Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Oruç ibadetinin bize öğrettikleri

İmsaktan iftara, yemeden içmeden ve cinsellikten kesilme demek olan oruç ibadeti, melekleşmenin bir göstergesidir. Oruçla Müslüman, süflî tutkulardan ulvîliklere yücelir. Oruçla nefisler dizginlenir ve terbiye edilir. Oruç tutarak istediğimiz zaman nefsî isteklerimize son verebileceğimizin talimini yaparız. Acıktığımız halde yememeyi, susadığımız halde su içmemeyi öğreniriz. Tüm bunları Yüce Rabbimiz emretti diye yaparız.

Oruç ibadetiyle, Ramazan’da ve diğer zamanlarda Rabbimizin emirlerini tutmayı, yasaklarından kaçınmayı öğreniriz. Oruç yalnızca midenin aç ve susuz kalması olmadığına göre, onu bütün organlarımıza tutturarak gerçek anlamda oruç tutmuş oluruz. Gözümüzü, kulağımızı, elimizi ayağımızı haramdan koruyarak onlara oruç tuttururuz. Beynimizi ve gönlümüzü kötü düşünce ve niyetlerden arındırarak onlara oruç tuttururuz. Aksi takdirde yalnızca midenin aç ve susuz kalması, bizi gerçek oruca götürmeyecektir. Hadiste buyrulduğu gibi: Nice oruç tutanlar vardır ki, onlara tuttukları oruçtan yalnızca aç susuz kalmaları kalır!

Elbette imsak vaktinden iftara kadar aç susuz kalan kimse oruç borcunu ödemiş olur. Ancak tuttuğu ibadetten azami ölçüde yararlanmış olmaz. Şöyle örnek verebiliriz: Bir mescidde aynı imamın ardında, aynı süre içerisinde, aynı namazı kılan bir saf cemaatin hepsi, namazın bitiminde aynı sevabı almazlar. Hepsi namaza kendini verdiği kadar sevap kazanır. Namazda ne kadar Huzurda olduğunun bilincinde olmuşsa, ne kadar dünyalıklardan kopup Huzurda duruşun farkına varmışsa o ölçüde namazdan istifade etmiş olur. Peygamberimizin dediği gibi; kişi namaz kılar, kıldığı namazdan ya onda bir, ya dokuzda bir, ya sekizde bir, (…) ya yarım, yahut tam sevap alır. Ne kadar gariptir değil mi? Aynı sürede, aynı vakit namazını, aynı imamın ardında kılacağız, aynı eforu sarf edeceğiz, fakat sonuçta alacağımız sevaplar/ücretler farklı farklı olacak!

Aynı durum oruç için de geçerlidir. Hepimiz aynı Ramazan içerisinde ve aynı sürede oruç tutuyoruz. Ama iftar ettiğimizde hepimizin hak ettiği sevaplar aynı olmayacaktır. Herkes ne kadar oruca kendini vermişse, ne kadar bütün organlarıyla orucunu tutmuşsa,  o ölçüde sevabını alacaktır. Bir hadiste Peygamberimiz şunları söyler: Sizden biri oruçlu iken kötü söz söylemesin! Biri kendine sataşacak olursa/onu günah minderine çekecek olursa, ona ben oruçluyum’ deyiversin!

Şimdi bu nebevî tavsiye üzerinde birazcık düşünelim: Ramazan’da ağız dalaşına girdiğimiz bir Müslüman kardeşimize ben oruçluyum demek neyi değiştirecektir? Biz ona böyle dediğimizde, belki de o bize şunları diyecektir: Ne yapalım oruçluysan, benim için mi oruç tutuyorsun, hem biz de oruçluyuz! Belki de kavga daha da kızışacaktır.

Halbuki oruçlu mümin, öncelikle kendi nefsine söylese bu nebevî cümleyi. Ben oruçluyum diyebilsek kötü söz söylemek isteyen dilimize, ben oruçluyum diyebilsek kötülük yapmak isteyen beynimize, ben oruçluyum diyebilsek harama uzanmaya kalkan elimize! Bunu söylerken bu organlarımıza, ey dilim, elim, beynim! Ben Rabbimin emrine uyarak oruç tuttum, aç susuz olduğum halde kendimi tuttum, yemiyorum içmiyorum. Şimdi siz beni Rabbimin emrini çiğnemeye davet ediyorsunuz, hayır ben oruçluyum ve kendimi tutacağım!

İşte biz bu şekilde kendimize ben oruçluyum diyebilirsek, karşımızdaki de kendi nefsine ben oruçluyum diyebilirse, iki taraf da günaha karşı kendini tutacak ve oruç müminleri istikamette tutmuş olacaktır. Demek ki öncelikle gönlümüze ve beynimize oruç tutturabilmektir.

Ne mutlu, günah davetleri karşısında kendine ben oruçluyum diyebilenlere!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.