Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Oruçla İlgili Bazı Kavramlar

Hz. Peygamber: “İnsanlar, vakti gelince iftar etmekte acele ettikleri müddetçe, hayırlı olmakta devam ederler”1 buyurmuşlardır.Ramazan orucu Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretinin ikinci yılında farz kılındı. İşte o tarihten itibaren Müslümanlar her yıl ramazan ayının gelmesiyle birlikte manevi bir iklimin havasını teneffüs etmeye başlarlar. Hayatları değişir. Atâlet yerine hareketlilik gelir. Evvelâ, iç dünyalarımızda bir hazırlık başlar. Gönüllerimizde başlayan arınma duygusu, evlerimize, iş yerlerimize, sokağımıza ve çarşılarımıza, kısaca hayatın her alanına taşınır. Hem irfanî hayatımızda ve hem de ekonomik hayatımızda bir canlanma, bereketlilik meydana gelir. Bu, hiçbir kimsenin zorlaması veya baskısıyla değil, tamamen gönülden gelen bir coşkuyla yapılır. İşte bizi böyle bir değişime zorlayan Oruç ayının manevî zenginliği olduğuna göre, bu konuşmamızda, Hz. Peygamberin hadislerinden yola çıkarak oruçla ilgili olarak bilmemiz gereken bazı kavramlar üzerinde duracağız:Oruç nedir? Din dilinde oruç, ibadet niyetiyle, ikinci fecirden yani, tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve cinsel yakınlıktan nefsi men etmektir.2 Şayet oruçlu olduğumuz halde unutarak yer veya içer isek, oruç bozulmaz. Oruçlu olduğumuzu hatırladığımız andan itibaren orucumuza devam etmeliyiz.İmsâk ise, nefsi yemeden içmeden ve şehevî arzulardan, kısaca orucu bozan hallerden men etmek anlamına gelir. İmsâk vakti, her ilimiz için belirtilmiştir. İmsâk vaktinin girmesiyle birlikte, oruç süresi ve o zaman diliminde yasak olan şeyler başlar. İmsâk kavramının zıddı, iftardır. Hiç oruç tutmamak bir iftar olduğu gibi, güneşin batmasından sonra da orucu açmak da bir iftardır. Akşam ezanı okunur okunmaz akşam namazından önce, iftarımızı açmak, dinimizde güzel bir davranış olarak kabul edilir. Sebebi, oruç halinin namazda kalbin huzuruna engel olmamasından dolayıdır. Bir de bedenimize kuvvet gelir, ibadete karşı daha iyi hem bedeni ve hem de rûhî açıdan canlılık kazandırmış oluruz.İnsanın hayatında yaptığı bazı maddî ve manevî fedakârlıklar vardır. Bunlara “değer biçmek” imkansızdır. O, madde ile ölçümü mümkün olmayan ancak yaşanarak manevî anlamda anlaşılan bir durumdur. Bir görev yerine getirildiğinde bu durum ortaya çıkar. İşte, sırf Allah emrettiği için O’nun hoşnutluğunu kazanmak adına tutulan oruç görevinin bittiği anda yapılan iftar ânı bu hazzın, bu coşkunun tarifi mümkün olmayacak bir düzeyde yaşandığı bir zaman dilimidir. Her nerede bulunuyorsak, şehir, köy, kasaba vs. özellikle iftar vakti yaklaşınca, sosyal hayatta bir acelecilik, bir hareketlilik, bir hızlı yaşam biçimi sarar insanları.. Herkes bu atmosfere katılır. Evlerde de aynı telaş yaşanır. Sofralara bir bereket gelir. Herkeste bir iftar heyecanı, doruk noktasındadır. Dinî hayat açısından özellikle çocuklarda dinî duygunun şekillenmesinde bu heyecan atmosferinin yaşanması çok faydalıdır. Mazereti olmayan her Müslüman oruç tutmakla, dinî sorumluluğunu yerine getirmenin sevinç ve mutluluğunu doyasıya yaşamalıdır. Adeta iftar, oruç görevini yerine getirmenin bayramı gibi bir şeydir. Aile ve toplum hayatında “iftarın” sevinç, haz ve mutluluğunu kelimelere dökmek zordur. O ancak, yaşanarak anlaşılır.Hz. Peygamber: “İnsanlar, vakti gelince iftar etmekte acele ettikleri müddetçe, hayırlı olmakta devam ederler” 3 buyurmuşlardır.Sahabe kadınlarından Ebû Atiyye (r.a) anlatıyor:Mesrûk ile birlikte, Hz. Ayşe’nin yanına geldik ve dedi ki: “Ey müminlerin annesi! Hz. Muhammed’in ashâbından iki kişi vardır ki, bunların her ikisi hayra önem vermemezlik etmezler. Fakat biri iftarda acele ettiği gibi, akşam namazını kılmakta acele eder. Diğeri de hem iftarı hem namazı geceye bırakır.” Bunun üzerine Hz. Ayşe:“Hangisi iftar ve namazda acele ediyor?” diye