Neleri Veremedik?

Geçen hafta acı bir haber aldık. Adana’da görev yapan İhsan Ağca kardeşimiz, okulundaki bir öğrencisi tarafından bıçaklamış. Benzeri bir olay, dört yıl kadar önce Elazığ’da olmuştu. Orada da Bilal Çolak kardeşimiz, benzeri bir saldırıya maruz kalmıştı.

                Bu saldırılar çok da önemsemedi. Medyada adi bir olay olarak yer aldı. Adliye, yaşının 18 den küçük olması gibi hafifletici sebeplere baktı. Zira büyütülmemesi gereken basit bir çocuk(!) işiydi. Yetkililerin dikkatini bile çekmedi. Gelecek için buna ait planlamalar yapılmadı, sebebi irdelenmedi. Suçlu gene aynı adreste mukimdi… Öğretmenler, eğitimciler… Yanlışlıkla öğrencisine dokunan öğretmen olsaydı, arka arkaya açıklamalar gelirdi.

                Nerede hata yaptık? Neleri eksik bıraktık da arkamıza böylesi nesli miras olarak bırakıyoruz? Bu çocuklar uzaydan mı indi? Bunların anne- babası, yakınları, toplumu, eğitenleri… Niçin böylesi bir muameleye maruz kalıyoruz? Suç üzerinde bizim etkimiz ve etkinliğimiz nedir? Müsaade ederseniz, bu sorular için cevap bulma çalışacağım.

                “Büyüğüne saygı, küçüğüne sevgi göstermeyene bizden değildir.” Buyuran bir peygamberin ümmeti olarak, çocuklarımıza saygılı olmayı öğretemedik. Aslında onlar, bırakın öğretmenin canına kast etmeyi, önünden geçmeye ar edeceklerdi. Ama saygının eksik kaldığı bir gençlik bizim ürünümüz. Sadece öğretmen değil, sokakta anne- babasına olmadık şeyleri söyleyen nesli kim yetiştirdi?

                Biz onlara şefkat ve merhamet hissi veremedik. Oynadıkları oyunlarda bile öldürdükleri adam sayısıyla puan kazandılar. Acımadan vurma ve bununla hayatta kalma hırsıyla doldular. Hep güçlü balığın zayıf balığı yuttuğu teziyle büyüdüler.  Acımak ve rahmet kanatlarına sermek yerine, anne- babasını bile dövecek- incitecek nesiller türettik.  

                Onlar, sadece dünyayı kazanmak için geçici ve faydasız bilgiyi ezberlemeye motive edildiler. “Faydasız ilimden Allah’a sığınmadılar.” Allah için yeni şeyler öğrenmek yerine, bunun hangi sınavda işe yarayacağına baktılar. Yarış atı gibi testlerle, netlerle yarıştırıldılar. İlme ve irfana âşık olmadılar. İlmi paylaşmak yerine, diğer arkadaşını bir fazla doğru cevapla geçmeyi düşündükleri için de hedefi şaşırdılar. Onları bilgi küpü yaptık, amelleri kalmadı. İslami bilgileri bile nota ve puan almak için öğrendiler. Yaşamak yerine tartışmayı, lafla mücadeleyi öğrendiler. Notlarını önemsediğimiz kadar, ahlak ve erdemlerini kıyaslamadık.

                Haklarını aramayı kazanç bildiler, ama görevlerini unuttular. Her şeyi “hak” olarak gördüler. Başkasına ait bir iğneye bile sahip olmanın, nasıl bir manevi vebal getireceğini düşünmeden her şeyi istedir. Ne karınları doydu, ne de gözleri… Ama hakları olan şeyleri isterken bile meşru yolu göz ardı ettiler. Çünkü gözlerini bürümüş hırsla, kimseyi düşünecek halleri kalmadı.

                Sorumluluk bilincinden uzak bir nesle öncülük ettik. Görevlerini başkasına yaptırdı. Okul ödevlerini bile anne- babası yaptı. Sınavlarını öğretmeni takip etti. Sonra da ondan ülkeyi sırtına almasını bekleyeceğiz. Okuldaki matbu basit bit evrakı doldurmak için bile başkasını arayan bir geleceğimiz oldu.

                Hep kazanmaya, daha da çok kazanmaya programlandılar. Ama hedeflerine çoğu zaman da çalışarak değil, başkasının sırtına basarak erişmek kolaylarına gitti. Önlerinde bunu yapanlar, alkış aldılar. Çocuklarımız da bunu bir meziyet sandılar. Yarışları daha güzelini yapmaya değil, diğerini saf dışı bırakmaya yönelik oldu. 

Toplamayı öğrettik, bölüşmeyi unutturduk. Dünyaya hâkim olma hırsı, başkalarını düşünmesine engel oldu. Paylaşmayı enayilik diye tanıdılar. Ellerinde olan maddelerini paylaşmadılar, mutluluklarını paylaşmadılar… Kimseye güvenmediler. Çünkü önce kendilerinin ne kadar güvenden uzak olduklarını biliyorlardı.

Mama yiyeceği yaşlarda bile susturucu olarak kullandığımız telefon, tablet gibi dijital bombaların oyuncağı haline getirdik. Onlar oynamadı, bu aletlerin oyuncağı oldular. Ruhları karardı. Ama biz bunu dert edinip çözüm de aramadık. Ellerinden almak istediğimizde bunu da başaramadık.

                Bu nesil bizim eserimiz. Öyleyse biz kimiz? Biz; anne-babayız, komşuyuz, mahallede bakkal amca, otobüste şoför, hastanede doktor, adliyede hâkim- savcı, okulda öğretmen… Biz; haberleri yansıtan medyayız, “Öğrenci merkezli eğitim sistemi kurma” derdinde olan bürokratlar zümresiyiz, lise öğrencileriyle yolda bile zor karşılaşan ama onlar için söz söyleyen bilim(!) adamlarıyız, 12 yıl öğrenciyi sınıfta tutmayı “eğitmek olarak” algılayan eğitim planlamacılarıyız… Böylesi bir neslin vebalini sadece eğitim camiasına kesmek çok insafsızlık olur. Eğitimi ve ülkenin geleceğini planlayan en üst kademeye kadar hepimizin bunda payı var. Kaçamak yapmaya gerek yok. Herkes görevini tam olarak yapmalı. Aksi halde bu gün İhsan kardeşimizin ödediği bedeli yarın başkaları öder. 

                Bu vahim olaylarla ilgili bırakın çözüm üretmeyi, üzüntü bildiren açıklamaları bile göremedim. Çünkü bunlar basit (!) olaylar. Biz büyük işlerin eriyizdir. Acıyı çekenler, çektiğiyle kalacak. İyi ki ahiretle ilgili inanç ve umudumuz var. Değilse zor çekilirdi.

Allah’a hamd olsun ki sağlığıyla ilgili iyi haberler almaktayız da o bizi mutlu ediyor. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.