Malatya’da doğdu...

Son haftanın en popüler ismi Mehmet Ali Ağca. Her kesimden sesler yükseliyor. Milli Katillik’ten tutun da, kahramanlığına kadar. Bayrak açmalar, selamlamalar.

Hafızayı beşer nisyan ile maluldür derler. Geçmişi anmadan, hatırlamadan bazı sorulara cevap bulunmuyor. Neler olduğunu bilmeden de, neler olabileceğini anlamak, geleceğe yönelik bir projeksiyon yapmak zor.

Milliyet gazetesi başyazarı öldürülüyor. Henüz kim yaptı tartışmaları bitmeden manşetten haberler: Katil yakalandı. Ben o yıllarda üniversitede okuyorum ve terör had safhada. Devrin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş konuşmamakta direnen katil adayıyla teke tek görüşüyor ve birden diller çözülüyor. Ağca İpekçi’yi nasıl öldürdüğünü bülbül gibi anlatmaya başlıyor. O gün de düşündüğün bir şey vardı. Hiçbir katil bu kadar çok konuşmadı.

O günlerde konuşmalarda genel kanaat Ağca’nın bu işi yapmadığı, üstlendiği idi. Ne için, ne amaçla hiç öğrenemeyeceğiz. Sonra askeri hapishaneden firar. Cinayetten daha çok kamuoyunu meşgul etti. Kapalı kapılar nasıl açıldı ve kaçtı. Sonra unutuldu.

Aradan iki yıldan fazla bir zaman geçti. İnanılmaz bir haber TV’ye düştü. Ben o akşam ihtisas sınavına gireceğim. Ders çalışıyorum. Sınav konsantrasyonu falan kalmadı. Ağca papayı vurdu. Müthiş bir olay. Hıristiyan dünyası ayakta. Bütün dünya Türkler ve İslâm’a lanet okumakta. Hep düşünmüşümdür. Millet ve İslam dini açısından ne kadar yanlış bir meşhur olma yolu. Üstelik Papa’yı vurmak Hıristiyanlığı bitirmedi, kaynaştırdı. Buna karşılık bu suikast ile suçlanan Rusya’yı bitirdi. Dikkate değer.

Sonra o da unutuldu gitti. Zaman zaman Papa’nın Ağca’yı affı, Fatıma manastırında sırlar, hatta Mesihlik iddiası ile gündeme geldi, ama hep kısa süreli oldu. Papayı nasıl ikna ettiği ve baş başa film kareleri de gözlerimizin önünde. Tabii bu arada Malatyalı olmasının avantajını da stadyumlarda yaşattılar. Malatya’da doğdu/Papa’yı da vurdu/Helal olsun sana/Mehmet Ali Ağca marşlarını da unutmamak gerek. Bütün bunlara rağmen Ağca’nın hep bir şeyler sakladığı ve sustuğu kanaati hakim oldu. Zaman zaman ortaya çıkan delilik saçmaları da bir senaryo gibi anıldı.

Hukuki süreci yargılamak veya kanunları beğenip beğenmemek kimsenin hakkı değil. Eğer gerçekten süresi dolmuş ve tahliye edilmişse kimsenin söz hakkı da yok. Ama kulaklarda kalan ve cevaplanmayan bir soru var. Tahliyesinde bir erken salıverme söz konusu ise neden. Bu kadar medyanın ve dünyanın gözü önünde olan bir şahsın tahliye günü nasıl yanlış hesaplanır. Sorumlusu kim. İşte bu sorunun cevabı yok.

Buna rağmen, Ağca olayını manşetten verenlerin özellikle iki konuyu bir arada tartışmaya çabalamaları dikkate değer. Sürekli olarak Ağca’nın cinayet sanığı, gaspçı olması ve bunun Türk milliyetçiliği ile ilişkilendirilmeye çabalanması. Sanki burada suç ve Türk milliyetçiliği aynı karede gösterilmeye çabalanıyor. Bu çaba böyle birilerinin arkasındaki güçleri saklamak ve olayı ülkücülere, hatta MHP’ye mal etmek çabası değil mi? Vahşi Batı'nın borazanı olan 'Türkiyeli Medya'da tüneyen ve çoğu eski tüfek komünist olan 'liboş döneklerin' bu çabasına da dikkat gerekmiyor mu?.

