Küçük Ayasofya, Hasbey Dârü'l-huffazı

Küçük Ayasofya, Hasbey Dârü'l-huffazı

Konya’nın küçük Ayasofya’sı olarak bilinen Hasbey Dârü'l-Huffazı’nı tarihteki önemine ve mimari sanatını gezerek, küçük bir yapının içinde ne kadar büyük güzellikleri bulundurduğunu öğrendik

Konya’nın geçmiş tarihinde İslam’a verdiği hizmetler saymakla bitmez. Bunlara verilebilecek en iyi örnekler ise Kur’an Hafızı yetiştiren 30’a yakın Darü’l- Huffazlarıdır. Konya’ya 1421 yılında yapılan Hasbey Dârü'l-Huffazı’da bunlardan sadece bir tanesidir. Hasbey Dârü'l-Huffazı’nın diğer Dârü'l-Huffazalardan ayıran özelliği ise günümüzde mescit olarak kullanılmasıdır. Bunların yanında Hasbey Dârü'l-Huffazı mimarisi, taş işlemecili, ve mihrabindaki  çini sanatıyla da Ayasofya Camisini andırmasıdır.

hasbey-darul-hufaazi-(5).jpg

hasbey-darul-hufaazi-(7).jpg

Hasbey Dârü'l-Huffazı Gazi A l e m ş a h Mahallesinde, Sırçalı Medresenin karşısındaki ara sokağın içindedir. Daha sokağın başından Hasbey Dârü'l-Huffazı’nı görünce gözleri ve gönülleri kamaştıran bir sanat şaheserinin yükseldiğini görürüz. Bu, Konya'da eşine hiç rastlamadığımız müstesna bir tiptir. Batılılar bu asil Türk eserine küçük Ayasofya Mescidi demişler. Hasbey Dârü'l-Huffazı’nın  ince işçilik dolayısı ile İstanbul'daki Büyük Ayasofya camisine benzediği için böyle şöhretlendirilmiş olduğu düşünülüyor.

hasbey-darul-hufaazi-(17).jpg

hasbey-darul-hufaazi-(19).jpg

hasbey-darul-hufaazi-(20).jpg

 

AYASOFYA CAMİSİNDEKİ İŞÇİLİK

Cephesindeki ince kabartmaları, kapısındaki dantelleşen taş işçiliğini yüksek bir sanatkâr elinden çıkan bir yüzük halkasına, üstündeki kubbeyi de pırlanta bir taşa benzetiyorum. Kapısının önündeki sahanlığa iki tarafından ikişer taş basamaklı merdivenle çıkılıyor. Kapının eşiği, söveleri ve kemeri dört beyaz som mermerden yapılmıştır. Sövelerdeki ve bir dantel gibi işlenen kemerdeki kabartmalar ve bunların görüntüsünden doğan ahenkler kesinlikle yüksek bir sanat eseridir. Kapının sağında yine mermer söveli bir pencere vardır. Kapının sağında 11, solunda 18 parça, üzerlerinde hendesî kabartmalar ve işlemeler bulunan muntazam kesme mermerler bulunuyor.  Taşların üst üste konuşundan ve bazı yerlerdeki ahenksizlikten ve nispetsizlikten öğreniyoruz ki, kapı ve pencere söveleri de dâhil olduğu halde bu taşlar ya daha önce  bir mimarî eserde kullanıldı, yada  yine burada bulunan başka bir bina bir depremde yıkıldıktan sonra, Hasbey Dârü'l-Huffazı yapıldı.  Bazı kaynaklarda ise  ön cephedeki mermerlerin kaplama olduğunu ve üst kısmının döküldüğünü söylüyorlarsa da bu ispatı imkan olmayan bir durumdur. Çünkü taşlar kaplama değildir, taşların duvarın ta içerlerine kadar gömüldükleri görülmektedir. Taşların işçiliği Akçe Gizlenmez Mescidi'nin iç kapısının yanlarındaki parçalara çok benzemektedir. Bu taşlarda Selçuk işçiliğinin zanaatı göze çarpmaktadır.

hasbey-darul-hufaazi-(24).jpg

hasbey-darul-hufaazi-(23).jpg

hasbey-darul-hufaazi-(25).jpg

 

 

KİTABEDEKİ SIR

Kapısının üstündeki ak mermerde nefis bir sülüs ile şu iki satırlık Arapça Kitabe okunur:

