M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

Otoriter Baba haddimizi bildirdi

Bir şekilde Türkiye’de yaşıyorsanız politik psikolojiyle de ilgilenmek zorunda kalıyorsunuz. Öyle bir kenarda oturup kendi kişisel olgunluğunuzla ilgilenip, filmlerde gördüğümüz dağlara çekilmiş rahiplerin yaptığı gibi halvet manzaraları bize uzak. Eskilerde olmuş. Güçlü ve istikrarlı halkıyla bütünleşmiş devletlerimiz olduğu dönemlerde.

Bugün artık ne gözünüzü ne kulağınızı ne de diğer algı araçlarını kapatamayacağınız bir dönem. Gözünü kapatsan kulağın işitiyor. Cebindeki paranın akibeti hava durumu gibi ilgiyle takip ediliyor. Öyle olunca da özellikle ülkeyi yönetenlerin ağzını açmasıyla birlikte daha ilk kelimeye geçmeden nefesiyle başlıyor hareketlilik. Günlük olayların akışına kapılmamaya özen gösterenlerdenim. Düşünce dünyamıza filtre etmeden almamamız gerektiğini düşünenlerdenim. Yine de öyle olması gerektiğini düşünüyorum hala. Bu dikkatinizi bir şeye çekmek istemediğim anlamına gelmez. Pazartesi öğleden sonra insanların yüzlerine baktım. Dışarıda, yolda televizyonda. Herkesin suratı asıldı birden. Anayasa Mahkemesinin kararı insanların yüzlerini astı. Çoğu insan farkında olmadan yaptı bunu. O gün kavgalar arttı. Sadece insanların değil her şeyin yüzü asıldı. Negatif bir elektrik yayıldı hemen etrafa. Tabiat etkilendi mi? Bahar yoluna devam ediyor mu? Evet.

Neden insanların suratları asıldı.

Yok sayıldı insanlar. Adam yerine konulmadıklarını fark ettiler hızlıca. İncindiler. Bildikleri tanıdıkları bir durum olmasına karşın belki bir daha olmaz umutları vardı. Kırıldı. En çok ihtiyaç duydukları değer görme, değerli olma, önemsenme, fark edilme ve adam yerine konma ihtiyaçları belirleyici olmanın getirdiği yeni bir özgüvenle karşılanıyor gibiyken tokadı yediler. Abartma dedi otoriter baba. Otoritenin kimde olduğunu hatırlattı sertçe. Tıpkı ergenlik döneminde olduğu gibi. Özerklik arayışında, yeni bir kimlik arayışındaydı oysa. Bu dönemde otoritenin biraz toleranslı olması ve tebasını anlayışla karşılaması gerekiyordu. Olmadı. Bu davranışın ardından iki türlü karşı davranış gelişir veya ikisinin karışımı. Ya uyguncu çocuk. Korkudan uyumluymuş gibi görünen ve pasifçe direnen ve fırsat bulduğu ilk anda tepesine inmeyi bekleyen. Ya da asi çocuk. Mantıklı mantıksız, doğru yanlış her şeye hayır diyen. Kendini dayatan. İki türü de farklı karışımlarda göreceğiz bence. Birinci daha yaygın olsa da.

Girişimci ya da özerk olduğunuzu hissederek bir şeyler denemeye kalkıştığınızda kendi ebeveynlerinizden, okuldaki öğretmenlerden, mahalledeki otoritelerden tokat yiyip azarlandığınızı ve haddinizin, yerinizin sınırınızın sertçe hatırlatıldığı zamanları hatırlayın. Hissettikleriniz aynısıdır. Eğer bir de yapılan had bildirmeler yanlış yorumlardan haksız önyargılardan kaynaklanmışsa dayanması ve hazmedilmesi çok zor olur. Uzun yıllar içerde hazmedilmeden kalır ve ruhsal yapı patinaj eder durur. Kişiliği bozar bu zorlamalar. Olgun ve sağlıklı bir kişiliğin gelişmesini mümkün kılmaz. Sosyopatlar, psikopatlar, hareketsiz, uyuşuk yapılar, pasif agresif öfke çuvalları yayılır etrafta. Bir de benzer şartlarda yetişmiş ve zihinleri babalara benzer olanlardan azar işitirler: bak gördün mü kızdırdın babanı suç senin, ses çıkartma, karşılık verme, özerk olma,suç tamamen senin, sanki babanı bilmezmiş gibi. Çocuk ama yalnızken öyle demiyordunuz der onlara hani bana hak veriyordunuz ve ikiyüzlülüğü de öğrenmiş olur. Güvende olmak isterse arkadan konuşup yüze gülmesi gerekiyordur.

Bir de belirsizlik. En zorlayıcı ve tolere edilmesi  zor sorulardan birisi. Şimdi ne olacak? Bir de buna cevap bulma çabası.

Yorucu ve sağlıksız bir aile Türkiye. Ebeveyn katı ve inatçı. Anlayışsız. Esnek olmayan demode olmuş kurallarından vazgeçmiyor. Etik olmayan değerleri var. Çocukların özerkliğine müsaade etmiyor. Çocukların kendi kişiliklerini oluşturma çabalarına destek vermiyor. Sen bilmezsin ben bilirim diyor. Senin için neyin faydalı neyin faydasız olduğuna ben karar veririm diyor. Senin aklın ermez diyor çocuklarına. Ailenin komşularıyla ve etrafla ilişkileri bozuk. Geçimsiz. Sevgi yok. Üretmek yok. Sevgisiz katı ve otoriter bir yönetim var aile içinde.

Bu ailenin yöneticileri, ebeveynleri yaşlılıklarında sıkıntı çekecekler. Aile diye bir şey kalmayacak bu gidişle. Çocuklar büyüyor çünkü. Onlar da yaşlanıyor. Güçten takatten kesiliyor. Belki huzurevi bile bulamayacaklar. Bir terapiste gitseler bari vakit geçmeden.

Bu çocuklar nasıl teselli edilir. Sabır telakkileriyle mi? Yanlarında şefkatli büyüklerle mi? Ya da yaşadıkları acıyı neyle hafifletebilirsiniz? Çok zor. Muhtemelen kendi içinde yalnız ve öfkeli olacaklar. Veya mutluymuş gibi maskelenecek ve sahte benlik geliştirecekler. Ulak filmini hatırlayalım. Kendileri olmalarına müsaade edilmeyen insanlar ne yaparlarsa onu yapacaklar. Biz yine de gözümüzü ve kulağımızı evrensel sözlere açalım. Hesabı en iyi yapana sığınalım. Bahardan vazgeçmeyelim. Hz Mevlana’nın dediği gibi

Peygamber, “Dostlar, bahar serinliğinden sakın vücudunuzu örtmeyin.

Çünkü bahar rüzgârı, ağaçlara nasıl tesir ederse sizin hayatınıza da öyle tesir eder dedi.(1.2046. Mesnevi)
www.pozitifdegisim.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum