Ümit Savaş Taşkesen

Ümit Savaş Taşkesen

Kolay olmuyor, biliyorum!

Sen sabrını duanla, kininle bileye dur sevgilim. Kendi çukurundaki pislikte boğulacak aşağılık olanlar. Aşağılık olanların yaşamak için temiz bir gıdası yoktur. Bu yüzden bunlar durmadan çevirir, döner durur da kendi pisliğini yer sonra etrafa saçar dışkısıyla beslenen hayvan gibi.

Arınmayı bilmeyen ruhta piçlik de facirelik zirve yapar. İstese de durmaz, duramaz böyle sapkın bir ruh. Hastadır çünkü, hasta olduğunu bilmez. Halk ayaklanması gibi bir bela buluncaya kadar da durmaz. Böyle arınmasını bilmeyen bir pis mahlukata Allah'ın vereceği, musallat edeceği belanın ne olduğunu kim bilebilir Allah'tan başka.

"Geldiği zaman içinizden sadece zalimlere dokunmayan beladan sakının" hikmetine sığınarak arınmalıdır insan bütün sapkınlıklarından, günahlarından, kötülüklerinden, hatalarından. Çünkü ahmaklar yapıp ettikleri, söyledikleriyle, fitnesiyle, fıskı fücuruyla, zulmüyle doğrudan bela çağırıyor gökten.

Sevgilim, belanın ne olduğunu hiç bilmiyor çünkü insan. Bu yüzden başkasını bulan belalardan gereken ibreti almıyor bir türlü. Çünkü böylesi bir mahluk, sapık, aşağılık yaratıklar Allahın belasının başına ne büyük işler açacağını da görmemiş hiç. İnkarcıların inananlara “nerde o bahsettiğiniz kıyamet” dediği psikolojide yaşar ruhu aşağılık olanlar.

Türlü belalar ile imtihan olan, ömründe bir kez olsun acıyı tadan, belasını bulan, bir belaya bulaşan, belaya düşen bela kelimesinin adını dahi almaz ağzına çünkü. Ne büyük belalar var hayatta, bir bilebilsek, hangi maskeler, oyunlarla çıkar insanın karşısına bir görebilsek sevgili!

Fakat piçliğin ya da facireliğin fıtratı çağırıp durur belayı. Böylelerinin yapıp ettiklerine bakarak "belasını arıyor deriz. Çünkü bulunmamış bela derde salar, derde düşürür piçleri ve facireleri. Ne tür bir belaya çattığını bilmediğinde bulur böyleleri belasını Allah'tan. Allah kimseyi düşürmesin böyle bir belaya. Allah kimsenin belasını da bizimle, bizden vermesin, bizden uzak etsin sevgilim…

Bunların, bugüne kadar belasını bulmamış ahmakların, kurduğu hep plan işlemiş, söylediği her yalan inandırıcı bulunmuş, oynadığı her oyun tutmuş olabilir. Yalan, hünerlisinin elinde dünyayı bambaşka göstertebilir. Her şey; inançtan aşka, gözyaşından yalana, masumiyete, mazlumiyetten umutlara, çocuklardan sadakate, ilimden takvaya, dürüstlükten ticarete, hayattan ölüme kadar aklına gelebilecek her şey bir malzeme, bir silahtır bu piç ve facire ruhların elinde. Her şeyi ters yüz edebilir yalanla, fitneyle, içindeki habis ruh ile bunlar. Kendinin de dünyanın da kıyametinin çağırıcısı bunlardır işte. Durmaz, duramaz saplantısına, fıtratına karşı koyamaz bu gibiler, biliyorsun.

Ama bunlar, her şeyi hesap eder de masumiyet ve aşk, sadakat ve sevgi, inanç ve iman, arınma ve kurtuluş, sabır ve dua karşısında bütün oyunların boşa çıkacağını bir türlü anlayamazlar. Kendi mahvını getirecek oyunlar oynamaya devam eder de Allah'a karşı oyun oynanmayacağını bilemez beyinsizler. “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bize de zulüm bulaşır mı?”

“Kendi tehlikesi peşinden gider insan.” Dingin bir sabırla oyunları başına geçip yıkılır bunların da yine de anlamaz arınmak için kurtuluş için kendisine bir şans daha lütfedildiğini. Piçlik de facirelik de ruha işlemiş çünkü, lütuftan anlamaz. Ebu Cehil inadı gibi bir şeydir bu huy, ölmedikçe çıkmayacak gibi ilişik durur ruhunda.

Hiç bir şeyden mutlu olmayan, sahip olduğuna kanaat etmeyen, şükrü bilmez bir ruh çevresine aç gözlülük, kıskançlık ve ihtirasla bakar da bakar. Bütün eksikliklerini, komplekslerini, aşağılıklarını, zaaflarını görür. Kendinde olmayanı başkasında gördüğünde ele geçirmeye, kirletmeye, mahvetmeye, yok etmeye çalışır. Gücü de ister parayı da. Her şeyi ele geçirmek ele geçiremediğini de mahvetmek ister. Böyle mahlûkat karşısında da sabırla Allah'a sığınmak gerek sevgilim...

Senin hamurunda Zülfikar’ın yapıldığı demirin özü var sevgilim. Aynı damardan besleniyor oğullarımız. Bu sıkıntı, bu hasret, bu zor imtihan, bu belalar ateş olup eritiyor, kaynaştırıyor ve arındırıyor bizi. Dua, sabır, kanaat, mutluluk, aşk, sevgi gibi adına yaşanılacak olan her şey, insanın benliğini kaynatıp kızdıran, eriten, delirten bela ve imtihan karşısında, kızgın demire suyun verilip çelikleşmesidir sevgili.

Sen dua ile, sabır ile, aşk ile, sevgi ile, saygı ile, göz nuru ile, emek ile, sebat ile, dinginlik ile, sadakat ile, coşku ile, umut ile işlenen zarif, keskin, dingin bir kılıçsın sevgilim... Duana kinini katıp da meydana inmenden korksun düşmanın. İnce ama kırılgan değil, sert ama kaba olmayan, bakıldığında kesmesinden korkulan bir kılıç…

Bazen kelimeler, harcanan zaman tükeniyor, israf oluyor, yerini, anlamını bulmuyor önce Allah için ve hayır için sonra sana ve senin için yazmadıkça sevgilim... Sen oğullarımızı ve kendini pisliklerden, vesveseden, fitne ve fücurdan, güğümlere üfleyip duranlardan, hasetçinin hasetlerinden, ecinnilerden, belalardan, yılgınlıktan, karamsarlıktan, iç sıkıntılarından koru, sakın ve Allah'a sığın, sabret benim de yapmaya çalıştığım gibi.

Sen tomurcuk derdinde olmayan, bedenindeki, ruhundaki tohumları ilaçla, nefretle, öfkeyle, kıskançlıkla öldüren kütükleri boş ver. Arınmaya çalışırsa ağaç değilse cehennem ateşinde kütük olur insan. Tomurcuklanma, çiçek açma, arınma derdinde olmayan odunla işi olmaz kılıcın sevgilim. Odunun hakkı balta sonu da ateştir. Sen derdini sev, hassasiyetlerini koru, inceliklerini, neşeni, aşkını, direncini kaybetme, kendini yıpratma, tüketme... Geçecek sayılı olan bu günler, sıkıntılar, hasretler, sabırla, umutla, hasretle bekle... Kolay olmuyor, biliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.