MHP’lileşme

Liberallerin yüreği “MHP’lileşme”ye dayanamadı


Başbakan bugünlerde çok öfkeli. Öfkesini ilk önce “ucube” diye adlandırdığı heykelden çıkardı. “Yıkın onu gözüm görmesin” dedi. Aslında o yıkın dediği “heykel” başbakanın en önemli eserlerinden biriydi. Başlattığı açılım rüzgarlarının en büyük abidesiydi. Özellikle de Ermeni Açılımı kapsamında dönemin AKP’li belediyesi tarafından yaptırılmaya başlanan Ermeni açılımının sembolüydü. Hatta o kadar yüksek ve görkemli yapılmalıydı ki, Ermenistan’dan bile görülmeliydi bu açılım abidesi. Başbakan böyle istemişti. Sonra gel zaman git zaman işler değişmiş, özellikle açılımın Başbakana siyaseten hiçbir getirisinin olmadığı “Kürt açılımı” bağlamında “Habur” görüntüleriyle oluşan tabloda görülmüştü. İşte vatandaşın gösterdiği tepkiyi fark eden başbakan tam anlamıyla bir “U” dönüşü yapmıştı.

Başbakan’dan “muhafazakar açılım”

Başbakan “Ermeni Açılımı”nı sembolize eden heykele “ucube”diyerek aslında uzun zamandır pek de hatırlamadığı muhafazakar dünyaya bir gönderme yapma gereğini de duymuş oluyordu böylece. Çünkü önümüzde seçimler vardı ve bu “açılım” teranesi seçim kazandırmaya yetmeyecek kadar çok kullanılmış, ağızlarda pelesenk olmuştu. Hatta vatandaş üzerinde irite edici bir yöne doğru da gidiyordu. Başbakan işte bunu görmüştü. O yüzden Erdoğan aslında yeni bir açılıma girişti. Bir “Muhafazakar açılım” yapmaya karar verdi.

Nihayetinde oy verecekler “Üç beş entel liberal yazar” değildi.

İlk önce çıkarılmakta olan “İçki yasasını” bahane ederek “Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar, kimseye karışmıyoruz” diyerek muhafazakar vatandaşa mesaj yollamaya başladı. Bakanları aracılığıyla da “Avrupa Birliği”ne “sert” oynamaya başladı ve “fişi ister siz çekin, ister biz çekelim” gibi garip cümleler duymaya başladık. Aslında bunun altında yatan başka bir gerçekte son günlerde yapılan kamuoyu araştırmalarında vatandaşların “AB” ye desteğinin yüzde ellilerin altına düşmüş olmasıydı. Bu da O’nun “muhafazakar açılımı”nın bir devamıydı.

Asıl oyun yeni başlıyor

Bunları yaparken her zamanki “öfke” sanatını da kullanmayı ihmal etmedi başbakan. Başbakanın “Öfke de bir siyasi üsluptur” mealindeki sözlerini hatırlayınca bu parlamaların üstüne gitmenin pek de anlamı yok diye düşünüyorduk ki, liberal yazarlar da mevzuuya dahil olunca bu işte bir bit yeniği var demekten kendimizi alamadık.

Asıl oyun şimdi oynanıyordu…

Başbakan diğer “açılımlarda” yol arkadaşlığı yaptığı “liberaller”e çatmaya başlıyordu.

Bu çatışma sahici miydi, değil miydi, bunu kendi kendimize sormadan edemedik.

Tabii ki yine numaradan salvolar görmeye başlayacaktık.

Başbakan’ın “Muhafazakar açılımı” oyununda tiyoyu alan liberallerden ilki Ahmet Altan olmuştu.

“Başörtüsüne saygılı eşcinsel ülke”

Ahmet Altan ki, Taraf Gazetesi’yle bugüne kadar elinden geleni yapmış, milliyetçi muhafazakarların, orduyu peygamber ocağı gören milletin orduya olan güvenini sarsacak pek çok manşete imza atmış, bunu da liberal dünya görüşüne dayandırmıştı.

Taraf gazetesi ilginç bir gazeteydi aslında.

Onları tanımlamak gerekirse “Başörtüsüne saygılı eşcinsel bir ülke” özlemini taşıyanlar gürühu diyebiliriz.

AKP’nin her sıkıştığında “Millete yeni komplo teorilerini” ortaya atarak onun nefes almasını sağlıyor ve neredeyse özgürlüklerin kalesi olarak anılıyordu.

Ancak bir anda Taraf gazetesi başyazarı Ahmet Altan’la başbakanın “analı babalı” bir küfürleşmeye doğru giden atışmasına şahit oluyordu Türkiye. .