Kitabedeki yazının Türkçe karşılığı: 'Bu buk'ayı 1824 yılında Mehmed İbn Alâe'd-din'm hükümdarlığı zamanında Allah memleketini muhalled etsin, hayrat ve hasenat sahibi Hatipli Hacı Hasbeyoğlu Mehmed- Allah sânını yüceletsin- inşa etti ve Dârü'l-Huffaz yaptı'  Kubbesinin kasnağında da fevkalâde cazip bir ahenk vardır. Dört köşedeki kubbe askılarının hâriçte bırakacağı göz tırmalayıcı vaziyeti gidermek için Türk mimarı her yüzde ikişer müselles şeklinde parçalar yapmış ve bunların üst kenarlarını mavi çinilerle zıhlandırmıştır. Kubbe kasnağından dört tarafına beyzî kemerli birer pencere açılır. Pencere kenarlarında da mavi çiniler vardır. Binanın kubbe eteğine kadar olan diğer üç yüzü de muntazam kesme taşla yapılmıştır. Dârü'l-Huffaz'm kıble tarafında bir parçasının daha bulunduğunu duvardaki ek yerlerinden açıkça anlıyoruz. Daha önce kubbe eteğini mavi bir çini kuşak sarıyormuş.

 

MİHRAB ÇİNİSİNDEKİ KAYIP

Hasbey Dârü'l-Huffazı’nın  çini mihrabının bazı parçaları yok olmuştur. Bu mihrap Karamanoğulları'nın  Selçukîler'den devir aldıkları çiniciliği muvaffakiyetle devam ettirdiklerini göstermesi itibarı ile çok mühimdir. Bu çeşit çinilere Fakih Dede Türbesi'nde de benzerleri vardır. Dârü'l-Huffaz'm Türk Tahta Oymacılık Sanatı'nın muvaffak bir örneği olan kıymetli kapısı ise artık yoktur. Hasbeyoğlu'nun Meram'daki camiinin de Karamanoğlu Mehmed Bey zamanında yapıldığı anlaşılıyorsa da inşa tarihi tam olarak bilinmiyor.

 

İbrahim Hakkı Konyalı’nın Konya Tarihi Kitabında Hasbey Dârü'l-Huffazı ile ilgili olarak şunlar yazar: “Her nasılsa evkaf nazırlığınca evvelce tescil edilmek sureti ile yürürlüğe giren 1313 tarihli yanlış, noksan ve tahrifli Arapça vakfiyede Dârü'l-Huffaz'dan hiç bahsedilmemektedir. Belki de alâkadarlar Dârü'l-Huffaz'm masrafından kurtulmak için tasnif ettikleri vakfiyede buna yer vermemişlerdir. İkinci bir ihtimal daha vardır: Hasbeyoğlu belki de Dârü'l-Huffazı için ayrı bir vakfiye yapmıştı ki biz bu vakfiyeyi bulamıyoruz. Elde ki sakat vakfiyenin sonlarında bazı kitapların da vakfedilmiş olduğu nazarı itibare alınırsa birinci ihtimal kuvvetlenir. Fâtih'in, II. Bayezid'ın ve  Muracfm Konya Evkafı'n tespit eden Yazıcı Defterleri'nde bu Dârü'l-Huffaz'da yer almıştır. Dârü'l-Huffaz'm; Meram Değirmen ve Hamamı''ndan üçte birer nispetinde geliri vardır. Çaşnigir , bağının gelirinin üçte biri de bu Dârü'l-Huffaz'm vakfıdır. Bu defterlerde Dârü'l-Huffaz hemen Meram Zavyesi'nin yazıldığı yerde zikredildiği için vakfiyelerinin müşterek olduğu hakkındaki tahminimiz biraz daha kuvvetlenmektedir. Murad'ın yazımı, Dârü'l-Huffazı, 'Dârü'l-Huffaz-ı Mehmed Çelebi İbn Hacı Hasbey' şeklinde tespit etmiştir. Eğer vakfiyesi elimizde olsaydı Dârü'l-Huffaz'm şartlarını da öğrenebilirdik. Dârü'l-Huffaz'm güney ittisalindeki- şimdi yok olan- binanın kütüphane veyahut muallim meşrutası olması çok muhtemeldir. Dârü'l-Huffaz'm alt kısmında bir bodrum kat vardır. Burası bir medfen mi yoksa Dârü'l-Huffaz ve müştemilatının odun vesaire deposu mudur? Açılarak incelenmesi lâzımdır.1256/Conya Müzesi'nde 939 numarada Hasbeyoğlu'na ait bazı yerleri okunan ve fakat tatmin edici bilgi vermeyen taş bir vakfiye vardır”

Servet R. Çolak – Memleket