İsmail Detseli'den ŞİVLİLİK (PİŞİ’NİN) TARİHÇESİ

İsmail Detseli'den ŞİVLİLİK (PİŞİ’NİN) TARİHÇESİ

İsmail Detseli bir Konya geleneği olan Şivlilik'in tarihçesini yazdı

“Şivlilik” kelimesini okurlarımızın önemli bir kısmı ilk kez duyuyor olabilir. Hemen açıklayalım:
 Şivlilik, Konya’ya has bir gelenektir. Üç ayların başlangıcı olan Receb ayının ilk Perşembe günü, Regaip kandili Konya’da “Şivlilik Günü” olarak kutlanır. Bu günü Konya merkezi ve köyleri halkı, ilk namaz olarak da adlandırır. Türk İslam geleneğinin en önemli mihenk taşlarından biri de eskiden beri sürdürüle gelen pişi yapıp konu komşuya, namaz çıkışı cami cemaatine ve okul çocuklarına yani insanlara dağıtma yağlı ve şekerli olarak ağız tadı ile yedirip içirme geçmişlerimizin ruhlarını şaad etme onları bu güzel hasletlerden haberdar etmeye yönelik bir gelenektir.
Ben çok meraklı bir kişiliğe sahip olduğumdan küçüklüğümde yapılam bu örf adet ve geleneklerimizin nereden türetildiğini büyüklrime mutlaka sorardım hatta yine böyle bir geleneği 1329 1913 doğumlu merhum seyit amcama sormuştum onun bilmiyorum demesine rağmen sorumda ısrarcı olunca git ulen başımdan Eskici Ali (çok soru soran anlamında kullanılır köyde) böyle şeyleri bana sorup durma Mevlit deden hem hoca hemde benden 20 yaş kadar büyük ona sor demiş ve beni azarlamıştı.  Bir pişi günü idi. Rahmetli anacığım komşu kadınları toplamış senitler oklavalar merdaneler hazır hamur yoğrulmuş yağ tavası ocağa konmuştu. Ben o hengamenin arasında yine merakımdan bu sefer anacığıma pişinin tarihçesini soruyordum ama bu merakın merdane veya oklava yemeye varacağını da tahmin ediyordum. Ama anacığımın o zaman tek oğluydum beni gara ısmaylım diye severdi ne kadar onu üzsem de dövmeyeceğini biliyordum. 
Dedem merhum o yıllarda İzmir de çalışıyordu. Ben ise 9-10 yaşlarında bir çocuktum ama bu kandil de ve ölenlerin arkasından pişi yapıp köy halkına okul çocuklarına dağıtma ve çocukların bu özel günde sabahın erken saatinde analarımızın hazırlamış olduğu pişilerden almak için ellerinden genelde iğde çalısından yapılmış birkaç çatal çalı ile maniler söyleyerek ev ev dolaşıp aldıkları pişileri o çalının çatallarına takarak seke seke gezmeleri. Ve çatallı vaziyette özel olarak ana babamız tarafından yapılıp elimize tutuşturulan pişi çalılarının iğde olmasının çok büyük önemi varmış. Çünkü iğde ağacı nazara karşı bir kalkan olarak bilinirmiş bunun denemesi insanoğlu ve mallar üzerinde çok yapılmış. Çocuklar bu pişi gezme işini yaparlarken güzel giysiler giyerlermiş ve çok çevik hareketler yaparak güzel görünürlermiş bunun için nazara gelmesinler diye ellerinde o özel yapılmış iğde çalıları ile gezmeleri önemliymiş.  
Pişi pişi yağlı pişi
Bunu gezen iki kişi
Biri erkek biri dişi 
Haydiii pişiiiiii Ya da

Şivlili şivlili şişirmiş
Erkenden ablam pişirmiş
Kokuyu duyan çocuklar
Pişileri tavadan aşırmış
Haydiiii Şivlilikkkkkk

Şivli şivli şişirmiş, 
Erken kalkan pişirmiş, 
İki çörek bir börek, 
Bize namazlık gerek. 
Şivlilik...'

Bunları söyleyerek  sokaklarda gezmeleri ayrı bir güzellikti. İşin içersinde merak vardı ya anacığım o yılın kışında İzmir e dedemi ziyarete gidecekti anacığıma yalvardım bu işin esasını demeden sorması için ama bilge akıllı Osmanlı kadını anacığım dedene sormaya ne gerek var guzum ben dedenden anamdan çok dinledim bunları sana anlatayım dedi. Ama ben yinede dedem daha iyi bilir hesabından dedem üzerinde ısrar ettim anacığım İzmir de dedeme bu konuyu sordu mu bilmem ama bana geçmişini şöyle anlattı pişinin tarihçesini.
Bizim köyümüzde böyle önemli dini mübarek günlere kandil denmez mevlit kandiline mevlit ayı, üç ayların başlangıcına ilk namaz pişi günü Regaip kandili Şaban ayının başlangıcına orta namaz ve ardından da Ramazan gelirdi. 1071 den önceleri Konya ya göçer olarak gelen atalarımız olan aileler böyle bir ilk namaz günü daha yerleşik düzen kurup bir yerde iskan olmadan çadır hayatı yaşarlarken çadırdaki bilge analarımızdan birinin beyi yağlı bir hamur yemeği yapmasını istemiş. Göçer aileler devamlı yufka ekmeği yaparlar ki göçerken taşıması kolay olsun diye adam yufkanın içersini zenginleştirmek için hanımından yağlı bir ekmek yapmasını isteyince hanımın aklına bugün bişi dediğimiz nesne takılmış. O zamanlar böyle haşgaş (haşhaş)yağı. Şırlağan (susam)yağı gibi likit yağlar yokmuş ama buna karşılık koyunlardan sağılan sütlerden oluşturulmuş sade yağı varmış. O yağ ile sabahın erken saatinde çadırın büyük anası çadırın önüne bir meydan ataşı yakmış ve dığan tavasında(Dığan tavası leğenin küçüğü olup geniş ekmek ocağına sığabilen içersinde bolca et ve kalabalık aileler için yemek pişirilen bir kap) erittiği bolca sade yağının içersine ufak bezelerden oluşan yaygınlaştırdığı yuvarlak hamurları salıvermiş onlar yağın içersinde şiv şiv şiv civir civir diyerek tatlı sesler çıkarıyor ve etrafı saran mis kokusunu andıran sade yağının dayanılmaz kokusuna bütün obanın küçük büyüğü herkesler uyanmış ve kokunun geldiği çadıra doğru koşmuşlar bu gelen kalabalığı gören çadırın taze gelini tavada pişilerini unutmuş ve etrafa bakınmaya başlamış ve ana pişti ana pişti pişiiiyor deyince adı bişilerin kaynarken çıkardığı o şiv ve vicirler seslerinden dolayı da şivlilik adı verilmiş ve ogün bugün adı şivlilik olarak kalmış.o iyi niyetli eli vergili Allah dostu ana çadırına gelenleri hiç geri çevirmemiş ve şöyle bir mani uydurmuş kendince.
Ufak tavada yapsam azalır,
Dığan tavasında yaparsam çoğalır,
Gongşularım yedikçe bereket olur,
Buyurung buyurung çoluk çocuk herkesler 
Bolca yeyin yağlı bişi bişiii 
Derken elinde yaymakta olduğu bezeleri yetiştiremeyeceğim diye yuvarlak yuvarlak tavaya bırakmaya başlamış topak oluşuna insanlar şaşırınca lokma lokma yiyiverin işte pekmezde var tatlandırın ağzınız tatlansın deyince lokmanın türemi meydana gelmiş. Gelenlerin yiyip içenlerin bolluğu anaya hoş gelince gelinine seslenmiş gelin aklıma geldi çadırın ardındaki gasna dan(folluk) yumurta alıver gel der gelen yumurtaların beyazlarını tavadaki kızaran yağa boca eder kızardıktan sonra çıkarıp yiyenlere pekmez dökerek ikram edince kaynana aklı ile yapılan bu tatlıya da kaygana adı verilmiş. Obanın bilge anası böyle zevkle insanları doyurup maniler diyerek yaptığı bir tekne hamur ile tavaya koyduğu onca yağ ile bütün obanın halkını doyurmuş. Hatta, Ama esas kendisinden hamur işi yağlı bir şey isteyen kocasını unutmuş sonunda tavada iki pişi kalmış. o iki pişiyi eline alan ana doğru kocasının huzuruna varıp gusura galma herifim evimin direği gonu gomşuyu ağırlarken seni unutuverdim affet gel onca bereketten iki bişi galmış onu da sen yeyiver deyince durumdan çok memnun olan çadırın beyi hem hanımını taltifle miş, hem de sağ ol hanımım pişi pişi yağlı pişi bize galmış iki bişi yiyelim gezelim bişi bişi yağlı bişi bunu yiyen işte iki kişi deyivermiş bu deyimler oradan kalmış dedi. Bu pişi günü gelince Konya nın dağ köylerinde eli maharetli hanımlar iki gün önceden yufkalar açıp pişi günü pişiler yapıp yufka arsına dürüm yapıp içersini şeker ile tatlandırırlardı kış gününe rastlarsa şivlilik günü tekne tekne  hamurdan bolca pişiler yapılır ölenler için dağıtıldıktan sonra ev halkının yemesi içinde evin ahalisine bolca alıkonurdu.  Böyle bir kış günü idi köyümüzün sığır ve davarlarına çoban olan abdallar köyde ikamet ediyorlardı. Pişi ayından uzun zaman geçmişti birkaç delikanlı abdalların evine oturmaya gittik ortalık kar kış idi baktım onların evindeki un sandıklarının içerisi yufkaya sarılmış şekerli pişi ile dolu gördüm canım çekti isteyemedim de. Gelip evde babama anama söyledim onlarında bize yapıp yedirmesini anlatınca. Babam merhum şöyle veciz bir söz söyledi oğlum bizler yeteri kadar yaparız çünkü bu pişinin baya maliyeti ve iş gücü yüksek ama onlar için fark etmez( aptalın unu tükenmiş köylü çeksin tasasını) yani onlar toplar evlerden emek çekmez maliyeti olmaz onlar için demişti. Demek ki, Konya mızda başka şehirlerden çok farklı olması bunun bir tezahürüdür diye düşünüyorum. Saygı ile.