Kendi kıyametin..

Kendi kıyametin ve başkalarının kıyameti

 

“Hanımın ölürse küçük, sen ölürsen büyük kıyamet kopar” diyen Nasrettin Hoca’nın ne büyük bir anlama işaret ettiğini her geçen gün daha çok anlıyorum.

Çünkü insan ömrü boyunca genelde “Ben” merkezli bir hayat sürüyor.

Bütün dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünüyor.

Kendi yaptığı iş, kendi ailesi, kendi düşüncesi en değerli şey oluyor.

O yüzden kendi gündeminde olmayan bir şeyi yokmuş farz ediyor.

Başkalarının hayatının merkezine koyduğu şeyler, onun için çok önemli olduğunu düşündüğü şeyler senin için hiç de önemli olmayabiliyor.

Başkalarının dünyasında kıyametler koparan olaylar senin için bir sinek vızıltısı olabiliyor.

Aslında insan denen varlık daha çok böyle bir şey.

Son zamanlarda yapılan ve adına “algı yönetimi” denilen şeyse “başkalarının kıyametini” kendi kıyametin gibiymiş gibi yaşamak ve yaşatmak.

Siyasi literatürde buna gündem değiştirmek de deniliyor.

Başkasının hiç de gündeminde olmayan bir şeyi senin gündeminmiş gibi sunarak, onu kendi önem sırasında ilk sıraya yerleştirmek.

Mesela “Afrika’da açlıktan insanlar ölüyor” dediğiniz zaman bir doğruya işaret ediyorsunuz.

Ve bütün algıyı ona yönlendiriyorsunuz.

Bir hafta boyunca bu tarz bir yayın bombardımanına tutuluyorsunuz.

Ve gerçekten sizin birinci gündem sıranıza, birinci önem sıranıza bu yerleşiyor.

Yanınızdaki komşunun “açlıktan ölme” durumunu görmeden “Afrika’da açlıktan ölen” insanlara üzülmeye başlıyorsunuz.

Ama bir hafta sonra bu sizin gündeminizde düşürülüyor başka bir gündeme sürükleniyorsunuz, Afrika’da açlıkta ölen insanlar hiç aklınıza gelmiyor bir daha.

Orada yaşanan dram devam ediyor, siz de yolunuza devam ediyorsunuz….

Sadece o hafta içinde oluşturulmak istenen algının içindeki yerinizi almış oluyorsunuz.

Bu tıpkı her televizyon kanalında yayınlanan kadın programları gibi bir durum aslında.

Orada başka hayatları izliyor, günlerce başka hayatlar için gözyaşı döküyor kendi ailendeki yitik hayatları görmüyor, duymuyor, işitmiyorsun.

Bu tarz insan tipine son zamanlarda sıklıkla rastlamaya başladım.

“hiç karşılaşmadığı, hiç görmediği” birinin yaşadıkları hayatının en önemli meselesi haline geliyor ve bunların dünyasında kendi “gerçeklikleri” ni unutuyor, görmezden geliyorsun.

Medya algısı yöneticileri bunu senin en önemli problemin haline getiriyorlar.

Başkalarının kıyameti senin kıyametin olmaya başlıyor.

Kendine, kendi gerçekliğine dönmeye kalktığında ise seni sorumsuzlukla suçlamaya başlıyorlar.

Toplumsal duyarlılıklar cam ekranda yaşananlara duyarlı olmakla özdeş hale geliyor.

Kendi duyarlılıklarını ve hassasiyetlerini oluşturulan bir takım projelerdeki “Hassasiyet konseptine” kurban ediyor, başkalarının kıyameti senin kıyametin haline geliyor.

Kendi kıyametinle karşılaştığında ise artık çok ama geç kalmış olabiliyorsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar