Selman S. Akyüz

Selman S. Akyüz

KONYASPOR’UN İNTİKAMI

Dolu tribünleri, ellerinde makineyle (rakip takımı da olsa) fotoğraf çeken taraftarları, onlarca gazetecinin birbiriyle yarışmasını, maçın başlamasını heyecanla beklemeyi özlemişim. Eski ve moral bozucu Atatürk Stadyumu’na girerken Konyaspor taraftarlarının çıkardığı Şehr-i Müdafaa adlı dergiye göz atınca biraz olsun moralim düzeldi. Bayram Daşbaşı ve arkadaşları Konyaspor sevgisini o kadar güzel anlatıyorlar ki, sanki Konyaspor yıllardır Süper Lig’de oynuyormuş ve Fenerbahçe karşısında favoriymiş gibi hissettim.

Dergiden sonra kadroya baktım. Önce sevindim sonra korktum. Geçen yılki kadrodan 5 oyuncuyu görünce sevindim. İskelet bu kez bozulmamıştı. Ne güzeldi. Fakat yeni transferlerin hala açılmamış birer kutu olduğunu göz önünde bulundurunca da tedirgin oldum. Kadrodaki tek sürpriz ise defansın solunda oynayan Abdülkerim Bardakçı’ydı.

Sezon başına bu maçın rastlaması iyi oldu. Hemen söylemem gerek: ben Anadolucuyum. İstanbul takımlarını hiç sevmem. Fenerbahçe’yi bir kat daha sevmem. Çünkü Konyaspor’un ve bir çok Anadolu takımının canını en çok yakan, hakkını en çok yiyen takım bu İstanbul takımıdır. Sonra Fenerbahçe düşmanı falan demeyin.

Hazırlık maçlarında takımın en bariz aksayan yeri olan stoper mevkii 15 dakika zor dayandı. Selim’in yanında eğreti duran Kokaloviç, ilk yan topta adamını kaçırdı ve Jobo yumuşacık bir vuruşla topu kaleye gönderdi.

Daha dikkatli izleyince sorunun orta sahada olduğu anlaşıldı. Benzer özellikli 4 oyuncuyu yan yana koyan Tütüneker, ne baskı yaptırabildi, ne de pas trafiğini ayarlayabildi. Ortada boş koşan Thomas Borek ve İshak’ın işini yapmaya çalışan Erdal, penaltı yaptırdı ve bu stadyumun çimleri Emre Belözoğlu’nun dudaklarıyla da tanışmak zorunda kaldı. O’nunla ilgili de çok olumlu düşüncelerim yoktu. Fakat Mısır’da katliama maruz kalan Müslümanlara dört parmağıyla “Rabia” selamı gönderince, sevmediğim Fenerbahçe’nin sevdiğim futbolcusu oluverdi.

İkinci yarının başında bambaşka bir Torku Konyaspor vardı sahada. Defansif olarak sırıtmayan ama ileriye de hiç çıkamayan Abdülkerim’in yerine giren Mehmet Uslu ve çok top kaybeden İshak’ın yerine giren Ömer Ali iki atakla takımı canlandırdı. Ama ilk yarı adeta yatan oyuncuların Tütüneker’den iyi bir fırça yedikleri de belliydi. Ortaya yerine de dönen Kibong da “hah işte ben burada oynamalıyım” der gibi çok iyi oynamaya başladı. Tütüneker, çok doğru müdahaleleri  ardı ardına yaptı. 

59. dakikada ceza sahasında bomboş kafa vuruşunu kaçıran İzlandalı Thornvaldson, penaltı kazanıp hatasını telafi eden Erdal’ın, 30 dakika canını dişine takan arkadaşlarının ve tribündeki 20 bin heyecanlı Konyasporlu’nun canını, penaltı kaçırıp fena halde sıktı.

Maç gitti derken sihir gibi inanılmaz bir şey oldu? Sahada yürümeye başlayan Fenerbahçelilerin ayakları tutuldu sanki. Önce Borek, sonra Ali Çamdalı iki dakikada Sarı Lacivertliler’i bitirdi. Kibong’un yerine giren Recep ise tribünleri adeta büyüledi. Öyle güzel bir gol attı ki, “normal şartlarda” hiç yenemediğimiz Fenerbahçe’den alınan intikamın sembolü oldu.

Vay anasına dememek elde değil. Fenerbahçe’yi 2-0’dan 3-2 yen, bir de penaltı kaçır. Üstüne bir de ikinci yarı süper oyna. Bu süper bir sonuç. Lige bundan daha iyi başlanamazdı. Takımın eksikleri var ancak bu galibiyet takıma müthiş bir güven verecek. Uğur Hoca bu gücü iyi kullanırsa Konyaspor çok iyi bir sezon geçirebilir.

Vallahi helal olsun. Helal olsun. Helal olsun.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar