Kemandi: Şiddetle kınıyoruz

Kemandi: Şiddetle kınıyoruz

Erbakan Vakfı Konya İl Başkanı Yücel Kemandi, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararına tepki olarak yazılı bir mesaj yayımladı.

“Filistin’in başkenti ve İslam’ın Harem-i Şerifi olan Kudüs-ü Şerifi ABD’nin işgalci, ırkçı, katil ve siyonist İsrail rejiminin başkenti olarak tanıyıp ilan etmesini en şiddetli bir şekilde telin ediyor, kınıyoruz!” diyen Kemandi, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Kudüs-ü Şerif ve Mescid-i Aksa İslam Aleminin Harem-i Şerifi, Müslümanların ilk Kıblesi, onuru, izzeti ve şerefidir! Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa s.a.v. Mescid-i Haramdan (Mekkeden) etrafı Mübarek kılınmış olunan Kudüs-ü Şerifte oradanda Mescid-i Aksadan Allah’ın huzuruna Miraca yükselmiştir! Kudüs-ü Şerif içerisinde bulunan Mescid-i Aksa Müslümanların ilk Kıblesi ve İslam Aleminin üç Mübarek Mescid-i Haramından birtanesidir! Kudüs-ü Şerif bütün İslam Aleminin ortak değeri olmasıyla birlikte Filistin Devletininde Başkentidir!. Filistin toprakları ve Kudüs-ü Şerif dahil olmak üzere Alem-i İslam’ın 99. Halifesi, Osmanlı İmparatorluğunun 34. Padişahı Cennet Mekan Sultan II. Abdülhamid Hanı San-i Hazretlerinin halen tapulu şahsi malıdır!

Filistinde ve Kudüs-ü Şerif’te israilin hiçbir toprak hürriyeti ve egemenlik hakkı kesinlikle yoktur!  israil bölgede bir devlet değil, ırkçı, işgalci, katil ve siyonist bir toplulugun bölgede ve dünyada terör saçan rejimidir!  Israilin bir işgalci rejim olduğunu sadece biz Müslümanlar ve vicdan sahibi dünya insanlığı değil, aynı zamanda Birleşmiş Milletler (BM)‘de kendi raporlarında aynen ifade etmektedirler!  Kudüs-ü Şerif İslam diyarıyken, Filistin Devletinin toprağı ve başkentiyken ABD’nin israilin başkentini Kudüs (Jerusalem) olarak tanıması ve Tel Aviv‘deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağını açıklaması kesinlikle kabul edilebilinecek bir durum değildir!  ABD başkanı Donald John Trump’ın bu açıklamayı yapmış olması sadece bölgedeki sulhü bozmasına değil aynı zamanda Birleşmiş Milletlerinde israili işgalci bir rejim olarak görmüş olduğu kararı çiğneyerek tüm dünyaya karşı açmış olduğu bir savaştır!  Tüm dünya Kudüs-ü Şerifi Filistinin Başkenti ve semavi dinlerin ortak payidesi kabul etmişken ABD’nin almış olduğu bu karar kendilerininde işgalci ve siyonist rejim yanlısı bir politika güdümü içerisinde olduklarını birkez daha açıkca ortaya koymuştur!

ABD almış olduğu bu kararla birlikte kendisini yalnızlaştırdığı gibi karşısınada başta İslam Alemini ve tüm dünyayı alarak büyük bir hatanın ve tehlikenin içerisine girmiştir! 

Yaptıkları bu büyük hatadan biran evvel dönmeleri elzem ve barışın sağlanabilmesi için mecburidir! ABD bu dönüşü yapmadığı takdirde dünya üzerindeki dengeleri değiştirecek derecede İslam Alemini karşısına almış demektir! Karşısına sadece İslam Alemini değil, bunu kabul etmeyen tüm dünyayı ve aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin kararınıda çiğnemeye devam edecektir!  Müslümanlar olarak herzaman

savaştan değil, barıştan  çatışmadan değil, diyalogdan çifte standartdan değil, adaletden

sömürüden değil, samimi işbirliğinden üstün görmeden değil, eşitlikten baskı ve tahakkümdan değil, insan haklarından yana olmuş ve herzaman bundan taraf olmuşuzdur! 

Osmanlı İmparatorluğunun Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa s.a.v’den öğretmiş olduğu sevgi ve hoşgörünün kaidesinin en büyük bir göstergesinden biriside Kudüs-ü Şerif’teki Yafa kapısında yer alan ve Sultan Yavuz Sultan Selim Han tarafından emir verilerek yaptırılan ‘‘La İlahe İlallah İbrahim Halilullah’’ kitabesidir!