Dışişleri Bakanı “Her türlü affa karşı olduklarını” bu arada açıklıyor. Güler misin, ağlar mısın? Dağdaki eşkıyayı eve göndermek adı altında çıkarılan kanun af kanunu değil miydi? Yandaşları hala sıcak çatışmadan kaçınılması için gerekli olanın şartsız bir af yasası olduğunu söylemiyor mu? Zana’ları, Dicle’leri salıveren onlar değil mi? Dağdakini gönderelim derken hüküm giymeye başlayan tutuklular bu yasadan faydalanmadı mı? Bu ülkede af edilmek için mutlaka PKK’cı, bölücü mü olmak mı gerek? Türk milletine hakaret etmek sonra da kanundaki millet kelimesinin ulus ile değiştirilmesi aklı hangi hükümet zamanında kimlerce verildi? Bunlara bakınca giderek Türk olmanın suç sayılmaya başlayacağı bir Türkiye’de mi yaşıyoruz sorusu akla gelmiyor da değil.

Bütün bunlara rağmen Ağca hakkında, ortada bazı senaryolar da var. Özellikle de geleceğe yönelik. Siyasiler sürekli açıklamalar yapıyor. Derin devlet ayakta diye. Biliyorsunuz zamanında Özel Harp Dairesi diye tutturanlar ve birçok gencin kanına girenler yine bu iddiaların kaynağı. Buna göre Gladio ölmedi, yaşıyor. Üstelik son zamanlarda zor günler de yaşıyor. Küresel ve sansasyonel bir eylem gerekli. Üstelik açıkça ve meşhur birinden olursa daha da iyi olacak. Bu isim Ağca olarak telaffuz ediliyor.

Ağca’nın ‘Covert Action Quarterly’nin (Örtülü Harekat Hücresi) bir ferdi olduğu ve Türkiye ayağının tetikçilerinden olduğu yazılıyor. Dünyanın giderek daralan çemberinde yeni bir patlama gerekiyor. Yeni bir suikast. 11 Eylül ile küresel eylem için istenilen başarı kısmen sağlandı, ama yeterli değil.

Kimlere olabilir diye düşünürseniz topun ağzında Suriye ve İran Devlet Başkanları var. Esat ve Ahmedinecat en yakın isimler olabilir. Üstelik İran Devlet Başkanı, Suriye’yi de ziyaret etmişken tam zamanı. Tabii Türkiye ile komşularının arasının açılması da kar hanesine yazılır. Böylece doğudaki yeni cephe, yani İran, belki de Türkiye tarafından da açılabilir. Azerbaycan’da Aliyev’i de unutmamak lazım. Daha cazibi Kuzey Irak’ta giderek popülaritesi düşen ve gözden çıkarılan Barzani’ye ne dersiniz? Barzani’nin yerine yeni ve az bilinen bir Nerçivan Barzani nasıl da yakışır. Hem Türk halkının gönlü okşanır, hem de yeni bir Barzani ile umutlar yenilenir.

Bütün bu spekülasyonlara karşılık Adalet Bakanlığı’nın müracaatı üzerine liboşların feryadı boşa çıktı. Üstelik Ağca kaçmadı ve teslim oldu. Hem bir haftadan beri yazılanlar boşa çıktı hem de Türkiye büyük bir badireden kurtuldu. Çocuk katili Öcalan’a bile af isteme cüretini gösteren Diyarbakır Belediye Başkanı bile özgürce ağzı olduğu için konuşurken, susmak zorunda kalmanın ne kadar zor olduğu bir kere daha anlaşılmaktadır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.