Kuzey Irak ve BARZAN Ailesi

Bugünün gündemi Kuzey Irak;

Televizyon ekranlarında, Mahalle kahvehanelerinde konuşulan tek konu,

Kuzey Irak'ta neler oluyor? Kim bu Barzani? Barzani bu gücü nereden alıyor?

Bu sorulara vereceğimiz cevaplar tabi ki var, ancak tek bir cevapla yazıma başlamak istiyorum. Sicili bozuk Barzan Aşireti, İngiltere nin yıllardır yapmak istediğini gerçekleştirme isteğine su taşıyor.

İngiltere KUT savaşlarındaki ağır yenilginin intikamını almak istiyor. Sonrada 1921 li yıllarda yapamadıklarını tek tek gerçekleştirmek istiyor. Müslüman olduğunu söyleyen beş vakit namazda kılan sicili bozuk Barzani de bu oyuna alet oluyor.

Rahmetli Erbakan yıllar önce 'Suriye karışırsa hedef Türkiye' demişti, bende bu sözü hatırlayıp arşivleri karıştırınca 'Kuzey Irak karışırsa, hedef Bağdat yönetimi değil, hedef Türkiye'dir' dersem yanlış bir şey söylememiş olurum.

Çünkü arşivlerimizde, Barzan Aşireti ile ilgili yüzlerce evrak vardır ve bu evrakların tamamında aşiretin 1800 lü yıllardan buyana İngiliz ve Rus desteği ile giriştiği başkaldırılar oldukça fazladır. Hepside Müslümanların aleyhine hadiselerle doludur.

Bu hadiselerden bir tanesi günümüzde ne yapmamız gerekir sorusuna da cevap niteliğindedir.

!900 lü yılların başında yabancı diplomatlarla, özellikle de Ruslar ile görüşmeler yaptıktan sonra İstanbul’a başkaldıran Mesut Barzani'nin amcası Abdüsselâm Barzani’ye Sultan Reşad önce madalya vermiş birsene sonrada İdam ederek sorunu kökünden çözmüştü.

Bugün de Mesut Barzani son derece tehlikeli sonuçlara sebep olabilecek bir referandum macerasına atıldı...

Buradan Araştırmacılarımıza ve yöneticilerimize seslenmek istiyorum; İsmini son senelerde daha fazla duymaya başladığımız Barzani ailesi hakkında arşivlerimizde, yani Osmanlı Arşivleri’nde dünya kadar belge vardır ve bu belgelerin tamamı araştırmacılara açıktır. ne olur alınacak kararlarda bu belgeler ilham kaynağımız olsun. Tarihten ders alalım ki tarih tekerrür olmasın.

Arşivlerimiz iyi incelenirse, Barzaniler’in 1800’lerin başından buyana genellikle devlete başkaldırıdan ibaret olan faaliyetleri, aşiret liderlerinin Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ve İran arasında gidip gelmeleri, yabancı diplomatlar ile temasları, diğer aşiretlerle ve askerî birlikler ile girdikleri çatışmalar, tutuklanmalar, cinayetler, neler var neler...

O yıllarda “Bağımsızlık” ifadesi pek kullanılmıyor belgelerde sadece “isyan” sözü geçiyor ve Barzan Aşireti’nin İstanbul’a karşı başkaldırısı ile alâkalı bilgiler yeralıyor. O gün İstanbul'a başkaldıran, bugün Ankara'ya başkaldırır şeklinde düşünürsek daha doğru kararlar alabiliriz.

Sözünü ettiğim belgelerden 290 tanesi İdam kararlarıyla ilgili olduğunu söylersek Barzan ailesini daha iyi anlamış oluruz.

Bu infazların büyük bir bölümü 1914 Kasım’ında olmuştur. Çünkü o dönem Osmanlı devleti çok sıkıntılar yaşıyordu.

O günden beri uygulanan uluslararası politikalar  Aşiretin lehine olmuş Barzan ailesinin gücü hep artmıştır.

1900 lü yılların başında olan bir olayı anlatarak yazımı tamamlamak istiyorum:

O yıllarda Barzan Aşireti’nin başına, Şeyh Abdüsselâm geçti.  Abdüsselâm’ın babası Şeyh Muhammed Osmanlıya İsyan etti bunun üzerine Sultan Abdülhamid’in emri ile Hamidiye Alayları tarafından ailesi ile beraber bugünkü Kuzey Irak’tan alınıp Bitlis’e sürgün edilmişti, memleketine dönebildiğinde de fazla yaşamamıştı.

Şeyh Muhammed’in Abdüsselâm, Ahmed, Babo, Muhammed Sıddik  ve Mustafa isimlerinde beş oğlu vardı. Abdüsselâm’ın liderliğe gelmesi ile beraber Nakşibendî olan Barzan Tekkesi’nin gücü artmaya, aşiretler de daha fazla silâhlanmaya başladılar ve neticede Barzanî ailesinin bugünkü gücü o senelerde başladı.

Bu olayları bilen bir yönetici ne yapmalıdır acaba?

Okçular Tepesini Terk edenlere...

Uzun bir nöbetti bizimkisi… Ümmetin umudu olmak için çıkılan uzun ve zorlu bir yolculuğun nöbeti… Şehir şehir, mahalle mahalle, ev ev tutulacak bir nöbet...

Kimimiz terk etti tepeyi, ganimetlerin peşinden koşup gittik. Ne zafere ulaşabildik, ne de ganimet toplayabildik… Ne evlerimizi koruyabildik, ne şehirlerimizi, ne de nesillerimizi... Tüm tepeleri kaybettik…

Kimimiz karaya çıkınca Allah’ı unuttu... Ne gemide verdiğimiz sözü tutabildik ne de karada adam gibi durabildik… Kimimiz bahçe sahiplerinin imtihanına tutuldu… Kimse görmeden toplayacaktık mahsulümüzü. Büyük bir musibete duçar olduk. Ne mahsul toplayabildik, ne de kimse gördü bizi… Her şeyimizi kaybettik…

Kimimiz amansız bir “vehn” hastalığına yakalandı bu yolda… Dünya sevgisi ve ölüm korkusu kapladı yüreklerimizi. Yürürken mal, makam, şan, şöhret, güç, kuvvet ne varsa topladık yoldan. AVM’lerin, lüks İslami otellerin, milyarlık iftar sofralarının pençesinde tükenip gittik… Dünya selinin önünde sürüklenen çer çöp gibi olduk… Allah düşmanımızın kalbinden söküp aldı korkumuzu… Dünyalık kazanımlarımızı kaybetmeme adına, ahiretimizi kaybettik…

Kimimiz Tâlut ordusunun imtihan edildiği nehirle imtihan edildi yolda… Bir avuç içmemiz gereken nehirden kana kana, tıksıra tıksıra içtik... Ne sabit kalabildi ayaklarımız, ne de gökten sabır yağdı üzerimize… Dizlerimizin bağı çözüldü… Bizim bu zalimlerle, bu kalabalıklarla başa çıkacak takatimiz yok, biz bu medeniyet karşısında yenildik demekten başka bir şey gelmedi elimizden… İzzetimizi kaybettik… Onurumuzu kaybettik…

Kimimiz Samiri’lerle karşılaştı yolda… Buzağıların peşine takılıp gittik… Sahte böğürtülerin, göz kamaştıran parıltıların büyüsüyle yoldan çıktık. Yola çıktıklarımızı, yolda bulduklarımızla değiştirdik. Düşmanlarımızı yakın, dostlarımızı uzak tuttuk. Yakınlaşan düşman dost olmadı amma uzaklaşan dostlarımızı düşman ettik sonunda… Kardeşliğimizi kaybettik…

Kimimiz Züleyha’lara rastladı yolda… Nefsimizin ardına düşüp gittik. Ne Yusuf olabildik ne de ben Allah’tan korkarım dedik… Zindanlar bize göre değildi, yırtılmasına bile fırsat vermeden çıkarıp attık gömleklerimizi… Apart dairelerin tek odalarında, gizli nikahlarla ve sonu gelmez yalanlarla tükenip gittik… Ahirete bir şey bırakmadan ne varsa yaşadık bu dünyada… İffetimizi kaybettik…

Kimimiz Salebe’lere katıldı yolda… Dava için çıktığımız yolda davarların peşine takılıp gittik. Vadi dolusu mallar doyurmadı gözümüzü… Tırnaklarımızla kazanmıştık her şeyi… Allah’ın verdiğini itinayla esirgedik onun yolundan… Daha çok biriktirdik, biriktirmekten vakit bulamadık dağıtmaya, her şeyi anladığımız zaman dağıttığımızı kabul edecek kimse kalmamıştı yanımızda… Şuurumuzu kaybettik…

Kimimiz Kuzman’lara dönüştü yolda… Nice Uhud’lar gördük amma, desinler, görsünler, bilsinler, sevsinler, övsünler diye savaştık… Reklamcılık kapladı tüm benliğimizi… Şan ve şöhretin ardında eriyip gittik… Canımız dâhil her şeyimizi verdik ancak ne şehit olabildik sonunda, ne de kimse övdü bizi… İhlâsımızı kaybettik…

Allah’ın rızasından başka kaybedecek bir şeyi olmayanlardık yolun başında… Şimdi ellerimizde kaybetmekten korkacağımız çok şey var amma her şeyimiz olan “o bir şeyi” kaybettik sonunda…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.