O dönemde Osmanlı’nın bütün bölgelerine “Lâ ilâhe illallah, Muhammedun resulullah” kitabesi yazdırılırken, Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından Kudüs Yafa kapısının üzerine “Lâ ilâhe illallah, İbrahim halîlullah” yazdırılmış ve üç dinin ortak atası olan bir Peygamber öne çıkarılarak burada yaşayan Yahudi ve Hristiyanlar da gözetilmiştir.  Bu yazının altından geçerek şehre giren hiç kimse bu yazıdan rahatsız olmamış ve surlara kazınan bu ruh toplumsal hayata da yansımıştı!  Kudüs-ü Şerif ve Mescid-i Aksa başta olmak üzere tüm dünya insanlığının bu ince ruha sahip olması gerekmektedir!  Bu ince ruh ve hoşgörü tarihtede gördüğümüz gibi ancak ve ancak İslami bir kaide ile mümkündür!

Müslümanlar oldukları ve gittikleri heryere Kur’an’ın Nuru ile herzaman sevgi, barış, diyalog, adalet, insan hakları ve hoşgörü götürmüşlerdir!

 

Bugünde bu barış ve insan haklarını Kudüs-ü Şerif’de ve bütün dünyada tatbik edecek olanlar Müslümanlardır!  O sebebledirki bu yazı ile birlikte bütün İslam Alemine, İslam İşbirliği Teşkilatına, Dünya Müslüman Alimler Birliğine, Dünya İslam Konseyine, kurucu lider Ülke ve dönem başkanı olan başta Türkiye olmak üzere D-8 İslam Birliği üyelerine, siyasi parti temsilcilerine ve mensublarına, STK’lara ve yüreğinde Kudüs-ü Şerif olan herkese çağrımızdırki; AYAĞA KALKIN ve ZULME SESİZ KALMAYIN! Allah muhafaza bugün Kudüs-ü Şerif düşerse yarın Harem-i Şerif diğer gün Mescid-i Nebevi, öbür günse İslam Aleminin merkezi olan İstanbul düşer!  Bugün ayağa kalkmayacaksak başka ne zaman kalkacağız?  Bugün haykırmayacaksak başka ne zaman haykıracağız?  Bugün birleşmeyeceksek başka ne zaman birleşeceğiz? Evet! Ayağa kalkma günüde, haykırma günüde, birleşme günüde bugündür! İslam Aleminin Devlet başkanları birleşerek sadece cılız açıklamalar, yaptırımsız kınamalar ve hamaset cümleleri kurarak günü kurtarma sözleri değil, ortak bir fili yaptırıma giderek siyonizmin bu tacizine karşı uygulamalı icraata gitmelidirler! 

ABD ve işgalci siyonist örgüt rejimi israil ile olan tüm siyasi çalışmalar kesilmeli, Müslüman Devletlerin maden kaynaklarına mecburi bağımlılığı olan tüm dünya görmelidirki gerekirse Kudüs-ü Şerif için tüm iktisadi ilişkiler koparabilinir ve bölgede yalnızlaştırılarak şımarmalarına asla izin verilmemelidir!

Atılan bu adımlar karşısında halen daha kararlarından dönmedikleri takdirde Kudüs-ü Şerifi korumak üzere İslam Ülkelerinin ortak oluşumu ile birlikte bölgeye askeri barış güçleri gönderilerek Harem-i Şerefimizin çiğnenmesine ve işgal edilmesine asla izin verilmemelidir!

Dünya Müslüman Alimler Birliği ortak bir karar alarak başta tüm Müslüman Ülkelerin idarecilerine bu ciddiyet arz eden mevzuyu İslami ve insani haklar çerçevesinde tebliğ etmeli ve Müslümanları Kudüs-ü Şerif ve Mescid-i Aksa konusunda kürsülerden ve Hutbelerden şuurlandırarak duyarlı olmaya davet etmeli ve kitleleri harekete geçirebilecek sabır, tefekkür ve mücadele ruhunu vermelidirler! Ülkelerdeki yaptırım uygulatan kilit taşlar ise  siyasi partilerin parlamentolarda ortaya koydukları çalışmaların neticesindeki büyük etki elbetteki göz ardı edilmemelidir. Bu taciz ve işgale sesiz kalan iktidarlara harşı Müslüman Ülkelerdeki siyasi  partiler harekete geçmeli ve en şedid bir biçimde muhalefetlerini yapmalıdırlar!

Büyük kitleleri ardlarından götüren, Ülkelerin geleceğini büyük ölçüde etkileyen STK’lar ise halkları bu zulme ve işgale karşı harekete geçirerek büyük organizasyonlu protestolar, mitingler, yürüyüşler ve konferanslar tertib ederek adeta haksızlığa karşı atılan İslam Aleminin çığlıklar olmalıdırlar! Haber Merkezi