İstanbul’u dinlemek isterdim gözlerim kapalı!

Orhan Veli İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı dediğinden beri gözümü kapatıp İstanbul’u dinleyesim var. İstanbul… Şiirlere, filmlere konu olmuş, tarih boyunca kabilelerden, imparatorluklara kadar hep önemli olayların merkezi olmuş olan şehir. Hepsi bir tarafa Fatih’in İstanbul’u, fethedeceği Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından müjdelenmiş: İstanbul muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir; onu fetheden ordu ne güzel ordudur…

Şimdi İstanbul’un ehemmiyetinin farkında olanlar, ruhunu özümsemiş olanlar İstanbul Dünya’nın gözbebeğidir derken, bunun aksini düşünen ‘İstanbul’un çekilecek dert olmadığını’ söyleyenler de var tabii. Benim meselem ikisiyle de değil. İsteyen istediği gibi görebilir bu şehri. Benim meselem İstanbul, ‘Aziz İstanbul can’ım İstanbul…’ Şimdi düşünüyorum Ümraniye’nin kalabalığından Üsküdar’a indiğimi, Kız Kulesine karşı bir demli çay içtiğimi nasıl dinlenilmez ki İstanbul? O kalabalıktan hiç uzaklaşmamış gibi ama aslında çok uzakta gibi... Simit satan amcaların seslerini duymak, aldığın bir simiti paylaşmak bir kuşla… İşte sesleri İstanbul’un.  Oradan vapura binip Eminönü’ne gidiyorum, vapur da kalabalık, tahmin edileceği üzere ama denizin kokusu ve o gözlerin inanamadığı kadar güzel manzarasıyla her şeyi unutuveriyor insan. Sağıma bakıyorum Galata Kulesi, karşımda Sultan Ahmet Camii var koca ihtişamıyla, arkamda kalan gecekondular bile boğazdan bakınca güzel görünüyor gözüme. Bu şehrin dokusu ilmek ilmek işlenmiş hissi veriyor insana. İniyorum vapurdan ve Eminönü Camiine doğru yürüyorum balık kokuları geliyor burnuma, sanki oradan başka yerde balık ekmek yenmiyormuş gibi hissettiriyor. Yukarı doğru çıkıyorum hiç kolay olmuyor bu yokuşları yürümek, korna seslerinin, esnaf bağırışlarının, çocuk ağlayışlarının hiç bitmediği insanların sürekli koşar adım yürüdüğü yerlerden Sultan Ahmet Camii’ne ulaşıyorum zar zor. İlk gördüğümde bir ürperti geliyor insana, ne kadar da güzel ne kadar da büyük diye düşündürüyor… Etrafıma baktığımda yerli kadar turist de görüyorum, fotoğraf çekiyorlar, meraklı gözlerle etraflarına bakıyorlar. Sultan Ahmet’den Ayasofya’ya yürüyen turistlere eşlik ediyorum. Ayasofya onların da en az benim kadar ilgilerini çekiyor. Ayasofya’yı anlatan kitaplar ellerinde içeri giriyorlar. İçerisi de en az dışarısı kadar güzel. Sultan Ahmet’le Ayasofya’nın ardından Kapalı Çarşıya yürüyorum baharat kokuları, çay kaşığından gelen sesler, lokumcuların ısrarlı turist ikna etme çabaları… Sesler hiç bitmiyor İstanbul’da. Kapalı Çarşıdan sonra Yerebatan Sarnıcını görmeden inmiyorum. Görülecek yerler, güzel hikayeler bitmiyor bu şehirde.
Şimdi benim meselem, ‘Aziz İstanbul can’ım İstanbul…’ dedim ya, öyle. Ben böyle dinliyorum İstanbul’u. Zihnimden gelen İstanbul sesleri beni buralara götürüyor. Orhan Veli’nin gözlerini kapatıp dinlemesiyle doğru orantılı olarak ben de kapatınca bu hülyalara dalıyorum.
Her nefes de özlenen şehir. Güzel şehir. Gözbebeğimiz şehir…
Sen hep ol ve ben seni hep dinleyeyim İstanbul…

cam00292.jpg

cimg2310.jpg

cimg2575.jpg

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.