 

Erdoğan söylemek zorundaydı…

Ahmet Altan köşesinden Başbakan’a nerede o “Özgürlüklerin önünü açan kişi, biz o Erdoğan’ı özlüyoruz” şeklinde yazılar yazmaya başladı.

Erdoğan’da “ üç beş entel, aklını kendine saklasın” babında sözlerle göndermede bulundu.

Ahmet Altan bir şey daha söylüyordu yazılarında. .

Başbakanı “MHP’lileşmek”le suçluyordu.

Altan’ın bunu söylemesindeki en büyük saik ne “ucube heykel” tartışmasıydı, ne de “içki yasasısıydı”.

Bunun altında yatan şey Başbakan’ın 2010 yılı bütçe konuşmasında söyledikleriydi.

Daha doğrusu söylemek zorunda kaldığı şeylerdi.

Liberalleri çıldırtan sözler…

O gün ne olmuştu hatırlayalım isterseniz.

Orada başbakan ne demişti ilk önce iki dil tartışmaları üzerine , “Milletin dili Türkçe’dir”. Demişti.

Bu cümle mecliste bulunanları özellikle de MHP’lileri tatmin etmemiş ve Başbakan’a hangi “milletin dili” diye sormuşlardı.

Başbakan da yutkunarak “Türk milletinin” demişti.

İşte liberallerde asıl fırtına o zaman kopmuştu.

Çünkü bu liberaller yani Ahmet Altan, Gülay Göktürk, Cengiz Candar vd…Her şeyden önce eskinin solcularıydı ve onlar “dinden”, “Muhafazakar değerlerden” daha çok “millet” ve “milliyetçilik” kavramlarına “nefreti” içinde barındırmaktadırlar.

Onlar için siyaseten yaşanacak en korkunç şey Başbakan’ın milli olana sarılmasıydı.

Asıl tehlikeli olan da buydu.

Muhafazakar açılım” her zaman oynanabilecek bir oyundu ve bu oyuna da her zaman dahil olabilirlerdi.

Ancak başbakan’ın “yutkunarak” da söylemiş olsa “Türk Milleti” sözü liberalleri çıldırtmaya yetti.

Onları rahatsız eden başbakanın “Milliyetçilik açılımıydı”.

Biliyorlar ki liberaller başbakanın MHP’lileşmesi, Türkiye’deki bütün açılımların sonu olacak.

Başbakan bunu istemese de, giderek üstünde MHP’nin baskısını hissetmesi hatta yetmiş milyonun önünde “yutkunarak”, “Türk milleti” sözünü kullanması bütün hesapları altüst edecektir.
Her şey “Evet” oyu içindi

Evet bu “Açılım ucube”sinin sonunun geldiğinin bir göstergesidir ve liberaller başbakana aslında “Aman ha, oy için de olsa, bunu yapma yoksa bütün planlarımız alt üst olur” diyorlardı.

12 Eylül Darbecileri tarafından idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun mektubunu göz yaşları içinde okuyan, referandum sürecinde ülkücüleri yere göğe sığdıramayan Başbakan bunu referandum’da “evet” oyları için yapmıştı.

Liberaller buna bir şekilde “okey” demişlerdi içlerine sinmesede.

Nihayetinde kendilerinden olanların isimlerini de sayıyordu başbakan arada bir, yani 12 Eylül’de idam edilen solcuları da anıyordu.

“Evet” için her iki kesime göz kırpıyordu anlayacağınız.

Ancak son söylediklerinin liberaller tarafından katlanacak bir yanı yoktu.

Komplo dayanışmayı güçlendirdi

Çünkü Başbakanın son söyledikleri bütün kurguyu altüst ediyordu.

Başbakanın bu tavrının altında muhakkak ki, referandum öncesi ve sonrası yandaş medya ile birlikte girişilen “MHP”yi baraj altı bırakma ve “MHP’ye ve Milliyetçilere Komplo”nun başarsızlığa uğraması yatıyordu.

Çünkü bu komplo girişimi “Milliyetçi camia”da birlik ve dayanışmayı güçlendirmiş işler umulduğu gibi gitmemişti.

Ismarlama hazırlanan ve kamuoyuyla paylaşılan en kötü anket bile MHP’yi baraj altı bırakmıyordu.

Ne yapılmalıydı, o zaman daha çok “MHP”lileşmek gerekiyordu “yutkunarak” da olsa.

İşte liberallerin yüreği buna dayanamadı.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar