Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

İsrail ve Rusya ile yaşadığımız gerilimler ne safhada?

Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara isimli Türk gemisi, Akdeniz açıklarındaki uluslararası sularda 31 Mayıs 2010 tarihinde, İsrail askeri kuvvetlerinin saldırısına maruz kalmış ve 9 vatandaşımız İsrail komandoları tarafından hunharca katledilmiş, ayrıca gemide bulunan 60 aktivist yaralanmıştır.

Bu menfur olaydan sonra Türkiye, İsrail ile olan ilişkilerini tümüyle askıya almış ve ilişkilerin normalleşmesini 3 şarta bağlamıştır. Bu şartlar özür dileme, tazminat ödeme ve Gazze ablukasının kaldırılması idi.

İsrail, olaydan 3 yıl sonra Türkiye’den özür dilemiş ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmiştir.

Gerek tazminat konusu gerekse karşılıklı bazı şartları içeren görüşmeler şu sıralar sürüyor.

İsrail’in anlaştık şeklinde lanse ettiği 5 maddelik anlaşmada, Gazze’ye olan ablukanın kaldırılması maddesi yok. Bunun karşılığında Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetlerinin durdurulması maddesi var.

Türkiye ise kesin anlaşmanın olmadığını, görüşmelerin sürdüğünü ve Filistin meselesini asla unutmadıklarını beyan ediyor.

Türkiye’nin yaptığı açıklamanın doğru olduğuna ve baştan beri ileri sürülen Gazze ablukasının kaldırılması şartının unutulmadığına inanıyorum.

İsrail’in anlaştık dediği 5 maddeden birisi de; Türkiye’nin, İsrail gazını almasını ve Avrupa’ya taşınmasına razı olmasını içeriyor.

Tamam biz ihtiyacımız olan gazı alalım ve parasını alarak Avrupa’ya taşınmasına razı olalım ama, Filistin topraklarında çıkarılan bu gazın parasının İsrail’e ödenmesi nasıl içimize sinecek bunu da bir düşünelim.  

***   ***   ***

24 Kasım 2015 günü hava sahamızı ihlal eden Rus savaş uçağı, Türk F-16 savaş uçağından atılan güdümlü füze ile vurularak düşürüldü.

Olaydan sonra Rusya ile büyük bir gerilim yaşanmaya başlandı ve Putin sürekli olarak Türkiye’yi tehdit eden sözler söyledi durdu. Bunun karşılığında Türkiye ise sürekli gerilimi yumuşatmaya çalıştı.

Hükümet’ten yapılan bir açıklamada, “Rus uçağı olduğunu bilseydik” düşürmezdik bile denildi, Cumhurbaşkanımız da buna benzer bir açıklama yaptı ama Rusya bir türlü ikna olmadı. 

Rus uçağının düşürülmesinde Türkiye elbette yüzde yüz haklıdır. Her ülkenin kendi hava sahasını koruma hakkı vardır. Türkiye’de bunu yapmıştır. Ancak bir de uçağın düşürülmesinden sonra yaşanan gelişmelere bakalım.

Ekonomik gelişmeleri bir yana bırakırsak, Rusya bu olayın intikamını Türkmenlerden çıkarma cihetine giderek Bayır-Bucak’ta çok daha büyük kıyım yapmaya başlamıştır. Sadece Türkmenler de değil, şu an Türkiye’nin desteklediği tüm gruplar, Rusya’nın büyük saldırılarına maruz kalıyorlar. Hatta insani yardım götüren Türk Tırları bile vuruluyor. İHH’nın ekmek fırını bile yerle bir edildi.  

Ruslar, Suriye’de askeri varlığını giderek artırıyor. Sadece Suriye’de değil, Rus savaş gemileri, İstanbul boğazından geçerek Akdeniz’e de askeri yığınak yapıyor, etrafımız sarılıyor.  Rusya, PKK'ya da alabildiğine silah yardımı yaparak, bize karşı terörün güçlenmesini sağlıyor.

Diğer yandan uçak düşürülmesi olayından önce, DAEŞ ve PKK ile mücadele bahanesi ile vızır vızır Suriye hava sahasına girip çıkan Türk savaş uçaklarına, uçak krizinden sonra Suriye hava sahası tamamen kapanmıştır. Zira Rusya, Suriye hava sahasına giren Türk uçaklarının düşürüleceğini açıklamıştır.

Ayrıca Suriye’nin bölünmesi ve paylaşılması konusunda da bypass edildik ve masa dışına itildik. Artık Suriye konusuna müdahale şansımız yok. ABD ve Rusya, Suriye’yi istedikleri gibi pay edecekler. Bizim çıkarlarımıza aykırı alınması muhtemel konularda bile söz sahibi olamayacağız.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, Rus savaş uçağının düşürülmesinde haklı olsak da, doğru bir hamle oldu mu diye düşünmeden edemiyoruz. Attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değdi mi? Bu gelişmeler, bendenizin baştan beri savunduğu, bu olayın Türkiye üzerinde oynanan planlı bir oyun olduğu düşüncemi doğruluyor. Daha önce yazdığım, “Türkiye – Rusya gerilimi kime yarıyor?” başlıklı yazımı okuyunuz lütfen…

Şunu da unutmamalıyız ki; bir hamle yapacaksak, NATO’ya veya ABD’ye güvenerek değil, tamamen kendi gücümüze güvenerek yapmamız gerekir. Zira bunların bizi satmayacaklarının garantisi yok. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

NOT 1 : Efendimizin dünyayı şereflendirdiği günün yıldönümü olan Mevlid Kandili’nin hayırlara ve güzelliklere vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

NOT 2 : HASBİHAL Programım Cumartesi tekrar, Pazar canlı yayın olarak devam ediyor. Her iki gün saat 12.00 de Kanal 42 ekranlarına davetlisiniz. Pazar günü Prof. Dr. Alim Gür konuğum olacak inşallah...

 

    

Önceki ve Sonraki Yazılar