekonomik bir hedef koymuş ve 2023-2053-2071 hedefine kilitlenmiş bir ülkeyiz. Tabi ki meyveli ağacı taşlayacaklar. Biz de bunları göz önünde bulundurarak daha çok çalışacağız. Türkiye, bütün bu sorunlarla baş edebilir. Önemli olan kaliteli insan yetiştirebilmemiz, bilgiyi ürüne çevirebilecek işgücü yetiştirebilmemiz de önümüze koyduğumuz hedeflerimize ulaşmamızda en büyük etken olacaktır.

Röportaj-M. Ali Elmacı