sordu. “Abdullah İbn Mes’ûd” dedik. Bunun üzerine o, “Allah’ın elçisi Hz. Muhammed de öyle yapardı” dediler.4 Bu olay bize, Hz. Peygamberin ramazan hayatıyla ilgili bir yanına ışık tutmaktadır. O, önce iftar edip, sonra da akşam namazını kılmaktadır. İftarı acele etmek, namazı iftar sonrasına bırakmak da Onun bir adetidir. Biz de aynısını yapabiliriz. Çünkü namaz, mü’minin mi’racıdır. Kulun bütün benliği ile Allah’a manen yükselmesinin bir adımıdır. Mümkün olduğu ölçüde namazda dikkatimizi yoğunlaştırmamız gerekir. İftarı, akşam namazından önceye almanın hikmeti, yararı da budur.Hz. Peygamber (a.s), akşamleyin iftar açarken şu duâyı yaparlardı: “Allah’ım! Senin hoşnutluğun için oruç tuttum, sana iman ettim, sana güvendim, senin rızanla orucumu açtım, Ramazan-ı şerîf ayının yarınki günü orucuna da niyet ettim. Artık benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla. Ey bağışlaması bol olan Rabbim! Beni, annemi, babamı ve bütün müminleri kıyamet gününde bağışla!” Bu şekilde duâ edilmesi peygamberimizin sünnetidir. Biz de bu sünnete uygun bir şekilde duâ etmeliyiz.İftarı, varsa hurma gibi tatlı bir şeyle, yoksa su ile açmalıyız. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde: “Sizden biriniz iftar ettiği vakit, hurma ile iftar etsin. Çünkü hurma berekettir. Hurma bulamayan da su ile iftar etsin. Zira su temizleyicidir”5 buyurmuşlardır. Bu hadiste hurma ve suyun özelliklerinin zikredilmiş olması, gerçekten anlamlıdır. Peygamberimizin yaptığı gibi bizler de hurma gibi tatlı bir şey ya da su ile orucumuzu açmalı, iftar etmeliyiz.Geceleyin oruç için yenilecek yemeğe de “sahur yemeği” adı verilir. Bu konuda Hz. Peygamber (a.s), “sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır”6 buyurmuşlardır. İnsanın, ertesi günü bedenî ve fikrî açıdan güçsüz ve zayıf düşmemesi için sahura kalkıp, helâl olan bir şeyler yiyip-içmesi, güzel dinimizde tavsiye edilmiştir. Bir başka hadiste sevgili peygamberimiz: “Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucu arasındaki fark, sahurda yemektir”7 buyurmuşlardır. Sahabeden Zeyd b. Sâbit anlatıyor:Hz. Peygamberle birlikte sahur yemeği yemiştik. Sonra o, sabah namazı kılmaya kalktı. Ezan ile sahur arasında ne kadar zaman geçti diye sordum. “Elli âyet okuyacak kadar” dediler. 8 Bu hadisten öğrendiğimiz kadarıyla, sahur yemeğini imsâk vaktinin girişine kadar geciktirmek de dinî açıdan bir sakıncanın olmadığı anlaşılıyor. Zaten sahur yemeğinin amacı, gündüz tutacağımız oruç için enerji depolamaktır. Unutmayalım ki, sahur kelimesiyle seher kelimesi aynı kökten gelir. 9 Seherlerle sahurlar birleştirilmelidir. Kur’an’da müminlerin özellikleri arasında; “sabreden, sözünde ve davranışlarında doğru olan, gönülden kulluk eden, sahip olduğu servet ve ilim gibi değerleri karşılıksız olarak insanlarla paylaşan kimselerden söz edilirken bir de seherlerde Allah’tan bağışlanma dileyen kimselerden bahsedilir.10 O halde seherlerde bir Müslüman gönüllü ve içtenlikle, Kur’an okuyarak, gece namazı olan teheccüt gibi nafile veya kaza namazları kılarak, Allah’tan günahlarının bağışlanması için af dileyerek manevîyatını kuvvetlendirirken; sahurda ise, bedenînin kuvvetini artırmak için sahur yemeği yemelidir. Böylece seher ve sahur birleştirilirse, madde ve mana kaynaştırılmış olur. Herhalde ramazan ayının bereketi de bu olsa gerektir.Ne mutlu sahurları, seherlere ayarlı olanlara!..Dipnotlar1.Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî.2 İsfehânî, Râgıb, el-Müfredât, İstanbul, 1989, s. 428.3 Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî.4 Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî5 Ebû Davud, Tirmizi, Neseî.6 Tirmizî ve Neseî.7 Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî.8 Buhârî, Müslim, Tirmizî.9 bk. İsfehânî, el-Müfredât, s. 332.10 bk. Âl-i İmrân 3/17.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.